"Ülkün yürüsün. /  Türklük büyüsün. /  Sen Atatürk'sün /  Ey yüce başkan!"  Bu çocuk şiirinin adı "Atatürk"... Hasan Âli Yücel'in "Sizin İçin" adlı kitabından aldım. O kadar güzel şiirler var ki. İşte "Bayrak" şiiri: 
"Atalarım, gökten yere / İndirmişler ay yıldızı,  / Bir buluta sarmışlar ki /  Rengi şafaktan kırmızı. // Onun ateş kırmızısı  / Ne gelincik, ne de gülden,  /  Türk oğlunun öz kanıdır  / Ona bu al rengi veren. //  Ay yıldızı, gökyüzünün  /  Ayla yıldızından yüksek  / Türk'ün alın yazısıdır; /  Türk'tür onu yükseltecek. //  Vazifemdir bayrağımı  / Üstün tutmak her bayraktan.  /  Can veririm, kan dökerim  /  Vazgeçemem ben bu haktan."
Durup dururken Hasın Ali Yücel'den söz etmiyorum. Ömrünü Türk Milli Eğitimine adamış bu irfan adamı, genç yaşta 26 Şubat 1961'de konuk olarak kaldığı Prof. Dr. Tevfik Sağlam'ın evinde öldü.
Hasan Ali Yücel,  1897'de İstanbul'da doğdu. Maliye memurlarından Ali Rıza Bey'in oğluydu. Ana tarafından büyük babası, Japonya'dan dönerken batan Ertuğrul Gemisi'nin süvarisi Yarbay Ali Bey'di.
Çocukluğu, ilk gençliği imparatorluğun yıkılış yıllarında geçti. İkinci Meşrutiyet, 31 Mart Olayı, Arnavutluk İsyanları, Trablus Harbi, Balkan Muharebesi, bozgun, Rumeli'nin yitirilişi, seferberlik, yoksulluk, açlık, sefalet ve nihayet; mağlubiyet ve esaretler.... 
Hasan Ali Yücel,  hukuk öğrenimine başladı. Ancak, hocası Celalettin Arif Bey'le tartıştıktan sonra,  hukuku bırakıp,  Edebiyat Fakültesi'ne geçti. Felsefe okudu.  Uzun yıllar öğretmenlik, müfettişlik, ortaöğrenim genel müdürlüğü yaptı. Milletvekili olarak meclise girdi. Milli Eğitim Bakanı oldu. Yedi yıl bu görevde kaldı.  Zamanında köy enstitüleri açıldı. Köylere uygun öğretmen yetiştirmek için bir çözüm yolu olabileceğini düşünmüştü.  Amacı, köyün, kendi bağrından doğmuş köylü çocukları ile aydınlığa ve uygarlığa ulaşmaktı. 
Hasan Ali Yücel, efsane milli eğitim bakanıydı. Kültürümüze klasikleri kazandırdı. Hizmetleri yıllarca anlatıldı. Unutulmaz izler bıraktı. Makamı ona değil, o makamına değer kazandıranlardandı. Zamanında sevmeyenleri, kıskananları, yaptıklarını onaylamayanlar da oldu. Ama Hasan Ali Yücel, doğru bildiği yoldan dönmedi. 
20 yıl önce 1997'de doğumunun 100. yılı nedeniyle UNESCO tarafından "Hasan Âli Yücel Yılı" ilan edilmişti. Çünkü Hasan Ali Yücel, aradan geçen onca yıla rağmen unutulmayan, saygınlığını hiç yitirmemiş bir Milli Eğitim Bakanı, örnek bir devlet adamıydı. Nasıl bir kişilik sahibi olduğunu anlatmaya sanırım şu anekdot yeterli olacak: 
"İki liseli arkadaş, liseyi birlikte bitirmişlerdi. Yurt dışında eğitimlerine devam etmek için, harçlıklarını biriktirmişlerdi. Milli Eğitim Bakanını ziyarete gidip, yurtdışında okumaya gönderilmelerini istediler. 
Bakan gençlerden birini dışarı çıkarttı. İçerdekine, "Seni gönderebilirim, ama arkadaşını gönderirsem dedikodu olur 'oğlunu gönderdi derler' onun için onu gönderemem" dedi. Bu durumu öğrenen dışarıdaki öğrenci arkadaşına "Madem öyle benim biriktirdiğim parayı da sen al, hiç olmazsa biriktirme amacımı gerçekleştireyim" dedi. 
Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'di. Dedikodu olmasın diye göndermediği oğlu şair Can Yücel'di. Arkadaşı, İsviçre'ye gitmiş, tıp eğitimi almıştı. O kadar başarılı olmuştu ki, adını duymayan tıp adamı kalmamıştı. Türk olduğunu her fırsatta haykırmıştı. İcat ettiği, tasarladığı ameliyat aletlerine; Ayşe, Ceylan, Leyla, Eşek Semeri gibi Türkçe isimler vermiş ve konusundaki her tıp adamı, bu isimleri kullanmaya başlamıştı. Bu ünlü cerrah sonunda Türkiye'de tüm üniversitelerimizce takdir edildi ve Cumhuriyet tarihinde ilk kez, TBMM tarafından "Onur Madalyası" aldı. Bu kişi; Profesör Gazi Yaşargil'di.