“Hoş geldiniz” Ne güzel iki sözcük. Duyguların öylesine içten yansıması düşüyor ki bu sözcüklerin üzerine. Söylerken yüzünüzde gülümseme beliriyor. Şarkılar geliyor aklınıza. Elinizde olmadan melodileri, iç dünyanızın fıskiyeleri gibi dilinizden dökülüyor:

“Hoş geldin gönül bahçeme, bahar yüzlüm hoş geldin…” Bu kadar mı diyorsunuz. Hayır. Hemen bir başkası size yeni tebessüm ve canlılık getiriyor. “Hoş geldin elimize, şiir oldun dilimize…”

Geliniz “Hoş gelirdi cana bezm-i ülfetin” gibi eski şarkıları bir yana bırakalım da türkülere bir bakalım.

6 Ekim 1924 günü Kars’a konuk olan Büyük Önderimiz Atatürk için Karslılar, eski bir türkülerini uyarlamışlar. Uyarlamakla kalmamışlar onu oyunlaştırmışlar:

“Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa,

Askerin, milletin bayrağınla çok yaşa.

       Arş arş ileri!

       Marş ileri. Dönmez geri. Türk’ün askeri!

       Sağdan sola, soldan sağa

       Al da bayrağı düşman üstüne!…

……”

Bu güzel türküyü bir başkası izliyor. Radyonun radyo olduğu günlerde Yurttan Sesler programlarında dinlerdik. İçimizi kıpır kıpır ederdi Hüseyin Çırakman’ın türküsü:

“Arzu ederdiniz bir yol görmeye / Bugün bize hoş geldiniz erenler./ Muhabbet bağından güller dermeye / Bugün bize hoş geldiniz erenler.” Hele bu türküde “Kemal Atatürk’ün aydın izinde / Bugün bize hoş geldiniz erenler.” diye iki mısra vardı ki, bizi konuk olmanın hoşluğuna, mutluluğuna taşırdı.             

Konuk olmanın mutluluğu, dedim. Ne güzel mutluluktur, kimi zaman ikram ısrarları karşısında tüyden hafif sanırsınız kendinizi. Bilmem yanılıyor muyum?

Ya konuk etmenin mutluluğu?

Sözü dönüp dolaştırıp getirmek istediğim nokta burası. Biz onu kayıp mı ettik?

Geleneklerimizde, göreneklerimizde konukseverlik... Bir başka anlatımla misafir severlik... 

Türk ulusunun en karakteristik özellikleri arasında kahramanlığını, mertliğini, dürüstlüğünü, yardımseverliğini sayabilirsiniz. Bana göre, hepsinin üzerinde konukseverliğini saymak gerekir.

Bildiğiniz gibi Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lügat-it Türk’ü, en eski yazılı kaynaklarımızdan biridir. Bu eserin bir yerinde “Türkler bir misafir geldiğinde onu uğur ve devlet sayarlardı” denilmekte.

Konukseverlik Türklerin karakteristik özelliği olduğunda birleşince, gelenek ve göreneklerinde olup olmadığını tartışmanın anlamı kalmıyor.  Halk dayanışmasının ve insan sevgisinin en yüce örneği olan bu sosyal ilişki, güzel geleneğimizin temelini oluşturuyor.

Türk geleneklerinde, toplumun hemen tümü tarafından benimsenen ve doğal bir davranış gibi içtenlikle uygulanan konuksever bir anlayış vardır. Türkler, misafire önem vermeyi, atadan gelen miras olarak görmüşler, toplum yaşamının sosyal ya da ekonomik, hemen her alanına yaymışlardır. Türk insanı için “konuk ağırlama”, yerine getirilmesi gereken bir görev, “bir insanlık ve ahlak sorunudur.”

Konukseverlik, bizi biz yapan kültür yapımızın en temel unsurudur. Yazık ki, günümüzde bu temel unsur ciddi bir yıkımla karşı karşıya… Onun yıkılışı, pek çok değerin kaybı anlamına gelmektedir. Fakat yine de kötü sonucu durduracak tedbirleri almak hepimizin görevi.

Bir Hadis-i Şerif te şöyle buyrulmaktadır:

“Misafir istemeyen kimsede hayır yoktur.” Hadis-i Şerif

Konuk sevmek, konuğa ikramda bulunmak, insan sevgisinin başında gelir.