Kemalettin Kamu, 1901'de Babasının görevli olduğu Bayburt'ta doğdu. 1910'da dışardan sınavlara girerek ortaokul birinci sınıfta öğrenim görme hakkı kazandı. Erzurum'da başladığı ortaokulu Refahiye'de bitirdi. Önce Balkan Savaşı'nın üzüntüleri, sonra Erzurum'un işgal haberini alan babası kalp sektesinden öldü. Babasız kalan Kemalettin Kamu, bir süre sonra annesiyle birlikte  Sivas'a göç etti. Sonra Sivas'tan Kayseri'ye geçmişlerdi. Bulduğu her şeyi okuyor, gencecik yüreğinin acılarını mısralara döküyordu:

"Gönüllerin gözyaşına inandığı bir anda

Bin bahçeli beldemizi yâd ellere bıraktık,

Gölgesinde barınacak tek ağacım yok artık,

Dallarında bülbül öten bahçelere elveda!"

Ve Yunanlıların İzmir'i işgali. Kemalettin Kamu, üzüntüsünü beni ağlatan şiirde yansıtıyordu:  Hani geçen hafta yazıma aldığım şiiri: "Anne deniz nerde, yalımız nerde?/Hani gideceğiz İzmir'e der de / Beni uyuturdun dizinde anne!"

Kurtuluş savaşı yıllarının heyecanını, coşkusunu, duygusallığını taşıyan ender şairlerden biriydi. Şiirleri ders kitaplarında yer alıyordu. Ankara'da o zaman adı "Matbuat Umum Müdürlüğü" olan Basın Yayın'da görev almıştı. O yıllarda hayatının tek ve son aşkını yaşadı.

Yirmi beş yaşındaydı.  Gönlünü genç bir kıza kaptırmıştı. Aileler görüşmüş,  anlaşmış, söz kesmişlerdi. Nişan hazırlıkları yapılıyordu. Sözlüsünün bir akrabasıyla baloya gideceğini duydu. Bunu uygun bulmadığını bir mektupla bildirdi. Cevabını bekliyordu. Cevap gelmedi. Kemalettin Kamu, reddedildiğini düşündü, incindi, kırıldı, kahroldu. O günden sonra içine kapandı. Yüreğinde esen fırtınalardan kimsenin haberi yoktu:

Sevgilim güvenme güzelliğine,

Senin de saçların tarumar olur;

Aldanma talihin pembe rengine,

Hayatın uzun bir intizar olur.

Sevgilim her insan doğarken ağlar,

Çiçeklerle açar, sularla çağlar,

Rehgüzârı olur bahçeler, bağlar,

Nihayet isimsiz bir mezar olur.

Sevgilim baksana bir yanda gülen,

Bir yanda gözünün yaşını silen,

Kimi benim gibi erir derdinden,

Kimi senin gibi bahtiyar olur!

Sevgilim senin de geçer zamanın,

Ne şöhretin kalır, ne hüsn-ü ânın,

Böyledir kanunu kahpe dünyanın,

Dört mevsim içinde bir bahar olur!

Bu olaydan sonra kimse onu evlenmeye razı edemedi. Aslında bir platonik aşkın esiriydi.  Bir süre Anadolu Ajansı temsilcisi olarak Paris'te kaldı. Soyadı kanunu çıkınca ailesinin diğer fertlerinden farklı olarak "bütün, bir ülkede yaşayanların tamamı" anlamına gelen, Kamu'yu soyadı olarak aldı. 1939 yılında Rize Milletvekili oldu. Daha sonra Erzurum Milletvekilliğine seçildi. Ama o hep yalnızdı. Hep gurbeti içinde taşıyan insandı. 1948 yılı Mart'ının altıncı Cumartesi günüydü: Hazırlamakta olduğu Erzurum gecesinin iyi olması için çalışmış, saat 18'de Ankara'da Evkaf apartmanındaki odasına yorgun dönmüştü. Saat 18:30'da şiddetli bir kalp kriziyle yere yuvarlandı. Saatler sonra odasında gözlerini hayata kapamış bulmuşlardı. 

Yine çok duygulanarak okuduğum şiiri sanki gerçek olmuştu:

Yıllardır ki bir kılıcım kapalı kında,

Kimsesizlik dört yanımda bir duvar gibi;

Muzdaribim bu duvarın dış tarafında,

Şefkatine inandığım biri var gibi.

Sanıyorum saçlarımı okşuyor bir el,

Kıpırdamak istemiyor göz kapaklarım;

Yan odadan bir ince ses diyor gibi gel!

Ve hakikat bırakıyor hülyamı yarım.

Gözlerimde parıltısı bakır bir tasın,

Kulaklarım komşuların ayak sesinde;

Varsın yine bir yudum su veren olmasın,

Baş ucumda biri bana 'su yok' desin de!

Kemalettin Kamu'nun şiirleri ancak ölümünden sonra kitaplaştırılmıştı.  Millî mücadele yıllarında savaşın kazanılması için çalışmış, o dönemde yazdıkları elden ele dolaşmıştı. Kimi şiirleri bestelenmiş, marş olmuş, şarkı olmuştu.