İçinden Nil akan Hartum (Sudan)

Çat sınırı bölgesinde yıllardır süren, yerleşik ve göçebe kabileler arasındaki iç savaş ile ayrılıkçı hristiyan Sudanlı zencilerin yaşadığı Cuba bölgesindeki karışıklıklar birazda olsa durmuşa benziyor. Aynı bölgede yaşayan bazı ilkel kabilelerin konuklarına eşlerini ikram etme geleneki yanı sıra; binlerce yıldır devam eden kız çocukların sünnet olması da bir başka sorun olarak insanlığın gündeminde yer almaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’nun verilerine göre dünyada 140 milyon sünnetli kadın olduğu bilinmektedir.

Mehdi Türbesi, Afrika’nın doğu kapısı özelliğini taşıyan Port Sudan liman kenti ve o dönemde Kızıldeniz kıyısında bir uluslararası Osmanlı Gemi Tersanesi olan Suakın antik kentinde Bennabi Bey’in sarayı ve 250 kilometre yarıçapında çölün orta terinde, Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi tarafından kurulan ve yalnızca kadın ve çocuk hastalara hizmet veren, modern donanımlı Türk Hastanesi bunlardan bazıları... Hartum’da, Türk kültürü izlerine en ilginç örmek teşkil edecek durum ise, hiç kuşkusuz başkent Hartum Valisi başta olmak üzere; Maliye, Dış Ticaret, Milli Ekonomi, Dışişleri, Devlet Bakanları ve pek çok Büyükelçileri kendilerinin Türk kökenli olduğunu söylüyor ve bununla gurur duyduklarını özellikle vurguluyorlar... Sudan klasik şiirinin öncülerinden olan ünlü şair Tacüssir Hasan’da, Türk kökenli olduğunu dile getirmekte ve Yunus Emre’den esinlendiğini vurgulamıştır... Kara Afrika’yı aydınlatan Türk kültürü ve girişimci örnek yatırımlarıyla, tüm insanlığın ışığı ve umudu olmaya devam ediyor...

Peki, Hartum adı nereden geliyor?

Kara Afrika’nın derinliklerinden süzüle süzüle gelen Beyaz Nil ile Habeş ve Etiyopya düzlüklerinden gelen Mavi Nil, bir hortum gibi kıvrılarak oluşturduğu deltada en verimli toprakları besleyip, tam da başkentin orta yerinde birleşir. Hala bu hortumu andıran Nil kıyısında eleklerle altın arayanları görmek mümkündür. İşte, 18. yüzyılda buraya gelen Türkler, bir hortum gibi akarak bu kente can veren Nil Nehri’nin kollarının sarılıp kavuştuğu bu bereketli yere HARTUM adını koymuşlar...

Şimdilerde Hartum’un can verdiği topraklarda en üst düzey yönetici Türkler bulunuyor. Ülke ticareti ve yatırımına Türklerin de katkısı oluyor... Köle ticaretinin yaygın olduğu bir dönemde gelip Antalya’nın Manavgat yakınlarındaki Sarılar Köyüne yerleşen Hartumlu zenciler ile Hartum yakınlarında bulunan Omdurman kasabasındaki akrabalarının yıllar sonra görüşmeleri ise, bir başka güzel. Özlerine ve köklerine kavuşmanın mutluluğu, Türk vatandaşı Sudanlı kardeşlerimiz adına, ortak kültür ve dostluklarımızın yaşaması için daha çok dayanışmaya gereksinim var...

Sonuç

Kendini ulusuna ve tüm insanlığa adamış araştırmacı gezginlerin ve batı merkezli düşünüp yazmayan, bilimin ve etik olanın ışığında gerçekleri ve nesnel olanı yazan tarihçiler ve özellikle sosyologlar; somut olarak bize bulgu, belge, gözlem ve insan kasnaklı araştırmaları sonucu bilimsel, doğru ve yansız toplum tarihi yazılması için gayret ediyorlar... Bölgemizde ve dünyada oynanan kirli oyunlar ve savaş tüccarları tarafında çizilen “yeni bölücü haritaların” çöplüğe atılması, bir insanlık görevi olarak önümüzde duruyor... İnsanlık tarihi yeniden yazılmalı mı? Bu sonuca varmamız, herhalde abartı olmaz... Bu yaklaşımlar; kutsal ve yurtsever, barışçıl ve duygusal, köktendinci-tarikatçı ve ırkçı-kafatasçı yaklaşımlardan uzak, sevecen ve insancıl, evrensel ve ulusaldır, haklarını-özgürlüğünü bilen ve özverili-sorumlu, nesnel-diyalektik ve bilimseldir... Göktürk yazıtlarında Bilge Kaan’ın buyurduğu gibi: “Titreyip kendi özümüze dönme zamanıdır...”

Üç kıtada, içinden nehir akan üç şehirde bir kısa gezinti yaptık. Elbette bunları çoğaltmak mümkündür. Çarpıcı üç örnekle tüm anakaralarda-kıtalarda kültürel izleri bulunan ve yaklaşık 350 milyon Türkü kucaklayan, kökü 15 bin yıl eskilere-tarihin derinliklerine dayanan, gövdesi tüm anakaraları kaplayan ve yüce birikimleri olan dev soy ağacımızın damarlarından beslenen Türk Kültürü; tüm insanlığın ortak malıdır... Cumhuriyetimizin kurucusu Kemal Atatürk’ün işaret ettiği gibi: “Yurtta barış, dünyada barış” belgisi ışığında, sevgi ve insancıl değerlerle beslenen “Birlikte yaşama kültürü”nün mayası ve tutkalıdır... Yaşamın tadıdır... Barıştır, adalettir, özgürlüktür, umuttur, sevgidir ve mutluluktur...

Dünyanın 99 haline tanıklık ettim. Gittiğim tüm coğrafyalarda, yaşayan Türk Kültürü izlerine tanık oldum. Bu anlamda belleğime kazınan ve yaşanabilir dünya cenneti diye tanımlayabileceğimiz bu uygarlık harikası üç şehri tanımanızı istedim. Üç kıtada, içinden nehir akan üç şehri anlatan dış gezi tanıtımlarımız sürecek.

İçinden nehir akan başka şehirleri, başka yaşam alanlarını ve uygarlık harikası cennet coğrafyalarda buluşmak dileğiyle, dostlukla...

Yolunuz ve bahtınız açık oldun...

  Son…