27 Mayıs 1960...
Demokrasi ve hukukun rafa kaldırıldığı gün...
Darbelerin en kötü tarafı sonun bilinmezliğidir...
Hukuk, kanunlar ve kurulu devlet düzeni rafa kaldırıldığı için yarını göremezsin.
Evinde otururken veya sokakta yürürken başına ne geleceğini bilemezsin...
Alıp götürürler; nedenini soramazsın, sorsan da cevap alamazsın...
Gözaltında ne kadar kalacağın meçhuldür, mahkemede başına ne geleceğini tahmin bile edemezsin...
Çünkü hukuk yoktur, kanunlar askıya alınmıştır.
Darbelerin en kötü tarafı belirsizlik, şahısların veya darbeyi yapanların keyfi yönetimidir...
"Ben yaptım oldu" ana kuraldır... İtiraz edeni şu veya bu şekilde sustururlar...
Maalesef darbelerin olmadığı dönemde bile kimi zaman hukuk ayaklar altına alınır, kanunlar uygulanmaz...
Egemen olan güçler; akla hayale gelmeyecek sebeplerle kanunları uygulamaz veya yok sayarlar...
Mahkemeler vardır ama insanların çoğu mahkemede hakkını aramaktan bile korkar...
Mahkemeler hukukun dışına çıkar, kanunlara aykırı kararlar verir...
Verilen kararlarda belli kesim kollanır, güçlü olanların istediği olur...
Dün ret ettikleri, bugün kabul edilir.
Dün hukuki bulunanlar ve kabul edilenler, bugün yok sayılır.
Kanunlar sık sık değiştirilir, keyfe keder kanunlar çıkarılır.
Kişiye özel uygulamalar yapılır.
Haklı olan değil de güçlü olan kazanır...
İşte o zaman örtülü bir darbe var demektir...
Önemli olan hukuku tesis etmek, kanunları adil uygulamaktır.
Birçok ülkede adliyelerin girişinde; bir elinde kılıç, bir elinde terazi tutan, gözleri kapalı adalet heykeli bulunur. Heykelin elindeki kılıç gücü, terazi eşit ve adil yargılamayı, gözlerinin kapalı olması da tarafsızlığı simgeler...
Bu heykel adaletin simgesidir.
Tabii ki mahkeme kararlarını, yapılan uygulamaları herkesin beğenmesi mümkün değildir. 
En azından kamu vicdanı rahatlamalı, vicdanlarda hak yerini bulmalıdır.
Adil, eşit, tarafsız, hukuki ve vicdanı olmalı...
Mahkemeler ve hukuk vicdanlarda mahkum olursa...
Adaletin kör olur...

*****

Yahudi pokeri

Salamon, Mişon'a sorar:
- Sen Yahudi pokeri bilir misin?
- Hayır, bilmem.
- Yahu çok kolay, haydi gel oynayalım.
- Nasıl?
- Sen aklında bir sayı tutacaksın, ben aklımda bir sayı tutacağım. Kimin sayısı daha büyükse o kazanıyor.
- Aaa, çok kolaymış. Haydi oynayalım.
Salamon, Mişon'a sorar: 
- Kaç tuttun?
- Sekiz.
- Ah, kaybettim. Ben beş tutmuştum.
Paraları Mişon'a verir.
Oyun, Mişon'un çok hoşuna gitmiştir.
- Haydi devam edelim.
Salamon:
- Ben on beş tuttum.
Mişon yine sevinir:
- Ben yirmi tutmuştum, der ve paralara uzanır.
Salamon derhal "Ultima" der ve paraları alır.
Mişon şaşırır:
- Yahu ne oldu?
Salamon, pişkin pişkin:
- Kural böyle, söylediğin rakam küçük bile olsa, "Ultima" dersen, sen kazanırsın.
Mişon boynunu büker.
Devam ederler:
Salamon:
- Otuz, der.
Mişon:
- Yirmi yedi der ama ekler: Ultima.
Salamon derhal:
- Baraka, der ve paraları alır.
Mişon yine şaşırır.
Salamon açıklar:
- Sen "Ultima" dedin ama "Baraka" denince, o "Ultima"yı yener. Bunlar "Yahudi Pokeri"nin kurallarıdır.
Salamon sürekli kural uydurarak, Mişon'u soyar.
(Ephraim Kishon) 

***

TEBESSÜM

Top atışı

İnsanlar yolda yürürken top sesi duyarlar. Yaşlı bir kadın polise sorar:
- Oğlum, neden top atıldı?
Polis:
- Başkan geldi teyze, onun için atıyorlar...
Tam o sırada ikinci top sesi duyulunca yaşlı kadın: 
- Vah vah, demek ilk atışta isabet ettiremediler...

*****

GÜNÜN SÖZÜ
Adaletin kuvvetli, kuvvetlilerin de adaletli olmaları gerekir.
Blaise Pascal