5 Aralık 1934’te Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verildi.

Birçok gelişmiş Avrupa ülkesinden önce Türk kadını bu hakka kavuştu.

İsviçre’de bile kadınlara seçme hakkının 1971 yılında verildiği düşünülürse gerçekten büyük bir devrim…

Ne kadar çok övünsek azdık…

Ancak…

85 yıldır özellikle kadın hakları konusunda çok ilerleme sağlayamadık…

Kadınlara her türlü hakkı verdik ama kafamızdaki köhnemiş zihniyeti atamadık…

Anlatırken bile kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi, diyoruz…

Bu sözde bile sanki kadınlara bir lütuf yapmışız havası yok mu?

Bu zaten kadınların en doğal hakkı…

Hem dinin emri, hem insanlığın gereği…

Cahiliye Arap geleneklerinden gelen kötü alışkanlıklar maalesef din diye kabul ettirilmek isteniyor…

O kadar şartlanmışız ki, kadınları ikinci sınıf gören cahiliye kültürünü kafamızdan atamıyoruz…

Hal böyle olunca, kendini bilmezler, sokakta karısını döver, kız arkadaşına tekme tokat saldırır, eski eşine kurşun yağdırır…

Kadına şiddetten, kadın cinayetlerinden dem vurur dururuz…

Önce kafalardaki bu algıyı yok etmek lazım…

Kanunlarda yazılı olması yeterli değil…

Uygulamada da bunu en bariz şekilde ortaya koymalıyız ki, kadın hak ettiği saygıyı, değeri görsün…

Kanunlarla bu iş çözülseydi, 85 yıl önce çözmüş olurduk, bugün bunları konuşmak zorunda kalmazdık…

En büyük sorumluluk, annelere, öğretmenlere ve hocalara düşüyor…

Anneler kadına saygıyı çocuklara öğretmek zorunda… Gelinini sevmediği için kadınlara düşmanlığı aşılamayacak, güzel şeyler anlatacak, çocuğuna, kadına ve eşine saygıyı öğretecek…

Öğretmenler, Türk tarihinde kadınlara verilen önemi anlatacak… Kadınlara, hanların bile Han’ı olduğu için “Han’ım” dendiğini çocukların beynine kazıyacak…

Hocalar, kadınları kötüleyen, kadınlara ikinci sınıf insan muamelesi yapan sözde dini değil, gerçek İslâm’ı anlatacak…

Ve de siyasetçiler…

Kadınlara daha çok kota verecekler demiyorum. Kadınlara eşit şartlarda yarışma imkanını sağlasınlar yeterli…

Gerisi gelir zaten…

Kadını Han’ım gören zihniyete dönme umuduyla…

*****

Kartal gibi uçmak

Bir zamanlar büyük bir dağın tepesinde bir kartal yuva yapar. Bir süre sonra kartalın dört tane yumurtası olur. Yumurtalar kuluçkalama döneminde iken dağda bir deprem olur. Yumurtalardan biri depremin şiddetinden yuvadan düşüp dağın tepesinden yuvarlanarak vadideki bir tavuk çiftliğine ulaşır.

Çiftlikteki tavuklar kendi yumurtalarına benzemeyen bu değişik ve büyük yumurtayı sahiplenir. Yaşlı bir tavuk yumurtayı koruması altına alır ve öteki yumurtalardan çıkacak yavrulardan ayırmaksızın büyütmeye karar verir.

Günü dolup zamanı geldiğinde yumurtanın içindeki kartal yavrusu kabuğunu kırar ve dünyaya gelir. Bir tavuk çiftliğinde bulunduğunu ve kendisinin de çevresindeki yüzlerce tavuğun arasında olduğunu görünce, kendini tavuk sanır ve çiftlikteki tavuklarla birlikte, o da bir tavuk gibi büyümeye başlar.

Çiftlikteki tüm tavuklar da onu bir tavuk olarak görürler ve ona bir tavukmuş gibi davranırlar.

Zaman zaman içinden; “Ben çevremdeki tavuklara benzemiyorum, acaba ben kimim?” diye sorar. Ama bu kuşkusunu bir türlü dile getiremez.

Bir gün çiftlikte, tavuklarla birlikte oyun oynarken, yukarılardan birkaç kartalın özgürce uçtuklarını görür. Kendini tutamaz, yüreğinde bir anda oluşan coşkuyla haykırır; “Aman Allah’ım, ne kadar güzel uçuyorlar. Ben de onlar gibi uçmak istiyorum…”

Tavuklar, onun bu sözlerine hep birlikte gülerler.

“Sen bir tavuksun ve şunu asla aklından çıkarma; tavuklar kartallar gibi uçamaz.”

Küçük kartal, o günden sonra hemen her gün gökyüzüne bakar ve gözleriyle uçan kartalları arar. Bir kartal gördüğünde ise çiftlikteki öteki tavukları unutur, gökteki kartal gözden kayboluncaya dek büyük bir hayranlıkla ve özlemle, onu izler. Sonra da tüm hayranlığını ve özlemini, kartal gördüğü her zaman olduğu gibi, hep aynı sözlerle dile getirirdi:

“Ah Allah’ım, ne olur, ben de onlar gibi uçabilsem… Ben de onlar gibi özgürce kanat açabilsem göklerde…”

O böyle konuştukça, bu kez çevresindeki tüm tavuklar her zaman söyledikleri sözleri tekrarlarlar…

“Vazgeç düşlerinden… Sen tavuksun ve hep tavuk olarak kalacaksın...”

Küçük kartal, çevresindeki tavukların her gün birkaç kez tekrarladıkları bu sözlerden öylesine etkilenir ki sonunda bir kartal gibi göklerde özgürce kanat açmak düşünden vazgeçer ve yaşamını bir tavuk gibi sürdürmeyi kabul eder. Bir tavuk gibi sürdürdüğü yaşamının sonunda bir tavuk gibi ölür.

Ne olduğunu düşünürsen, o olursun. Eğer, hayatınızın herhangi bir zamanında, kartal olma hayalini kurarsanız, tavukları dinlemeyin, hayallerinizi takip edin...

*****

TEBESSÜM

Şans

Temel, kola otomatiğine gider, para atıp düğmeye basar ve kolasını alır. Bir para daha atar, yine düğmeye basar ve yine kolasını alır.

Bunun üzerine heyecanla arkadaşlarının yanına koşar:

- Çabuk bütün bozuk paralarınızı verin, bugün şansım çok iyi!

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Kadınlar insandır, biz insanoğlu.

Neşet Ertaş