Binali Yıldırım ile Ekrem İmamoğlu’nun canlı yayına çıkacaklarının açıklanmasından sonra nefesler tutuldu. Herkes canlı yayına odaklandı, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın yönünü değiştirecek bir olay gibi yansıtıldı, algı oluşturuldu. Sonuçta iki belediye başkan adayı aynı programa katıldı... Cumhurbaşkanı adayları veya parti liderleri bile değil. Sadece iki belediye başkan adayı... Demokrasi kazandı, Türkiye kazandı gibi başlıklar atıldı, yorumlar yapıldı...

İki belediye başkan adayının televizyonda canlı yayında aynı programa çıkmasıyla demokrasimiz kazanıyorsa... Biz o demokrasiyi çoktan kaybettik, haberimiz yok... Bütün dünya ülkelerinde, Afrika ülkelerinde bile adayların televizyonda tartışması, halkın önünde fikirlerini açıklaması olağandır, olması gerekendir... Nitekim Türkiye’de 12 Eylül döneminde yapılan 1983 seçimlerinde bile adaylar televizyonda aynı programa çıktı, tartıştı...

Hatta Turgut Özal’ın Boğaz Köprüsünü satacağını söylemesine karşı çıkan Necdet Calp masayı yumruklayarak “Sattırmam” demişti... Demokrasinin askıya alındığı 12
Eylül döneminde bile gayet medeni şekilde tartışabiliyor, konuşabiliyorduk... Şimdi eğer tartışamıyorsak bunun sebebini sorgulamak gerekli... Sorun sadece siyasi parti liderlerinde değildir... Partiler toplumun uzantısıdır, başka bir deyişle halkın yansımasıdır... İşin özü toplum olarak hoşgörüyü, karşılıklı saygıyı, anlayışı, sevgiyi tükettik... Bizim gibi düşünmeyeni hainlikle, terörist olmakla suçluyoruz... Karşıt görüşte olanları dışlıyor, elimizden gelse hayat hakkı tanımıyoruz... Farklı partiden olduğu için kardeş kardeşe selam vermiyor, baba oğluyla kızıyla konuşmuyor... 1980 öncesinde farklı kamplarda bulunanlar, birbirine kurşun atarken bile herkes kardeşine sahip çıkıyor, akrabasını, arkadaşını koruyordu... Şimdi hedef tahtasına konuluyor... Suç hepimizin... Çözüm de birlikte olur... Kardeşine, ailene, arkadaşına düşüncesi ne olursa olsun sahip çıkarsan... Farklı düşünen insanlara da saygı duyarsan, hoşgörülü olursan... Kin ve nefretle değil de, sevgiyle yaklaşırsan... Adaylar televizyonda tartışsa da tartışmasa da demokrasi zaten kazanacaktır...

BİLGİ ALTINDAN DEĞERLİDİR

Bir banka soygunu... Soygunculardan biri bankadakilere bağırır; “Kımıldamayın. Para devletindir, ama hayatınız sizindir.” Herkes sessizce yatar... Bunun adı “Zihin Değiştirme” kavramıdır. Alışılmış düşünce tarzını değiştirmek... Bu arada müşterilerden bir kadın bir masanın üzerine yatmıştır. Ama bacaklar ortada... Soyguncu bağırır; “Edebini takın. Bu bir soygun, ırza geçme değil!” Bunun adı “Profesyonelliktir.” İşin neyse onun üzerinde yoğunlaş! Soyguncular paraları yüklenip eve kapağı atmışlar. Daha genç olanı, daha yaşlı olanına (ki 6 yıl ilkokuldan sonra terk) “Abi, hadi şu paraları sayalım” der. Daha yaşlı olanı der ki; “Çok aptalsın be. Bu kadar para oturup sayılır mı? Bu akşam zaten televizyon haberlerinde kaç para çaldığımızı öğreniriz.” Buna “Deneyim” derler... Günümüzde deneyim kağıt diplomalardan çok daha önemlidir. Soyguncular bankadan kaçtıktan sonra Banka Müdürü, Şube Şefine hemen polisi aramasını söylemiş... Şef demiş ki; “Durun hele Müdürüm. Alacaklarını aldılar. Biz de bir 10 milyon daha alıp daha önce iç ettiğimiz 70 milyon dolara ekleyelim, ne dersiniz?” Buna “Dalgayı yakalamak” derler. Berbat bir durumu kendi lehine çevirmektir... Müdür der ki; “Yahu, her ay bir soygun olsa harika olurdu. Ne eğlenirdik!” Buna “Sıkıntılardan kurtulmak”
derler. Kişisel mutluluk işinden çok daha önemlidir. Akşam haberlerde bankadan 100 milyon dolar çalındığını açıklamış... Çaldıkları paranın çok daha az olduğu bilen soyguncular oturup saymışlar parayı... Tekrar tekrar saymışlar. Bakmışlar hepsi 20 milyon! Çok kızmışlar bu işe; “Biz hayatımızı tehlikeye atıp 20 milyon çalabildik. Banka Müdürü bir el hareketiyle 80 milyon götürdü. Galiba soyguncu olmak yerine doğru dürüst eğitim görmek daha iyiymiş!” Bu “Bilgi altından daha değerlidir” demektir...

TEBESSÜM

POLİTİKACI

Bir karı koca, oğullarını bir testten geçirmeye karar verir. Bir masanın üstüne bir miktar para, bir dini kitap ve bir şişe şarap koyarlar. Testin sonunda, çocuk din kitabını seçerse din adamı, parayı seçerse işadamı, şarabı seçerse de işe yaramaz tembel biri olacak... Gizli bir yere saklanıp olacakları merakla beklerler. Bir süre sonra çocuk gelir. Parayı cebine koyar. Din kitabını görüp sayfalarını karıştırır ve onu da alır. Sonra şarabı görüp hepsini içer. Baba, eşine dönüp der ki;
- Hanım bizim çocuğun durumu sandığımızdan da beter çıktı, galiba politikacı olacak!

GÜNÜ SÖZÜ

Her bildiğini söyleme, ama
her söylediğini bil.
Clavdius