Arif Damar anlatmıştı; hapishane anılarında. Aynı koğuşta kalan ama hiç kimseyle tek kelime konuşmayan yaşlıca mahkum durup dururken ayağa fırlar ‘’herkes kendini bilir’’ diye bağırırmış. Hiç konuşmayan bir insanın sadece bu cümleyi tekrarlaması sanki anlamını daha da güçlendirmiş. Ancak kurgusal eserlerde karşılaşılacak sahnelerden biri gibi.

Düşünün; aynı ortamı paylaşmak zorunda olduğunuz insanlardan biri ayağa kalkıp herkes kendini bilir diyor ve yerine oturuyor hiçbir şey olmamış gibi. İnsanı sorgulamaya iten bir durumla karşı karşıyasınız demektir bu. Bu cümle size bütün gizli gerçeklerinizi, bilinçaltınızı, acılarınızı, karanlığınızı, öfkenizi anımsatabilir.

Herkes kendini bilir cümlesi aslında ben neyim, ben kimim soru cümlelerini de içeriyor. İnsanın kendi çevresine ördüğü ve arkasına saklandığı; yıkılmaz sandığı duvarların yıkılabileceğini de söylüyor. İnsanın yaşam kavgasındaki mücadelesi kendine karşı da sürdürdüğü bir savaş. İyi ve kötünün savaşı. İyi ve kötü insan olduğu için var diyeceğim ama daha çok kötülük insan olduğu için var. Çünkü hayvanlar birbirlerine iyilik edebiliyor ama bilinçli bir kötülük asla yok onlarda. İnsan olduğu için günah var. İnsan olduğu için kötülük var. Korkunç değil mi biz insanlar yüzünden günah kavramının var olduğunu bilmek?

İyi ve kötü  ayrımını tüm insanlar bilir. İnsanın savaşı seçim yapmaktır. Kötülük galip gelirse içinde o kötülüğü saklamak için bir bahane bulmak zorundadır. Her şey olabilir o bahane; ‘’ben çalıyorum ama herkes çalıyor düzen böyle, herkes rüşvet alıyor, çalmazsam ayakta kalamam, o da böyle giyinmeseymiş, bu saatte sokakta işi neymiş’’ gibi örnekleri uzatmak mümkün.

Toplumsal açıdan dinin günah çıkarma mekanizmasına dönüşmesi durumu belki de en çirkini ve korkuncu bu bahanelerin. Her aklıma gelişinde içimi yakan örneklerden biri on üç yaşındaki kız çocuğuna tecavüz eden insanlardan birinin söylediği; diyor ki o yaratık o kız çocuğuna ‘’benim senin yaşında kızım var, üzüldüm sana, ramazanda gel de lokantama sana bir çorba içireyim’’. İnsanız ve çaresiz kalıyoruz bu vahşiliğin karşısında.

Toplum ve topluma etki eden oluşumlar dini günah çıkarma mekanizmasına dönüştürürse kitlesel kötülüğün önüne geçmek mümkün olmaz. İnsanlar yaptıkları her kötülüğü ‘’günah çıkararak’’  kabullenilir hale getirir. Verilen sadaka bile çoğu zaman günah çıkarma ile ilintilidir ve asla yardımlaşma değildir böyle toplumlarda.

Herkes kendini bilir cümlesinin gücünü fark ettiniz mi? Girdiği her kulaktan o bedendeki ruha ulaşıp nasıl olduğunu anımsatan bir cümle. Her seferinde eminim bir çok insana karanlık taraflarını gösteriyordur. Sadece hırsıyla kötülük sınırlarını aşmış kişiler çok aldırmaz bu cümleye. Ufak bir ekleme yapmak gerekir bence; çoğu zaman herkes herkesi bilir aslında, dışardan da görünür insanlar ama sosyal veya maddi ilişkiler, çıkar beklentileriyle tepki verilmez.

Bilenmekten yorulan ve incelen bir bıçak gibi anlayarak tükenmeye devam ediyoruz. Kalabalıklar kolayca saklanmasını sağlıyor kötülerin ve kötülüğün. Kurtulmanın yolu var mıdır bu kısır döngüden? Vardır elbet ama kitlesel bir mücadele gerektiriyor. Artık o kadar  kalabalığız ki bireysel olarak başarıya ulaşmamız çok zor.

Bu yazıya başladığım anda aklımda dolanan ve  söylemek istediklerimi anlatan, anlatan ve anlamlandıran  çok güzel iki dize;

‘’Cehennem dediğin, dal odun yoktur

Herkes ateşini kendi götürür’’

Keşke bazı şiirleri, bazı dizeleri, bazı sözleri avucumuza yazsak ve açıp açıp okusak;

’Herkes kendini bilir.’’