Yazar, turizmci, rehber, arşivci ve sivil tarihçi Hüseyin Çimrin, turist rehberlerinin ülke kültürü ve turizminin tanıtımında önemli bir yere sahip olduklarını ve her rehberin, adeta bir kültür bakanı ve aynı zamanda dışişleri bakanı olduklarını ve rehberlerin bu sorumluluk ve çok yönlü bir bilgi donanımına sahip olmaları gerektiğini söyledi

Ülkemizin şehir, kasaba ve köylerinde, o beldeye kendisini adamış ama genellikle hak ettiği değer ve önemi görememiş, yeterince anlaşılamamış  çok sayıda, farklı sahada sahalarda ülke kültürüne, sanatına, ekonomisine hizmet etmiş insanlarımız vardır. Uzun yıllar turizm sahasında, farklı alanlarda hizmet vermiş, şehrinin ilk Almanca turist rehberi olma özelliğine sahip olan ve daha sonra yaşanılan gelişmeler üzerine, bu mesleği bırakan ve hayatını doğduğu, büyüdüğü şehir olan Antalya'nın, sosyal, tarihi, kültürel ve turistik alanda tanıtımını sağlamak amacı ile araştırmalar yaparak, bu çalışmalarını da, çok sayıda  ve yayınladığı kitapları ile yaşadığı şehire ve  ülkesine, kendisini adamış  'Sivil tarihçi' bir isim Hüseyin Çimrin, bu haftaki konuğumuz. Her ne kadar kitaplarında tarihi ve turistik yerleri, folkloru, kaybolan meslekleri, efsaneleri, ağız ve deyimleri üzerine kitaplarını okuduğumuz zaman, aslında, Çimrin'i okurken, sadece Antalya ve o şehri değil, bir çok yönü ile  bütün Türkiye'yi okuyacağız.



Çocukluğunuzun  Antalya'sını anlatır mısınız?

Antalya'da oturanlar, genelde birbirlerini tanırdı. Bugünün çocuklarına ve   ailelerine bakıyorum da, internet ve televizyon başından kalkmayan ama genellikle , birbirlerinden habersiz anneler, babalar ve çocukların olduğu bir hayat yaşıyoruz. Özellikle bugünün çocuklarına ve gençlerine, bizim çocukluk ve gençlik yıllarımızdaki insani ve arkadaşlık ilişkilerinin yaşandığı yılları anlatsam, herhalde anlamakta bir hayli zorlanacaklardır. Ama biz yine de o zorluklarını da yaşasak, o güzel günleri anlatmalıyız onlara. Neşeli yaşayabiliyorduk. Bizim çocukluk yıllarımızda belki, bu günlere göre yoksulduk ama mutlu idik, hayatı daha Şimdi belki bir çok kişi için, pek çok şey var ama olan ile yetinmek, elde edilen ve elimizde olan ile yetinmek ve onunla mutlu olmak ve paylaşmak mutluluğunu da göremez oldu artık. Lüks bilinmezdi. Yamalı elbise veya ayakkabı ile dolaşmayı kimse yadırgamazdı. Ancak yırtık elbise, hoş görülmezdi. Delinen çoraplar yamanır veya elbiselerde yırtık yer örülürdü. Çocuklara dini bayram arifesinde, yılda bir takım elbise ve bir çift ayakkabı satın alınırdı. Bunlar yıl sonunda,  dar gelmeye başlarsa, küçük kardeşe verilirdi. Yaz aylarında çocuklar,  genelde başıboş bırakılmazdı. İkmale kalanlar,  ikmal derslerine çalışırlarken, sınıfta kalan veya sınıf geçenler bir işe girerler, bazıları da babasının dükkânında çalışırlardı. Kadınlar öğretmenlik dışındaki hizmetlerde, pek görülmezlerdi. Onlar ancak ev işleri ile uğraşır ve akşamüzeri güzel elbiselerini giymiş, güzel kokular sürünmüş ve çok defa başına bir gül veya bir karanfil takmış olarak kocasını karşılardı. İşte benim gözümden Antalya, yarım asır önce böyle bir yerdi...

Mesleklerimiz yok oluyor!


