Ziya Osman Saba, Yaşar Nabi Nayir’la Galatasaray Lisesi'nde öğrencilik yıllarında  tanışmış. Daha sonra aralarına aldıkları  Sabri Esat (Siyavuşgil), Cevdet Kudret, Vasfi Mahir (Kocatürk), Muammer Lütfi ve Kenan Hulusi (Koray) ile Yedi Meşale grubunu kurmuşlardı. Ortaklaşa çıkardıkları kitabın adı “Yedi Maşale”ydi. Bu adla anılan bir akımı oluşturmuşlardı.

Yedi meşaleciler, milli edebiyatçıları duygusal ve gerçekçilikten uzak görüyorlardı. İlkelerini samimilik, içtenlik, canlılık ve devamlı yenilik şeklinde açıklamışlardı. Başlangıçta, “Beş hececileri” eleştirmişlerdi. Batı edebiyatını özellikle Fransız edebiyatını kendilerine örnek alacaklarını söylemişlerdi ama onlar da giderek “Beş hececiler”in yoluna girmişlerdi.

 “Yedi Meşale” kitabının ilgi görmesi üzerine, Yusuf Ziya (Ortaç) onları aynı adla bir dergi çıkarmayı önermiş ve imkan sağlamıştı. Ama, bu dergi  ancak sekiz sayı çıkabilmişti. Ziya Osman Saba, bu topluluğun şiir anlayışını, kısa süren hayatının sonuna kadar sürdürdü. Hece ölçüsünü kullanmakla birlikte,  1940’tan sonra serbest şiir yazmaya başlamıştı:

Ziya Osman Saba’nın, Galatasaray Lisesi’deyken bir yıl sınıfta kalmış, bu nedenle alt sınıftan gelen Cahit Sıtkı ile tanışmıştı. Çok iyi arkadaş ve  dost olmuşlardı.  İki şairin de sıkça ölüm teması işlemeleri bir rastlantı olmasa gerek.

“Bütün saadetler mümkündür...

Şu kapının açılması,

İçeri girivermen,

Bahar, kuşlar, gündüz.

Ve bütün dünya

Bir an içinde gürültüsüz.

Bütün saadetler mümkündür...

Bahtsızların biraz gülümsemesi...

Körlerin gün görmesi,

Mümkündür bütün mucizeler...

Ana, baba, evlât, bütün kaybolanlar...

Ebedi bir sabahta buluşmamış bir daha.

Ölüler! hepimiz için yalvarın Allah'a...”

Yukarıdaki şiirde de görüleceği üzere, Ziya Osman Saba’nın şiirlerinde genellikle geçmiş günlerin özlemi, çocukluk ve gençlik günlerinin anıları, ev ve ailenin insanı ısıtan ortamı, yoksul yaşamlara karşı utanç ve acıma, Allah’a kulluk , kadere boyun eğme ve  ölüm temalarını işlemişti:      “Rabbim, nihayet sana itaat edeceğiz... / Artık ne kin, ne haset, ne de yasamak hırsı, /   Belki her sabah vakti, belki gece yarısı, /  Artık nefes almayı bırakıp gideceğiz... …./ En güzel, en bahtiyar, en aydınlık, en temiz /  Ümitler içindeyim, çok şükür öleceğiz...”  Ziya Osman Saba’nın en dikkate değer yönü, küçük mutluluklara yetinmeyi bilmesiydi.

Ziya Osman Saba, içe dönük bir sanatçıydı. Öykülerinde ve şiirlerinde , acısıyla, tatlısıyla insan hayatından enstantaneler ve çoğunlukla nostaljik  duyguları  işledi. Fransız tipi bir sone olan “Sebil ve Güvercinler” şiirin acıma duygusunun çok güzel bir anlatımıdır:

“Çözülen bir demetten indiler birer birer,

Bırak, yorgun başları bu taşlarda uyusun.

Tutuşmuş ruhlarına bir damla gözyaşı sun,

Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler...

Nihayetsiz çöllerin üstünden hep beraber

Geçerken bulmadılar ne bir ot ne bir yosun,

Ürkmeden su içsinler yavaşça, susun, susun!

Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler...

En son şarkılarını dağıtarak rüzgâra,

Beyaz boyunlarını uzattılar taslara...

Bir damla suya hasret gideceklermiş meğer.

Şimdi bomboş sebilden selviler bir şey sorar,

Hatırlatır uzıyan dem çekişleri rüzgâr,

Mermer basamaklarda uçuşur beyaz tüyler.”

Şişman olan Yahya Kemâl, bir yokuşun sonundaki lokantanın önünde dinlenirken, içeriden çıkan garson: “Buyurun beyim,” diye atılmış. “Ne alırsınız?” Yahya Kemâl, tebessüm etmiş: “Evlât, müsaade edersen biraz nefes alacağım,” demiş.

Bir astım hastası için “nefes almak” ne demektir, yaşamayan bilemez. Narkoz almış bir hastanın, yeniden dünyaya gözünü açıp, nefes aldığını hissetmesini de. “Nefes Almak” Ziya Osman Saba’nın sevdiğim şiirlerinden birinin adıdır. İçten içe, derin derin, taze, ılık bir nefes alışın, havayı bağrında duyuşun anlamını anlatır. Şiirini şöyle sürdürür:

“…..,

Nefes almak, her sabah uyanık.

Ağaran güne penceren açık.

Bir ağaç gölgesinde, bir su kenarında.

Üstünde gökyüzü, ufuklara karşı.

Senin her yer: Caddeler, meydan, çarşı...

Kardeşim, nefes alıyorsun ya!

Koklar gibi maviliği, rüzgârı öper gibi,

Ananın südünü emer gibi,

Kana kana, doya doya...

Nefes almak, kolunda bir sevgili,

Kırlarda, bütün bir pazar tatili.

Bahar, yaz, kış.

Nefes almak, akşam, iş bitince,

Çoluk çocuğunla artık bütün gece,

Nefesin nefeslere karışmış.

Yatakta rahat, unutmuş, uykulu,

Yanında karına uzatıp bir kolu,

Nefes almak.

O dolup boşalan göğse...

Uyumak, sevmek nefes nefese,

Kalkıp adım atmak, tutup ıslık çalmak.

Sürahide, ışıl ışıl, içilecek su.

Deniz kokusu, toprak kokusu, çiçek kokusu.

Yüzüme vuran ışık, kulağıma gelen ses.

Ah, bütün sevdiklerim, her şey, herkes...

Anlıyorum, birbirinden mukaddes,

Alıp verdiğim her nefes.

Ziya Osman Saba, şiirlerini “Sebil ve Güvercinler”, “Geçen Zaman”, “Nefes Almak” adlı kitaplarda toplamıştı. Hikâyeleri ise “Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi” ile “Değişen İstanbul” kitaplarında bir araya getirildi. 29 Ocak 1957’de İstanbul'da vefat eden ve Eyüp Sultan Mezarlığına defnedilen sanatçıyı rahmetle anıyorum.