AK Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, verdiği röportajda 15 Temmuz'a yönelik "'Hulusi Akar o gece kararsız kaldı, taraf değiştirebilirdi' şüphesi mi taşıyor?" sorusuna "Evet, böyle bir şüphem var. Genelkurmay Başkanı’nın ilk aşamada ya Başbakan’ı ya da Cumhurbaşkanı’nı araması gerekirdi ama ara­madı. Sabah 08.30’a kadar bir irtibatı yok. Kubilay Selçuk, Mehmet Dişli, Akın Öztürk’ün ifadelerine baktığımızda, “Eli kolu bağlı değildi ve odasında çay içiyordu' dediklerini görüyo­ruz." dedi. 

'BÖYLE BİR ŞÜPHEM VAR'

Habertürk'ten Kübra Par'ın sorularını yanıtlayan Şamil Tayyar,  Hulusi Akar'a ilişkin sorulara verdiği cevaplar şöyle: 

15 Temmuz gecesine ait son görün­tülere ilişkin açıklamanız ilginç. “Genelkur­may Başkanı’nın derdest edildiği görüntü nerede kardeşim?” demişsiniz. Görüntü­lerle ilgili kafanızda bir soru işareti mi var?

Genelkurmay Başkanı’yla ilgili şu ana kadar kamuoyuna yansıtılan iki görüntü var: Birisi fotoğraf, diğeri de canlı görüntü. İlk fotoğrafa baktığımızda,  Genelkurmay Karargâhı’nın basamaklarından inerken arka­dan çekilmiş olduğunu görüyoruz. O fotoğ­rafta elinin kolunun bağlanmadığını, elinde kepiyle rahat bir şekilde yürüdüğünü görü­yoruz. İkinci görüntü ise dönemin Genelkur­may İkinci Başkanı Yaşar Güler Paşa ile ilgili. Güler’in koridorda derdest edilmiş görüntüsü ve bir de uzakta başka birinin silüeti var. Bütün televizyon kanallarında başlık, “Hulusi Akar ile Yaşar Güler’in derdest edil­diği görüntüler ortaya çıktı” şeklindeydi. Dik­katlice baktığımda oradan birinin geçtiğini, o kişi geçerken de o anda nöbette olan aske­rin ona selam verdiğini gördüm. Yani öyle rehin alınmış gibi bir hava yok. Diğer paşa­larla ilgili her türlü görüntü net bir şekilde kamuoyuna yansıtılırken, Genelkurmay Baş­kanı’yla ilgili görüntüleri de verelim ki insanla­rın zihinlerinde soru işareti kalmasın diyorum.

“15 Temmuz gerçek manada aydın­lanırsa bugün kahraman dediklerimizin aslında darbenin içinde olduğunu göre­ceğiz” demişsiniz. Ne demek bu?

Kafamda soru işaretleri var ve bunlara cevap arıyorum. Genelkurmay Başkanı’nın bu darbeyi yapanlarla birlikte hareket ettiğini ve bunun başında olduğunu düşünmüyorum. FETÖ’cü subayların 15 Temmuz görevlendirmesine ilişkin, mahkemeye de intikal eden bir liste var. Bu listede Genelkurmay Başkanı’nın ve dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı’nın karşılığı boş bırakılmış. Bunlar muhtemelen darbe gecesi Genelkurmay Başkanı’yla görüşecekler, ikna ederlerse hareketin başına geçirecekler, ikna edemezlerse de tutuklayacaklardı. Zannediyorum FETÖ cuntası başlarına bir üst düzey komutanı getirmek istedi. Akıllarına ilk gelen de Genelkurmay Başkanı oldu. Bu talebi ilettiklerinde Genelkurmay Başkanı’nın tavrının ne olduğuyla ilgili çok çelişkili bazı bilgiler yansıyor. Bu hareketin  içindeki isimlerden biri olan Mehmet Dişli’nin müzakereci olarak ilk aşamada Hulusi Paşa’ya gönderildiğini anlıyoruz. İçeri girip konuşuyor. Hulusi Paşa’nın yaveri Levent Türkkan, ifadesinde “Mehmet Dişli dışarıya çıkınca, paşa ‘Komutan ortada, girin içeri’ dedi” diyor. Dişli’nin “Komutan ortada” algısına yol açacak, Genelkurmay Başkanı’nın nasıl bir tepkisi oldu? Genelkurmay Başkanı’nın ifadesine baktığınızda, kendisine zorluk çıkarıldığını, itilip kakıldığını, boğazının sıkıldığını söylüyor. Eğer bunlar yaşanmış ise makam odasında eşyaların dağınık olması lazım. Halbuki dağınık değil. Savcı, “Ama odanızda eşyalar yerli yerindeydi. Böyle bir itiş kakış olduysa niye her şey derli toplu?” diye sorunca, Hulusi Paşa “Muhtemelen benden sonraki komutan için hazırlık yaptılar” diye cevap veriyor. Oysa biz darbecilerin eylem planına baktığımızda, darbe bildirisinin Genelkurmay Başkanı’nın odasında değil Akıncı Üssü’nde okunmak istendiğini görüyoruz. Hulusi Paşa’yı oraya götürüp bu arada delilleri karartmak için eşyaları yerlerine koymaları bana çok akılcı gelmiyor.

Açık konuşalım; Şamil Tayyar, “Hulusi Akar o gece kararsız kaldı, taraf değiştirebilirdi” şüphesi mi taşıyor?

Evet, böyle bir şüphem var. Genelkurmay Başkanı’nın ilk aşamada ya Başbakan’ı ya da Cumhurbaşkanı’nı araması gerekirdi ama ara­madı. Sabah 08.30’a kadar bir irtibatı yok. Kubilay Selçuk, Mehmet Dişli, Akın Öztürk’ün ifadelerine baktığımızda, “Eli kolu bağlı değildi ve odasında çay içiyordu” dediklerini görüyo­ruz. “Televizyon izledik” diyorlar. Saat 04.00’ten itibaren durumun biraz daha karıştığını görü­yoruz. 04.00, Sayın Cumhurbaşkanı’mızın İstanbul’a inip halkın karşısına çıktığı saat. İster istemez sorulara cevap bulamayınca, “Komuta kademesi 04.00’e kadar bir durumu mu gözetledi?” diye merak ediyor insan...