İlgi alanlarınız arasında, Antalya'da geçmişte yaşayan zanaat, sanatlar ve bu gün için kaybolmaya yüz tutmuş meslekler de var. Kaybolan sadece mesleklerimiz mi?

1970'li yılların sonlarına kadar Antalya'da, her biri ayrı tondan ve makamdan bağırarak mallarını kah sırtlarında, kah önlerinde sürdükleri arabalarda, kah bir eşeğin ya da bir katırın iki yanından sallandırdıkları küfelerde taşıyan ve melodik anonslarla ürünlerini tanıtan, seyyar satıcılar vardı. Modern teknoloji ve insanların değişen ihtiyaçları, bazı mesleklerin geçen zaman içinde kaybolmasına neden oldu. Bütün bu mesleklerin bir kısmı, müthiş elişçiliğini ve ustalığı gerektiriyordu. Daha 1980 başına kadar, Antalya kent merkezinde bile çarıkçılık, semercilik, nalbantçılık, halıcılık, iğne oyacılığı, bakırcılık, demircilik, bıçakçılık gibi el sanatlarına rastlanmaktaydı. Çağın getirdiği şartlar, el sanatlarıyla uğraşan ustaların yaşlılıkları ve çırak yetiştirememeleri, bu el sanatlarının yavaş yavaş kaybolmasına neden olmuştur. Bu satırları yazmaktaki amacım, yalnız eski hatıraları geri çağırmak değil; bu konuda yazmış olduğum kitabı okuyan ve belki bu eski mesleklere küçümser gözle bakabilecek gençlere, bu mesleklerin zorluğunu ve ne kadar beceri istediğini göstermektir.

Misafirperliğimiz nerede kaldı


Turist rehberliğinin dünü ve bugününü kıyaslarsak, ne söylemek istersiniz?

Eskiden turistlere rehberlik yaptığım yıllarda, kruvaziyer (gezi gemisi) ile bölgemize gelen yabancı turist gruplarına, Pamfilya ve Ekspres Turizm Acentesi organizasyonu altında, Alanya-Antalya arasında geziler düzenlerdik. O yıllarda (1970'ler) Alanya veya Antalya'da gemiden inen turistlerin biz rehberlere ilk sözleri şöyle olurdu: "Aman, burası ne kadar temiz; insanlar bize güleç yüzlerle bakıyorlar. Geldiğimiz İskenderiye, Hayfa limanlarındaki gibi, bize bir şeyler satmak için, kimse üzerimize saldırmıyor? Halbuki, siz de bir oriantalist bir ülkesiniz?" Ben, doğal olarak bu sözleri duyunca göğsüm kabarıyor; Türklüğüm ile gurur duyuyor ve "Tabii" diyordum; "biz istesek de, onlar gibi olamayız ki, çünkü biz Türk'üz ve bizim misafirperverliğimiz, en büyük özelliğimiz." Fakat nereden bilebilirdim ki, bu oriantalist yönümüzün içimizde bir yerlerde saklı durduğunu ve günün birinde, birdenbire turistlerin karşısına çıkacağını? Bir Türk olarak böyle değişeceğimizi hiç sanmamıştım. O kadar çok değişti ki, her şey....


Asırlarca çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmış bir şehir olan Antalya da, 1960'lı yılların ortalarından itibaren başlayan çarpık kentleşme ile bir çok şehrimizde olduğu gibi, yeşili, mavisi, doğası, dikkate alınmadan beton şehirlere dönüştürüldü.  Oysa şehirlerimizin imar planları yapılırken, bugün bile ayakta olan çeşitli uygarlıkların birikimleri, doğal doku ve insan sağlığı, mimarlarımız, şehir planlamacılarımız ve yerel yöneticilerimiz tarafından, ne yazık ki dikkate alınmadı. Ve işte şehirlerimizin durumları ortada.


