Bülent Ecevit hükümetinin "kurtarıcı" bakanı Kemal Derviş'in "Devlete ait ne varsa satılmalı" diyerek mirasyedi evlat edasıyla başlattığı özelleştirme furyasının son halkası şeker fabrikaları. Tamam, Turgut Özal döneminde de "liberal ekonomi" modelinin yansıması olarak özelleştirmeler yapıldı ama bu kadar vahşicesi değil.

Derviş döneminde özelleştirilmesine karar verilen, daha sonra AK Parti hükümeti döneminde vazgeçilen Türkiye Şeker Fabrikaları'nın satışı yeniden gündemde. Hükümetin bakanları, doğal olarak satışı savunuyor ve "zarar ediyordu" gerekçesini öne sürüyor. Ardından "işçileri çıkarılmayacak", "şeker pancarından üretim devam edecek" diyerek kaygıları gidermeye çalışıyor. Ama bu konuda bırakın vatandaşı, henüz kendi milletvekillerini ikna edebilmiş değiller. Hatta, parti içindeki "körler-sağırlar" diyalogundan umudunu kesenler, satışın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan dönmesini umut ediyor. Döner mi, zaman gösterecek...

Şeker fabrikaları konusunda en net ve gerçekçi cümleleri ben Çorum Milletvekili Salim Uslu'dan dinledim. Yürekli bir çıkış yaptı muhafazakar kesimin sendika konfederasyonu Hak-İş'in 16 yıl başkanlığını yapmış Salim Uslu. BBC Türkçe'den Fundanır Öztürk'e net cümleler kurarak neden karşı çıktığını anlattı.

Kulak verelim:

"Sadece şeker fabrikalarının değil, gıda sektörünün özelleştirilmesini doğru bulmuyorum. Buralar illa özelleştirilecekse, işletmeleri özelleştirilebilir ve devletin malı olmaya devam eder. Alacak kişiler de paralarını işletme sermayesine koyarlar."
Şu cümleye dikkat: "Şu ana kadar şeker fabrikalarının özelleştirilmesini gerekli kılan uluslararası gerekçeler olabilir, ben bunları da ayrıca tartışma konusu yaparım da…"

"Bu fabrikalar zarar etmiyordu."

"Özelleştirdiğimiz Et Balık Kurumu'ndan örnek vereyim. Et Balık Kurumu'nda satılanların bir kısmını neden geri aldık? Ağrı'dakini aldık mesela."

Fabrikaların içinde zarar edenler var ama onlar satış kapsamında değil. Satılan yerler, genelde kar edenler. Ben bürokratların hükümeti yanılttıklarını düşünüyorum.

* * * 

Salim Uslu'nun "bürokratların hükümeti yanılttıklarını düşünüyorum" sözü çok anlamlı. Hatta son günlerin de tartışma konusu. "Yanıltma, kandırma" falan sözcükleri geçince benim içim daralıyor, büyük bir kaygıya kapılıyorum. Bu konuda çok ama çok ağır faturalar ödediğimiz şeyler yaşadık çünkü.

Devam edelim Uslu'nun sözlerine:

"Örneğin istihdam artacak diyorlar. Bana bir tane özelleştirilen işletme gösteremezler ki, işletmede işçi sayısı ve istihdam artmış olsun. Yok öyle bir şey. Sonra işveren niye alsın, madem fabrika zarar ediyorsa, maliyetleri yüksekse."

"Ayrıca şeker pancarını tutup da şeker kamışıyla karşılaştırmak yanlış. Türkiye'de şeker kamışı üretilmiyor, şeker pancarı üretiliyor. Ve bu kadar üretici var ortada. Yani kota koydunuz, 5 yıl üretimde kaldı falan… 5 yıl sonra ne olacak? Garantisi yok."

Salim Uslu, bilgiye dayalı konuşuyor ve Nişasta Bazlı Şeker konusuna sağlık açısından hiç girmeden "Ben hekim değilim" diyerek noktayı koyuyor.

Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi kararının ardından, pancardan şeker üreten fabrikaların kapasitesini artırmak için Meclis devreye girdi ve nişasta bazlı şeker kotası yüzde 10'dan yüzde 5'e düşürüldü. Nişasta bazlı şekere aynı zamanda "mısır şurubu" da deniliyor.

Gazozdan çikolataya dek pek çok üründe kullanılan mısır şurubu kronik hastalıkları salgına dönüştürdüğü, kanser, kalp, siroz, diyabet gibi çok sayıda hastalığa neden olduğu için Fransa, Hollanda ve İngiltere'de yasak. En büyük üretici olan ABD'de de üretim kotası yüzde 10'dan yüzde 2'ye düşürüldü yıllar önce.

* * *

Nişasta bazlı şekerin Türk üreticisi yok. Anadolu Nişasta ve Glikoz Sanayicileri Derneği (ANGSAD) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Mesut Çakmak, "Kemal Derviş ve ABD destekçilerinin ülkemize dayattıkları ve halkımıza reva gördükleri 'sözde şeker politikası' ile mısırdan elde edilen nişasta ve glikoz üretiminin önü nişasta bazlı şeker (NBŞ) adı altında kotaya bağlanmış ve şekerli mamul sanayinin temel hammaddesi olan glikoz üretimi, eşi benzeri görülmemiş bir şekilde sınırlanmış, yerli sanayiciler bakımından ise resmen yasaklanmıştır" diyor. Çakmak, yerli üreticilerin şekerli mamül sanayi için en temel hammaddeyi bile ülkesinde üretip satamaz hale geldiğinden yakınarak "Sektördeki NBŞ üretim ve ticaret kotası neredeyse  tamamen ABD merkezli şirketlerin tekeline bırakılmış durumdadır. Bu şirketler dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar kârlı bir ticarete devam etmektedirler."

ANGSAD, NBŞ üretimi ile ilgili kota dağılımını da şöyle aktarıyor:

ABD Merkezli Cargill yüzde 44, ABD Merkezli AMLYUM yüzde 30, Cargill ortaklı PNS yüzde 15, TAT Nişasta yüzde 6, Sunar Mısır yüzde 4." 

Türkiye'ye GDO'lu mısırın girmesinin hikayesi ise bambaşka. Oraya hiç girmeyeceğim. 

Devletin hiç bir organı, "arpalık" olarak kullanılmamalı ve sırtına yük olmamalı. Buna katılıyorum. Ama ununu, şekerini üretemeyen bir ülkenin bağımsızlığının da, yerli ve milli oluşunun da sağlam temellere dayanmadığını biliyorum. Seferberlik yıllarını yaşamış Türkiye'yi ayakta, kendi buğdayını, ekmeğini ve şekerini üretebilmesi tutmuştu.

O yüzden şeker fabrikalarının özelleştirilmesinden hızla vazgeçilmeli, bu konu gündemden düşürülmelidir.

Kılavuzu Kemal Derviş olanın, burnu Amerikan sermayesinden kurtulmaz...