“Sofu Bizi Niçin Ta'an Edersin?” diyor Güzide Ana. Devam ediyor: “Sofu bizi niçin ta'an edersin?  /  Hakk´ı bilmek midir suçumuz bizim?  /  Leheb gibi puta baş eğmedik biz /  Yoktur Menatımız haçımız bizim”

Zaman zaman  Halk edebiyatımızda Alevi Bektaşi kadın ozanlarımızdan söz ediyorum. İçlerinde etkilendiğim sanatçılardan biri Güzide Ana... Uzun söze gerek yok. Güzide Ana’nın şiirleri açık ve seçik. Benim yorum yapmama gerek yok. Okumalı ve iki yüz yıl ötesinden günümüze bir pay çıkarmalıyız.

18. yüzyılın 2. yarısında yaşadı. Asıl adı Güzide'ydi. Küçük yaşlardan itibaren babası Feyzullah Çelebi'den ve Hacı Bektaş dergâhındaki öteki ileri gelenlerden gelenekleri ve şiiri öğrendi. Şiirlerinden iyi bir eğitim gördüğünü anlıyoruz. “Kâtibî” veya “Katibâ” mahlasını kullandı. Bundan dolayı Kâtibî adlı diğer âşıklarla karıştırıldı.

Katibî’nin “Gönül”’den şikâyeti söyle:

Bir dem kararın yok dağlar başında

Nice bir Mecnun’a dönersin gönül

Cümle halk-ı alem kendi işinde

Sen aşkın narına yanarsın gönül

Gevherini her sarrafa satamaz

Gece gündüz gamda yanıp yatamaz

Belli bir mekanda karar tutamaz

Her dem daldan dala konarsın gönül

Bülbüle işaret olsa gülünden

Ne güzel maniler söyler dilinden

Hercai bivefa yarin elinden

Zehri nuş eyleyip kanarsın gönül

Katibi bilmedim çeşm-i siyahı

Kendine yar etme zar ile ahı

Yükseklere çıkıp gâhî be gâhî

Gün olup alçağa inersin gönül

Güzide Ana, döneminde haklı ile haksız arasındaki sınırları özenle koruduğu ve bundan dolayı da günümüze ulaşan ve özellikle Alevi-Bektaşi çevresinde örnek bir kişilik olarak kabul edildi. Hacı Bektaş dergâhında öldü ve orada toprağa verildi. Güzide Ana’nın şu nasihati bugün içinde geçerli değil mi?

Sana bir nasihatim var

Gel yanıma hele kardaş

Uzakta arayıp gezme

Gitme elden ele kardaş

Harama sunma elini

Kötüden sakın kendini

Bazen hivzeyle dilini

Dilden gelir bela kardaş

Yarar isen dosta yara

Bulasın derdine çara

Her suyun geçidin ara

Gitmeyesin sele kardaş

Dinle okunan fermanı

Bulasın derde dermanı

Terse savurma harmanı

Dane gider yele kardaş

Ziyankar olma komşuya

Sırrını açma naşiye

Uyma hal bilmez kişiye

Taş getirir yola kardaş

Dünya bir acayip haldır

Kimi elif kimi dal’dır

Bu bir başka derin göldür

Düşmeyesin göle kardaş

Katibi’m geldim cihana

Çok şükür olsun sübhana

Halını arzeyle sultana

Mihnet etme kula kardaş

Güzide Mahlası ile söylediği deyişlerden de bir örnek vermek istiyorum:

 Bulandı aşkımın seli

Acep artık durulmaz mı

Hüsnün gördüm oldum deli

Akıl başa derilmez mi

Yüzün benzer dolunaya

Sensin ömrüme sermaye

Gözüm sürdüm hâk-i pâ’ye

Hatırcığım sorulmaz mı

Ferhat’tır dağları delen

Şîrîn’in yolunda ölen

Der Güzide Mecnun olan

Leylâ’sına sarılmaz mı?