Bambaşka bir zamanda yaşıyoruz artık. Hiçbir şeyin arkasından yetişemeyeceğiz. Belki  hiç dinlemeden öleceğimiz şarkılar var. Değil izlemek çekildiğinden bile haberimiz olmayacak bazı filmlerin. Kitapları hiç söylemiyorum bile. 

Hızlandı ne varsa. Ucuzladı. Hem nitelik açısından hem de nicelik açısından ucuzladı yaşamımızda olup bitenler. Hem kolaylaştı yaşamak, hem de tatsız tuzsuz bir hal aldı. Bir çok film seçeneği var önünüzde ama niteliklisine ulaşabilmeniz için bir sürü kötü örneği  görmeniz gerekiyor. Maalesef her alanda size uygun, keyif alabileceğiniz bir ürüne ulaşmak çok zorlaştı. Padişahın keçiboynuzu tanımı geliyor aklıma; ''bir dirhem bal için bir çeki odun yiyoruz.''

Teknolojinin gelişmesiyle her türlü araca ulaşmak kolaylaştı. Elimizde taşıdığımız telefonlarla film ve fotoğraf çekiyoruz, yazı yazıyoruz. Cebinizde taşıdığınız minicik belleklere yüzlerce şarkı, kitap, film yükleyebiliyorsunuz. Evet ne varsa hayatımızda ucuzladı. Ne istersek rahatça ulaşıyoruz. Bu günlerde bunun bir ödül mü yoksa çoktan cezaya dönüşmüş bir durum mu olduğunu düşünüyorum.
Her yıl Dünya üzerinde milyonlarca kitap basılıyor ama kimsenin kimseden haberi yok. Başka ülkelerde neler yazılıyor, hangi akımlar gelişiyor çok haberimiz yok; çünkü bireysellik hızla yayılıyor her alanda. Kimse kimseyi dinlemiyor. Herkesin bir planı, bir amacı var maskelerinin altında. Nitelikli kitaplar da vasatlığın denizinde kaybolup gidiyor. Ulvi anlamlar yüklediğimiz ''kitapçılık'' bambaşka bir kulvarda sürdürüyor işlerini. Tüketim toplumunun içindeki bireyler pazarlamacılar karşılarına hangi kitabı çıkarırsa onunla yetiniyor. Tüketmek ve pazarlamak adına yapılıyor ne yapılırsa.
 Teknolojik gelişmeler yaşamı kolaylaştırdı ve hızlandırdı.  Bu hızlı akışın içinde bazı değerlerin de değişmeden kalması düşünülemezdi. Yaşadığımız bu günlerde istediğimizi ''paylaşabilir'' olmak bir an için özgürlük gibi gelse de sanki yeni bir özgürlük tanımına ihtiyacımız var. Evet her şey ulaşılır, her şey paylaşılır hale geldi. İstediğimiz bütün bilgiye ulaşır görülsek de Cemal Süreya'nın kendi şiirlerinden çok onun adına uydurulmuş binlerce şiir ile karşılaşıyorsunuz artık. Bunu kim, neden yapıyor ne anlayabildim ne de anlamlandırabildim. Uydurduğu dizenin altında kendi adı da yazmıyor; acaba diyorum bilgili görünmeye mi çalışıyor? İnanın bilmiyorum ama mutlaka sosyolojik ve psikolojik açıdan mutlaka vardır bir açıklaması.

''Sanal'' sözcüğü 90'lı yıllardan sonra girdi hayatımıza. Aslında bir matematik terimi; gerçekte yeri olmayan, gerçekte var olmayan, ancak zihinde tasarlanan demek. İnsanların bilgisayar ekranlarının arkasına saklanarak kurdukları dünyayı isimlendirmek için kullanıldı ve ses ve anlam olarak yerli yerine oturan bir sözcük olarak büyük bir kabul gördü.  Ama artık o insanlar sadece bilgisayarların ardında değil. Maalesef insanların büyük bir bölümü kendi hayal dünyalarında sanal bir ''benlik'' yaratarak yaşamayı seçti. Bir çoğu bu durumun farkında bile değil.
Değişen sadece bizler değiliz. Mevsimlerimiz değişti. Kışlarımız kışa benzemiyor, baharımız bahara. Ağaçlarımız şaşırdı. Bitkilerimiz şaşırdı. Ciğerlerinize çektiğiniz hava dedenizin soluduğuyla aynı değil artık. Yediğimiz ve içtiğimizi hiç saymıyorum bile. Örneğin Amerika'da yiyeceklerde kullanılan kimyasal koruyucular o denli fazlaymış ki artık cesetler çok uzun süre bozulmadan kalıyormuş toprakta. Korkunç değil mi sizce de?
Daha da hızlanacak yaşam. Teknoloji ilerlemeye devam edecek. Bir çok kolaylık ve hız katarken yaşamımıza yalnızlığımızı da çoğaltacak. Her şeyimiz olacak; hiçbir şeyin ardından yetişemeyeceğiz yaşadığımız sürece. Yetişememe kaygısı hepimizi hasta edecek. Huzursuz edecek. Mutsuz edecek. Öyle çok bombardımana tutacaklar ki benliğimizi bir sene önce dinlediğimiz şarkıyı unutacağız. Düşünebiliyor musunuz gün gelecek kendi benliğimizde kendimize yer kalmayacak?

Bir tek zaman adaletli davranacak hepimize. Hiç birimize aldırmadan geçip gidecek. Her şeyimiz olacak ama hiçbir şeyin ardından yetişemeyeceğiz.