Hayal bile edemeyeceğimiz bir turizm şehri oldu Antalya. Her insan genellikle doğduğu ve yaşadığı şehri sever ve diğer şehirlere göre, daha özellikli olarak görür. Ama bazı şehirler vardır ki, gerçekten o sevgi, ilgi ve değeri görmeyi hak eder. Antalya'da bu şehirlerin en önemlilerindendir bana göre.  Doğal güzellikleri, mavi denizi, yeşili ile günümüze kadar gelebilen, tarihi mekanları, ören yerleri, her medeniyetin bıraktığı izleri ile tam bir kültür ve turizm şehridir, Antalya. Ama önemli olan bu adeta bir cennet parçası olan bu güzel şehre, doğasına, tarihine ne kadar ve nasıl sahip çıkabildiğimizdir?



Bahşiş almayı ayıp sayardık


'Turisti bir misafir' olarak gördüğünüz yıllardan bu yana, sizi en çok üzen gelişme nedir? 

Küçük ya da basit bir örnek gibi gelse de, bazı kişilere göre ama biliyorum ki, turizm sektörümüzü ve de bizim turist gözünde itibarımızı düşüren bir vakıa ile geldiğimiz noktayı göstermek isterim. Bugün çevremde gördüğüm kadarıyla; ayakkabı boyacısından, taksicisine; otel, pansiyon resepsiyon-cusundan, aşçısına kadar turizm sektörüne bel bağlamış hemen hemen herkes hanutçuluk adı verilen bu işi, eline bir fırsat geçince yapıyor. Hatta bunların içinde büyük tatilköyü genel müdürlerinin de, olduğunu zaman zaman duyuyorum. Nereden nereye? Eskiden bahşiş almayı ayıp sayan biz turizmcilere ne oldu? "Misafirseverliğin" yerini "Euro-severlik" aldı. İşte ben, bu nedenlerle turizm alanında çantadan yetişmiş ve 1965'te Almanya'da turizm sanayinin tüm branşlarında,  staj yapmış ilk Türk olarak, 40 yıllık mesleğimi "konuşanlara" bıraktım. Tüm meslektaş-larım bilirler; bu nedenledir ki, turizmi bırakıp, kendimi Antalya tarihi ve sosyal yaşamının araştırılması gibi para getirmeyen (boş işlere!) adadım. Şimdi görsel ve yazılı medyadan; Antalya'da turizmi sözde iyi bilenleri, çözüm önerilerini büyük bir hayretle, zevkle izliyorum. Sağolsunlar! Beni oldukça iyi eğlendiriyorlar.

Turist rehberi deyip geçmeyin


Ülkenin tanıtımında, turist rehberlerinin önemi nedir ve rehberlerde ranılan özellikler neler olmalıdır?

Turizm sektörü içersinde,  bugün hak ettikleri değer ve önemi ne kadar görüyorlar bilmiyorum ama turist rehberlerinin,  bulundukları ülkenin kültürü, sanatı, tarihi, sosyal imajı ve ekonomik kalkınmadaki rolleri dikkate alınırsa, her rehber aslında o ülkenin  adeta bir kültür bakanı ve aynı zamanda dışişleri bakanı olduklarını ve rehberlerin,  bu sorumluluk içinde olmaları gerektiği ve çok yönlü bir bilgi donanımına sahip olmaları gerektiğini düşünüyorum. Düşününüz ki, siz onlarca ülkeden, onlarca turist kafileleri ülkenize deniz, hava ve kara yolu ile getirebilmek için, ne kadar masraf, tanıtım ve organizasyonlar yapacaksınız. Ve ülkenize gelen turist kafileleri  gruplar halinde, ülkede kaldıkları süre içersinde, turist rehberleri ile onları bilgi, tecrübe ve ülkelerini ve değerlerini en iyi şekilde tanıtabilme bilgi, beceri ve tecrübeleri ile baş başa olacaklar. Eğer bir rehber, gerçekten insani, sosyal ve mesleki olarak görevini en iyi l şekilde yapabildiği üçlüde, sizin ülkenizin adeta bir külttür bakanı ve dışişleri bakanı olmuşlardır. Hem ülke içindeki tanıtım ve bilgilendirmeleri ile hem de turist, ülkenİzden ayrıldıktan sonra, ülkenizin, kültür ve turizm değerlerinizin, gönüllü bir  elçisi olabilecektir. Biz çok şükür, bunun çok yönlü örneklerini gördük.

HÜSEYİN ÇİMRİN KİMDİR?



