Bu topraklar hiç böyle zulüm gördü mü? Ordularıyla üzerinde yaşadığımız toprakları yağmalamaya gelenlerle; siyanürle altın çıkaracağım diyerek ormanlarımızı yok edip, sularımızı zehirleyecek olanlar aynı yağmacılar değil mi?

Soru sorma yetisi insanın kendini en çok mutsuz eden özelliğidir. Sorular sorup yanıtlarını veremediğimiz zaman ya da  içimizi yakan gerçekleri dillendirdiğimiz anda aklımızın yangını başlıyor. Truva'dan bu yana binlerce savaş gören bu topraklar hiç bu kadar büyük bir yenilgi görmemişti. Ellerini, kollarını sallayarak gelip önce 195.000 ağacımızı kestiler. Sonra toprağımızı oymaya başlayacaklar, siyanür havuzları yapacaklar. Açlıkları bitmeyecek. Masallardaki kötü yaratıklar gibi saldırmaya devam edecekler.

İstanbul'u kuşattığı sırada papaya mektup yazıp; ''Kardeşimiz Hektor'un öcünü almamıza yardım edeceğiniz yerde  onun düşmanlarıyla bir oluyorsunuz'' diyen Fatih Sultan Mehmet'in kemikleri sızlıyor mezarında. Bizzat gelip görmüştü Fatih Sultan Mehmet Truva harabelerini değil mi? Mustafa Kemal Atatürk'ünde İzmir'e girdiğinde ''Nihayet Hektor'un öcünü aldık'' dediği söylenir. Galiba toprağına sahip çıkmak binlerce yıl öncesinden başlıyor Truva savaşı; Truva kentini yağmalamaya gelen Akalar(Yunanlılar) ile yapılan savaştır. Bir Anadolu kenti olan Truva'yı savunmak için Anadolu'da yaşayan bütün halklar bir araya gelmiştir. Yunanlılara karşı   verilen ilk kurtuluş savaşıdır bu. Ne yazık ki Anadolu bu savaşı kaybetmiş ve Truva'nın altını, gümüşü, buğdayı, kültürü, heykelleri, masalları yağmalanarak Yunanistan'a taşınmıştır. Kurtuluş savaşımız aslında Anadolu'nun aynı işgalcilere karşı verdiği ikinci toplu savaştır.

Akaların ordularının başında komutan olarak Miken Kralı Agamemnon vardır. Truva ordularını ise Truva kralının oğlu Hektor yönetir.  Çanakkale Deniz savaşında boğazı  geçmek isteyen İngilizlerin oluşturduğu donanmanın başındaki geminin de adıdır Agamemnon. Yaraladık ama batıramadık bu gemiyi. 1.Dünya savaşından yenik çıkan Osmanlı'ya  Mondros Mütarekesi yine Agamemnon zırhlısında imzalatılır. Batının bu sembol düşkünlüğüne günümüzden örnekler de var ama şimdilik geçelim.

Yine buradalar. Sömürmek, yağmalamak için buradalar. Irmaklarımızı kirletecekler. Sularımızı zehirleyecekler. Yüzlerce yıl arınmayacak zehirden topraklarımız. Bakın çok ciddi bir iddia var ortada; 45.000 ağacın kesileceği üzerine anlaşıldığı söyleniyor sözleşmede ama kesilen ağaç sayısı 195.000 sadece bu kıyımdan dolayı bile anlaşmayı iptal ettirmek mümkün müdür bilmiyorum? Mutlaka üzerinde durulması gereken bir nokta.

Endemik bitki çeşitliliğiyle, doğasıyla, binlerce pınarıyla cennetten bir parça gibi duran bu güzellikler birkaç yıl içinde yok olacak. Bir tane maden şirketi zaten Kaz Dağının bir yamacını yok etti. Şimdi başka bir yerden başlayacaklar topraklarımızı, geleceğimizi yok etmeye.  Binlerce soru uçuşuyor kafamın içinde. . Mustafa Kemal Atatürk değil miydi bir ağaç kesilmesin diye koca köşkü havaya kaldırtıp taşıtan? Fatih Sultan Mehmet değil miydi yaş ağacı kesenin başını keserim diyen? Aslında biliyorum bütün yanıtları ama gücüm yetmiyor.

Bir avuç insan evlerindeki rahatı bırakıp nöbet tutuyor yağmacıların tel örgülerinin önünde. Toprağını savunuyor. Çocukların içtiği su zehirlenmesin diye dağlarımızı bekliyor. Kuşlar, sincaplar, tavşanlar ölmesin; ormanlarımız yok edilmesin diye bu yüzyılın en sıcak yazında; güneşin altında nöbet tutuyorlar. Sevmek yetisi Tanrının insanlara verdiği bir armağan. Ancak ''sevebilen'' insan huzur denen o duygunun içine girebiliyor. Dünyayı ve bu dünya üzerindeki yaşamı paylaştığımız; insanları, hayvanları, ırmakları, ağaçları, ormanları, dağları ve taşları sevebilmek bizleri insan olmaya yaklaştırıyor.

Son yıllarda okuduğum en aklı başında teorilerden biri de Truva'nın kayıp şehir Atlantis olduğunu söyleyen teoridir. Atlantis ile ilgili ilk ve tek kaynak Platon'un diyaloglarıdır ve yarımdır. Platon'un öyküyü Mısırlı rahiplerden öğrendiği ileri sürülür. Bir ütopyadan bahsedilir bu diyaloglarda ; Atlantis cennettir, insanların mutlu olduğu yerdir. Buralar cennet gerçekten görebilenlere. İnsan eline bir balta alıp cennete nasıl saldırır?

Bir avuç insan çoban ateşleri yakıyor dağlarda. Yangını söndürmek için ateşe ağzıyla su taşıyan karınca misali. Bir damla su bir ateşi söndürebilir belki, sevgi bütün yangınları.