İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun Millet İttifakı tarafından adaylığı açıklanır açıklanmaz yakın markaja aldım. Seçim kampanyası boyunca hemen her gün gazetemizde en yakın rakibiyle birlikte haberleri çıktı. Vaatleri, seçmene yaklaşımı, kısa ve uzun vadede yapacakları vs. neredeyse her gün gazetede haber oldu. Başta yeterince tanınmamış olmasının getirdiği tedirginlik ve seçimin tekrarlanmasının ardından CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nun da özverili çalışmasıyla ilk seçimin aksine rakibine 806 bin oy fark atarak istediği koltuğa oturdu. Hırsı, gençliği, İstanbul'a olan tutkusu ve seçmenle diyaloğu elbette yasdınamaz ancak ittifak ortağı İYİ Parti ve HDP'nin desteğini de arkasına alması uzun vadeli yolculuğunda önemli bir adım oldu. İlk seçimin ardından yaşadığı düş kırıklığını ikinci seçimde katlayarak bir "zafere" dönüştürmesinin sarhoşluğunu bir türlü üzerinden atamayan İmamoğlu'nun sürekli güleryüzlü ve sabırlı görünmesinin altından çıkacak "asabi" tavrı bekliyorduk ki fazla uzun sürmedi. Yaklaşık bir aydır tebrikler, ziyaretler, kabuller, iadei ziyaretler dışında İBB'nin elle tutulur yaptığı tek faaliyet zaten bu yıl Galip Öztürk'le sözleşmesi biten otogarın otopark gelirlerinin yüzde 25'ini belediye uhdesine almak oldu.

Zaten sözleşme bitiyordu

Tabii bu da Öztürk'ün adamlarının mahkemeye itirazlarına, İBB avukatlarının itiraz etmesiyle gerçekleşti. Neyse ki fazla sancılı bir süreç olmadı. Ancak biz beklerdik ki "batık" olduğunu her fırsatta vurgulayan İmamoğlu'nun oturduğu koltukta geçmiş bir ay içerisinde çok da para lazım olmayan vaatlerini bir an önce hayata geçirmesiydi. Olmadı... Örneğin, ulaşımın 24 saate çıkması ve yoksullara bedava ekmek ve süt dağıtılması gibi... Açıklandığı kadarıyla İBB'nin insan gücüne ihtiyacı yok, bunu medyaya da yansıyan "çalışan sayısı" rakamlarından görebiliyoruz. Elinin altında Halk Ekmek gibi bir devasa fabrikanın olması da söylediği "yoksula ekmek" vaadinin hemen devreye girmesine yeterliydi. Ama olmadı... Seçim kampanyası boyunca çok yorulduğunu ve kendisine tatilin başkalarından daha fazla yakıştığını söyleyen ve hem parti içerisinde hem de kendisine oy veren CHP seçmeni veya diğer parti üyesi seçmenlerin ortak görüşü "İmamoğlu'nun iyiden iyiye bir magazin figürü olduğu" ki göründüğü kadarıyla bunun birileri tarafından söylenmesine gerek yok.

Yavaş da bir aydır görevde ama...

Seçimin üzerinden bir küsur ay geçmesine rağmen İBB'de elle tutulur bir şey olmadı. Elbette kısa vadede bir beklenti içine girmek yanlış olur. Ancak Ankara Büyükşehir Belediyesi'yle kıyaslayınca (ki Ankara'nın üzerinden Melih Gökçek gibi bir dozer geçti) Mansur Yavaş'ın bu süre içerisinde yaptıkları ya da yapmaya çalıştıkları hatta belediyeyi bir ay gibi kısa sürede 160 milyon kara geçirmesi akıllara başka sorular getiriyor. İmamoğlu, neden bu kadar yorgun... İBB personelinin yıllık hatta haftalık izinlerini süresiz erteleyen ve koltuğa oturmak için canını dişine takan bir başkan daha şimdiden "Dün gece 1'de yattım sabah 6'da kalktım" diyorsa bunda bir sorun var demektir. Bu durum seçmeni değil kendisini ilgilendirir zira. Kimse İmamoğlu'nun zorla başkan adayı yapmadı... İmamoğlu'ndan beklenti büyük, çünkü vaatleri de açıklamaları da kendisinden büyüktü, yorulmayan, koşturan ve terleyen bir başkan görmek umuduyla. Eğer bunun adı güç zehirlenmesiyse bu durumu bırakın İstanbul'u Türkiye 25 yıldır yaşıyor zaten.

O zaman damada dokunmayın

Konu CHP'den açılmışken, birkaç gündür AKP'nin gündelik hayatımıza soktuğu ve yanılmıyorsam ilk kez eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun kullandığı nepotizme gelmek istiyorum. Ülkemizde siyaset maalesef yakınları kayırma, "Sen çok yedin biraz da ben yiyeyim" mantığıyla yapıldığı için CHP de bizi şaşırtmıyor. Yalnız insan bu kadar çabuk beklemiyor. Eğer belediye başkanlarının birinci, ikinci dereceden akrabaları dışında güvenebilecekleri kimse yoksa o koltukta oturmak kendileri için eziyetten başka bir şey olmaz. Eğer "Ne var bunda" diyeceklerse de o zaman kimsenin damadına karışmayın...