1946 yılında Antalya'da doğdu.  25 yılı aşkın bir süre, Turizm ve Tanıtma Bakanlığı'nın Antalya Bölge Müdürlüğü'nde, tercüman-rehber olarak görev yaptı. Kazandığı bursla, 1965-66 yılları arasında Seyahat Acenteleri, Turistik Tanıtım ve Turist Rehberliği konularında araştırma yapmak üzere,  Almanya'ya  gönderildi. Türkiye'nin,  Almanya'dan diplomalı ilk Turizm Uzmanı'dır. Antalya ve Çevresi'nin tarihi ve folkloru üzerine araştırmalar yaptı ve çok sayıda kitabı yayınlandı.  Antalya Bölgesi'nin ilk Almanca turist rehberidir.  Turist Rehberliği Mesleği ile ilgili olarak, 1974 yılında Turizm Bakanlığı'ndan ve 2002 yılında da Skall Club'den "Yılın Profesyonel Turist Rehberi" ödülleri vardır.

Antalya Rehberler Derneği'nin kuruluşunda görev aldı ve derneğin "Rehber" adlı dergisinin 13 yıl, tasarım ve Genel Yayın Yönetmenliği'ni yaptı.  1991 yılında "Mosaik Türkei" adlı Almanca bir derginin Genel Yayın Yönetmenliğini yürüttü. Uzun yıllar gazete ve dergilerde, Turizm ve Antalya konulu köşe yazıları yazdı. Antalya'da kurulmakta olan Kent Müzesi'nin fikir babasıdır.  Antalya Kent Müzesi Girişimciler Derneği Başkanlığı yaptı.  2004 yılı Şubat ayı başından beri Sabah Gazetesi'nin Akdeniz eki'nde, 'Antalya'da Zaman' köşesinde, Antalya üzerine araştırma yazıları yazmaya devam ediyor.

Kitapları: Yazarın, Antalya ve çevresi tarihi, turistik ve kültürel değerleri  olmak üzere, Antalya Tarihi ve Turistik Rehberi, 1973. (5. Baskı).  Antalya Folkloru I (Gelenekler-Görenekler), 1984. Antalya Folkkloru II (Antalya Efsaneleri-Fetih Destanları-Halk Edebiyatı Ürünleri), 1991.  6) Güney Türkiye  (Beş dilde 8. Baskı), 1993. Bir Zamanlar Antalya "Yakın Geçmişe Yolculuk",  5. Baskı.  Benim Antalyam, Antalya Kent Müzesi Yayını, Temmuz  2008. Güneş ve Tarih Ülkesi Türkiye (5 dilde) 2009. Antalya Teke Yöresi Ağzı ve Deyimleri,  2010.  Antalya Çocuk Oyunları,  2014.  Atatürk Antalya'da, 2014. Antalya Efsaneleri, 2014. Baştan Başa Antalya Serisi I, Termessos, 1973. (Almanca).  Kitaplarının yanı sıra, Almanca ve çeşitli dillerde, Antalya ve ilçelerinin tanıtımı amaçlı yayınlanmış 25 kitabı bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Ödüllerinden bazıları: 1973 Turizm ve Tanıtma Bakanlığı, Yılın Profesyonel Turist Rehberi Ödülü. 1983 Turizm ve Tanıtma Bakanlığı, Turizm Üstün Başarı Ödülü. 2003 Çağdaş Gazeteciler Derneği, Sivil Tarihçi Ödülü. 2003 Eylül Japon Tatsuo İnagaki'nin Hüseyin Çimrin İnstalasyon Çalışması. 2004 Antalya Gazeteciler Cemiyeti, Araştırma dalında Yılın Gazetecisi Ödülü. 2004 Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Jüri Onur Ödülü. 2007 Antalya Sanayici İş Adamları Derneği (ANSİAD), Yılın Kültür Adamı Ödülü. 2008 Sabah Akdeniz Gazetesi, Akdeniz Kent Ödülü. 2015 Akdeniz Reklamcılar Derneği, "Antalya'nın Markalaşmasına Katkı Koyanlar" Ödülü.  2015  Ahmet Hamdi Tanpınar  "5. Şehir Antalya Yarışması" Jürisi Onur Ödülü.