Bugün Türk Halk Müziği repertuarına onlarca türkü ve oyun havası kazandıran bir türkü sevdalısı Hisarlı Ahmet’ten söz edeceğim. Yaşamından, kişiliğinden, ondan derlenen türkülerden örnekler vermeye çalışacağım.

Hisarlı Ahmet’in oğlu Mustafa Hisarlı, TRT Türk Halk Müziği saz sanatçılarındandı. Emekliye ayrılmadan önce İstanbul Radyosu Türk Halk Müziği Müdürlüğü görevinde bulunmuştu.  Onun notlarından anılarından da yararlanacağım.

Yıllardan 1908. Kütahya kalesinin bir bölümünü oluşturan “Kale-i bala”da yemenici esnafından Musta Bey (Mustafa Bey) ile Ayşe hanımın bir oğulları olur. Adını Ahmet koyarlar. Zaman su gibi akar. Gün gelir Ahmet delikanlılık çağına ulaşır. Delikanlıların evlerde toplanarak eğlendikleri, yarenlik yaptıkları “GEZEK”lerde üç telli bağlama ile tanışır. Tanışır ya, babası Musta Bey, sazlı sözlü zamanların oğlunu haylazlığa iteceğini sandığı için, onun heveslerine sıcak bakmaz. Ama, Ahmet arzusunu bastıramaz ve bir saz alır.

Mustafa Hisarlı diyor ki: “Babam ilk sazını dedemden gizli üç kile buğday karşılığında almış. Dedem bunu görünce kızmış ve sazı kırmış. Babam yılmamış tekrar almış. Böylece birkaç saz kırılmış ama babam da bağlama çalmayı öğrenmiş.”

Atalar “Azmin elinden hiçbir şey kurtulmaz,” derler. Belli ki Hisarlı Ahmet de tuttuğunu koparmış. Hisarlı Ahmet, askere giderken, bağlamasını da yanına almış. Topçu askeri olmuş. Burada bando takımında klarnet çalmayı ve okuma yazmayı öğrenmiş. Askerlik dönüşü Hacer hanımla evlenmiş. Hüseyin, Huriye ve Mustafa adlarını verdiği çocukları doğmuş.

Hisarlı Ahmet askerlik dönüşünde babasını kaybetmiş. Artık ailenin yükü onun sırtındaymış. Hisar’daki evi yeterli gelmediğinden şehir içine taşınmış. Baba mesleği yemeni ve kavaflık yaparak geçinemeyince meslek değiştirmiş. Bir kahvehane açmış. Üç telli bağlamasını kahvehanenin duvarına asmış.

O günden sonra Hisarlı Ahmet’in kahvehanesi, sazını ve sesini dinlemek isteyenlerin, yurdun dört bir yanından gelen Âşık Veysel’den Davut Sularî’ye kadar onlarca âşığın, radyo sanatçılarının uğrak yeri olmuş. Hevesli gençlere çalıp çığırmayı öğretmiş. Bir süre sonra müzik aletlerinin satışı ile Hisarlı Ahmet’in Âşıklar Kahvesi” müzik dükkânına dönmüş.  Onun yörede eli saz tutan herkeste emeği varmış.

Ahmet Hisarlı’yı yetiştiren çevreye bakmak gerekir.        Kütahya, tarih, kültür, musiki zengini bir ilimiz.. Evliya Çelebi; seyahatnamesinde Germiyan beyi II.Yakup'un  çok iyi saz çaldığından ve Çöğür adı verilen sazın mucidi olduğundan söz ediyor. 

Hisarlı Ahmet, sanatını usta-çırak ve gezek ilişkileri içinde Kelerlerin Ethem efendi, Dülgerin Hüseyin Ağa, Nuri Çavuş, Kambur Celal, Arabacı İbrahim Ağa, Terzi Sadık, Fındık Hüseyin gibi türkü sevdalılarının bulunduğu eğlenceli eğitim yuvalarında olgunlaştırmış

Hisarlı Ahmet soyadı kanunu çıkınca “İnegöllü” soyadını almış. Ancak Kütahya’da Kale-i Bala, bir başka anlatımla Yukarı Hisar semtinde doğduğu için Hisarlı lakabıyla tanınmaktaymış. Bir süre sonra lakabı baskın çıkmış ve İnegöllü olan soyadını Hisarlı olarak değiştirmiş.

1942 yılında Muzaffer Sarısözen, “İl İl Anadolu” programına konuk olarak Ankara'ya davet etmiş. Sazına hâkimiyeti ve değişik tavrı ile sesinin güzelliği dikkat çeken Hisarlı Ahmet’e Radyo'da kalması teklif edilmiş. Ancak ailevi nedenlerle bu teklifi kabul etmemiş. Kütahya’ya dönmüş.

Bir konser nedeniyle Kütahya'ya gelen Nida Tüfekçi ve Yücel Paşmakçı Hisarlı Ahmet’le tanışmış. Ondaki değişik saz tavrını ve okuyuşundaki nağmelerin zenginliğini fark etmişler. Daha sonraları Mustafa Hisarlı’nın aracılığı ile bir araya gelip kırkı aşkın türkü derlemişler. Hisarlı Ahmet’ten en çok türkü derleyen “Türkü Sevdalıları” arasında Yücel Paşmakçı ön sırada geliyor. Elbette Muzaffer Sarısözen, Mustafa Hisarlı, Nida Tüfekçi, Özay Gönlüm gibi sanatçıları da saymak gerekir.

YARIN KÜTAHYA TÜRKÜLERİNİN ÖYKÜLERİNE DEĞİNECEĞİM