Son günlerde Kurtuluş Savaşını küçümseyen, hatta yok sayan, Osmanlı dışındaki Türk tarihini unutturmak isteyen bir zihniyet egemen kılınmak isteniyor.

"Kurtuluş Savaşı aslında olmamıştır" diyen kendini bilmezler ile "Keşke İngilizler kazansaydı" diyecek kadar milli şuur yoksunu kişiler el üstünde tutuluyor...

Maddi imkanları sıfırlanmış, askeri, cephanesi kalmamış, moral değerleri yerle bir olmuş bir milletin yeniden dirilişi olan Kurtuluş Savaşı, dünyada eşi ve benzeri olmayan tek destandır...

Destandır diyorum, çünkü Kurtuluş Savaşı, akılla mantıkla açıklanabilir bir zafer değildir...

Aklın da ötesinde, insan hayalini bile zorlayacak kadar büyük ve önemli bir başarıdır...

Sadece Türk milletinin değil, dünya tarihinde hiçbir milletin böylesine muntazam, erişilmez ve hayali bile imkansız bir zaferi yoktur... 

Kurtuluş Savaşındaki bu zaferinin yerine şunu bunu ikame etmek, hele hele yok saymak, sadece şehitlerimize değil, tarihe de ihanettir...

Gerek Kurtuluş Savaşı öncesinde, gerekse Kurtuluş Savaşı sonrasında Türk milletinin sayısız zaferi ve başarıları vardır... Ama Kurtuluş Savaşı, emsalsizdir...

Sadece Türk milleti için değil, tüm mazlum milletlerin kurtuluş umudu ve reçetesi oldu...

Amerikalılar, olmadık geçmişleri, kazanmadıkları başarılarını film yaparak dünyaya yutturuyor...

Hiçbir milli kahramanları yok ama sanal kahraman yaratıp satıyorlar...

Yarattıkları sanal kahramanları da bize gerçek gibi gösteriyorlar...

Emperyalist emelleri için Vietnam'da, Irak'ta yaptıkları savaşları dünyaya kahramanlık olarak yutturuyorlar... Hezimetlerinden bile zafer çıkarıyorlar.

Biz ise tarihte görülmemiş bir başarıya imza atmış olmamıza rağmen, Kurtuluş Savaşını küçümsüyoruz, hatta yok saymaya yeltenenlere karşı ses çıkarmıyoruz...

Nene Hatun'un, Kara Fatma'nın, Antepli Şahin'in, Sütçü İmam'ın kahramanlıklarını film yapmamız gerekirken, utanmadan bu tarihi başarıları yok sayıyoruz...

Bugün "Keşke İngilizler kazansaydı" diyen ve kendini tarihçi sayan zavallılara hak ettikleri cevabı vermezsek...

"Kurtuluş Savaşı yoktur" diyecek kadar küçülebilen zavallı tarihçi bozuntularını adam yerine koyup konuşturursak...

Yarın tekrar Kurtuluş Savaşını yapmak zorunda kalırız...

Ve unutmayın ki, "Keşke İngilizler kazansaydı" diyen bedbahtlar onların safında yer alacaktır...

Tarihi hafızamızı sıfırlarsak, biz de tarih oluruz...

***
11 yaşındaki kahraman

Top sesleri duyulmuş, herkes düşmanın gelmekte olduğunu anlamıştı. İnegöl, Bursa ile Eskişehir arasındaki yol üzerinde bulunuyordu. Düşman, Bursa'dan gelip yurdun daha içerilerine girebilmek için ilerlerken, Eskişehir önlerinde yeniliyor, gerisin geriye kaçarken yine İnegöl'den geçiyordu.;

Kasaba halkı, düşmanın yapacağı kötülüklere karşı savunmaya hazırdı. Şehrin bütün erkekleri, hatta sağlam, güçlü kadınları cepheye gitmiş, düşmana karşı yiğitçe savaşıyorlardı. Şehirde yalnız silâh kullanamayacak kadar yaşlı kimselerle çocuklar kalmıştı.

