Ceza hukukumuza yeni giren bir kavram uzlaşma ve uzlaştırmacı...

Kanunun izin verdiği konularda sınırlı olmak üzere şüpheli veya sanığın, suçtan zarar gören veya mağdur ile uzlaştırmacı tarafından anlaştırılmalarına uzlaştırma deniliyor...

Uzlaştırmacı, hakim rolü ile aralarında husumet bulunan iki kişiyi uzlaştıracak...

Toplumumuz uzlaşma kültürüne çok alışık olmamasına rağmen, mahkemelerin iş yükünü hafifletmek için getirilen bu sistem olumlu sayılabilir...

Sonuç alınıp alınamayacağını zaman gösterecek.

Adalet Bakanlığı 2018 yılı için uzlaştırmacı sınavı açtı. Sınav başvuruları başladı, 8 Ocak 2018 tarihine kadar başvuru yapılabilecek...

Ancak asıl sorun uzlaştırmacı seçiminde...

Bakanlığın ilanına göre, uzlaştırmacı sınavına hukuk fakültesi mezunları dışında; siyasal bilgiler, idari bilimler, iktisat veya maliye bölümü mezunları da başvurabiliyor...

Sınavı kazanırsa, bir maliyeci veya iktisatçı da uzlaştırmacı, yani bir nevi hakim olacak...

Türkiye'nin neredeyse her üniversitesinde hukuk fakültesi var. Hukuk fakülteleri her yıl binlerce mezun veriyor. Buna rağmen hangi mantıkla, iktisat veya maliye mezunları uzlaştırmacı olarak atanıyor...

Adalet toplumun temel gücüdür. Adalet yoksa toplumda düzen de olmaz.

Birkaç saat sağlık eğitimi alan kişi, doktor olarak göreve başlatılmıyorsa, hukuk mezunu olmayan biri de uzlaştırmacı atanmamalı...

Türkiye garip bir ülke... Bundan önceki, Anayasa Mahkemesi Başkanı İktisadi ve İdari İlimler Akademisi mezunuydu. Şimdiki Anayasa Mahkemesi Başkanı da Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi mezunu... Yüksek yargının en tepesindeki isim hukukçu değil.

Bütün bunlar olurken, maliye mezunları uzlaştırmacı atanmış çok mu diyebilirsiniz...

Nasıl ki, hukuk fakültesi mezunu doktorluk veya muhasebecilik yapamıyorsa, hakimliği de sadece hukukçular yapmalı... Öğretmenliği de öğretmenler yapmalı... 

Aksini düşündüğünüzde herkes her işi yapmaya kalkar ki, o zaman üniversitelerin bir anlamı kalmaz... 

Her işi uzmanı yapmalı...

Aksi halde herkes kendini her işin uzmanı sanır... Sonuç vahim olur...

****

Uçuran kadı

Fırının önünden geçen Kadı'nın burnuna güzel bir koku gelir. Vitrinde, güveç içinde nar gibi kızarmış, sahibini bekleyen nefis bir ördek var. Kadı, fırıncıya "Ben bunu aldım" der. Kadı'ya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp verir.

Biraz sonra ördeğin sahibi gelir:

- Hani bizim ördek?

Fırıncı boynunu büküp; "Uçtu" deyince iş kavgaya dönüşür. Kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarınca korkup kaçmaya başlar... Duvardan atlarken, öteki taraftaki hamile bir kadının üstüne düşer. Kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncıyı kovalamaya başlar. Can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği Yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine düşer...

Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler, hepsini yakalayarak kadının karşısına çıkarır. Kadı sırayla sorar... Ördeğin sahibi:

- Bu adam ördeğimi hiç etti, diye şikâyet eder.

Kadı, fırıncıya sorar:

- Ne yaptın bu adamın ördeğini?

Fırıncı; "Uçtu" der. Kadı, kara kaplı defterini açar:

- Ördeğin karşısında tayyar yazılı... Tayyar "uçar" anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değil, diyerek fırıncıyı suçsuz bulur.

Kadı gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa sorar... Onun şikâyetine de kara kaplı defterden bir madde bulur:

- Her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o müslimin tek gözü çıkarıla...

Gayrimüslim davacı; "Ne olacak?" diye sorunca kadı:

- Şimdi, fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız.

Gayrimüslim şikâyetinden hemen vazgeçer. Fırıncı bu davadan da beraat eder.

Çocuğunu kaybeden kadının kocasına da kadı:

- Tamam, der. Karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak!

Böyle olunca fırıncı bu davadan da kurtulur.

Kadı döner Yahudi'ye:

- Senin şikâyetin ne?

Yahudi ellerini açar:

- Ne diyeyim kadı efendi? Adaletinle bin yaşa sen, e mi?

 ***

TEBESSÜM

Nefes

Temel'e sormuşlar:

En çok hangi nefesleri seversin?

Temel cevap verir:

- Sigaramın ilk nefesiyle, kaynanamın son nefesini...

****

GÜNÜN SÖZÜ

İnsanlar adaletsizliği sadece kendi başlarına gelince düşünüyor.

Charles Bukowski