Şimdi, Irak, Suriye, Filistin, Lübnan, Afganistan ve pek çok yerdeki kadınların durumunu, içler acısı tablolarla sergileyebiliriz.  Bir yandan bombalarla mücadele ederken, bir yandan tecavüze uğrayarak savaşta en büyük bedeli ödediklerini anımsayalım ve bir empati yapalım. Tanrı, beterin beterinden korusun.

Varsın Dünya Kadınlarının bir günü, ama bizim kadınlarımızın her günü kutlu olsun. 
Bizim kadınlarımız bunu hak etmiştir. Niçin hak ettiğini anlatmak için şimdi değişik bir bakış açısı sunmak istiyorum. 

Erzurum'da,  dadaşlar diyarındayız. Sivas'ta "gardaş" neyse, Erzurum'da "dadaş" odur. Yiğit, demektir, delikanlı demektir,  kardeş demektir. 

"Bingöl yaylasında bin renktir bahar,
O güzel adına kurban yaylalar!
Bir yudum suyunda bin bir şifa var,
Sarmaşır güneşle, öpüşür ayla,
'Yaylalar içinde Erzurum yayla'

Gülüne başka gül uyar mı ola?
Türküsünü Tanrım duyar mı ola?
Düşümde gördüğüm bu yar mı ola?
Sarmaşır güneşle, öpüşür ayla,
'Yaylalar içinde Erzurum yayla'

Damarında akan Türkün kanıdır.
Göğsünü kabartan Türkün şanıdır;
Yayla Türkün canı, öz vatanıdır,
Sarmaşır güneşle, öpüşür ayla,
'Yaylalar içinde Erzurum yayla' "

Demirci'li Nazife Hanım, Bigadiç cephesinde askerlerimize ekmek götürürken Yunanlılar tarafından gözaltına alınmış. Sorgulanmıştı. Günlerce işkence görmüştü ama, Kuva-yı Milliye'nin yerini söylememişti. Düşmanların yüzüne, «Yerlerini bilsem bile size söylemezdim» diye haykırmıştı.  Düşman Demirci'li Nazife Hanım'ı fırına atıp, yakarak hıncını almıştı. 
Gaziantep'te Fransızlara karşı savaş veriliyor, Yirik Fatma'da yiğitlerimizin yanında yer almak istiyordu. Gelmesini istemeyenlerin karşına çıkmış, «Benim kanım, sizinkinden daha mı şirindir?» diye sormuştu.  Yirik Fatma, düşmana ilk silah sıkanlardan biri olmuştu. 
Mersin-Tarsus arasında çarpışan askerimize Gülsüm Bacı  su taşıyordu. Silah almasına izin verilmiyordu. Bir gün eline geçirdiği silahı düşmana doğrultmuş ve iki el atmış, sonra «Artık ölsem de gam yemem» demişti.
Tayyar Rahmiye, Osmaniye'de düşman karargahına saldırmak için tereddüt geçiren askerlerimizin karşısına geçmişti: «Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da, siz erkek olduğunuz halde yerlerde sürüklenmekten ve saklanmaktan utanmıyor musunuz?» diyerek ileri atılmıştı.  Bu saldırı sırasında Fransız karargahının önünde alnından vurularak şehit düşmüştü.
Ayşe Hanım'ın, Birinci ve İkinci İnönü savaşlarındaki kahramanlığı dillere destan olmuştu. Toros Dağlarını çok iyi bilen Hatice Hatun, gerilla taktikleri uygulayarak, düşmana darbeler vurmuştu. 
Adile Çavuş'lar, Ayşeler, Emineler, Melekler... Yüzlercesinin çoğu «Kara Fatma» takma adıyla anılmışlardı. Düşman işgaline karşı koymak için savaşan her Anadolu kadını bir Kara Fatma'ydı. 
Kurtuluş Savaşımızın öncesinde de Kara Fatmalar vardı. Bunlardan biri, Malatya'ya bağlı Akçadağ'lı bir aşiret reisinin kızıydı. 
Kara Fatma, pek çok savaşa katılmış, zaferler kazanmıştı.  En parlak  zaferini Doksanüç Harbi denilen Türk-Rus Savaşı'nda kazanmıştı. Ölümden korkmayan bu kahraman Türk kadını, Aziziye Tabyası'nda savaşmıştı. Bu büyük Türk annesi, askerin içeceğini, yiyeceğini hazırlamakta,  yaralıları tedavi etmekte, omzunda yararlı askerleri hastaneye taşımaktaydı. 
Ve daha binlerce meçhul kahramanın torunu oldukları için kadınlarımızın her günü kutludur. Zaman zaman "Bir elinde cımbız, bir elinde ayna, umurunda mı dünya!" dediğimiz kadınlarımız, Tanrı korusun, yurdumuzun başına bir felaket geldiğinde birer kartal, birer kaplan olacaklarından hiç kuşku yoktur.