Silâh kullanamayacak kadar genç... Sepiciler'in 11 yaşındaki oğulları Durmuş bunu kendine yediremiyordu. Büyükleriyle birlikte o da cepheye gitmek istemiş ama babası da, ağabeyleri de onu yanlarına almamışlardı.

Düşman askerleri, şehre girer girmez, evleri yağmaya başlamışlardı. Durmuş, ninesini evin bodrumuna indirmiş, kendisi de babasının eskiden kalma, bozuk tüfeğini almış, ninesinin yanında pusuya yatmıştı.

Çok geçmeden evin kapısının kırıldığı duyuldu. Düşmanlar önce mutfağa saldırdı. Orada güzel yemekler bulmuşlar, vahşi hayvanlar gibi sesler çıkararak yiyip içmeye başlamışlardı.

Durmuş, onlara baskın vermenin tam sırası olduğunu düşündü. Sonra, aklına bir şey geldi; tüfekte belki az kurşun vardı, belki de hiç yoktu. Bu durumda, sayıları çok olan düşmanla başa çıkamazdı. Bunu düşünürken kafasında bir düşünce parladı!

Hemen bodrumun bahçeye bakan alçak, daracık penceresinden dışarı süzüldü. Yerdeki ufak taşlardan avuç avuç alarak ceplerine doldurdu. Tüfeğini de eline aldı, evin yanındaki ağaçtan, usulca, dama çıktı... 

Taşlan birer birer kiremitlerin üzerine atmaya başladı. Sonra, kendi kendine; "Bir deneyeyim..." dedi, tüfeğin tetiğini çekti. Tüfekte kurşun varmış, patladı. Tüfeğin patlamasıyla, evdeki düşmanların sesleri kesildi. Durmuş, yine ceplerindeki taşları avuç avuç alıp kiremitlerin üzerine atıyordu. Düşman askerleri, arada bir tüfek sesi de işittiklerinden, evin sarıldığını, kurşun yağmuruna tutulduklarını sandı. Kapıdan dışarı fırlayıp kaçmaya başladılar. Yalnız, bir tanesi, kaçarken, samanlığa girdi, kibritini çaktı. Yangın çıkarmak için otlan ateşe vermek niyetinde olduğu anlaşılıyordu.

Bizim kahraman Durmuş, hemen onun ardından içeri daldı, saman balyalarını siper ederek, tüfeğini düşman askerinin üzerine doğrulttu. Bir yandan da düşünüyordu:

- Ya tüfekte kurşun kalmadıysa?

Artık her tehlikeyi göze almıştı. İyice nişan alıp tetiği çekti.

Düşman askeri, kurşunun acısından çok, şaşkınlıktan, korkudan haykırarak yere serildi.

Durmuş, samanlığı, evi, ninesini yangından kurtarmıştı. Koşup yaşlı kadının boynuna sarıldı. Nine, kahraman torununu bağrına basarken, gözyaşlarını tutamamış, sevinçle, kıvançla ağlıyordu.

****

TEBESSÜM

Aldığımız fiyata
Keçecizâde'nin Rusya'da bulunduğu sıralarda Rus Çarı, Keçecizâde Fuad Paşa'ya takılır:

- Paşa şu Girit'i satsanız!
- Hay hay, satalım ekselans!
- Kaça satarsınız?
- Aldığımız fiyata...

Girit'in yirmi seneyi aşkın bir zamanda ve binlerce şehitle alındığını bilen Çar sararır.

****

GÜNÜN SÖZÜ

Haydi, beni bir daha tutuklayın İngilizler! Ama görüldü ki, tutuklama ve öldürmeyle iş bitmiyor! İşte Türkler, kendi cenaze merasimleri için hazırlanan tabutlarını, sahiplerinin başlarına geçirdiler.
Gandhi