İyi ki, bu piyasada "arka bahçenin turfanda hıyarı" olarak yer almadan bugüne kadar gelebilmişim. Yakından uzaktan tanıyanların, bana herhangi bir partinin rozetini takamayışları da, sözümü özgürce ve gocunmadan söylememi sağlıyor. Piyasada yıldızımız parlak olmayabilir. Eskilerin deyimiyle "cep delik, cepken delik" bir gazeteci olarak bugüne kadar gelmiş olabilirim. "Allah kullarının rızkına kefildir" dediğim, her gün "Yarına Allah kerim" diye kafamı yastığa koyduğum için hiç sorun etmedim bu durumu. Tertemiz bir geçmişe, en ufak bir şaibeye bulaşmadan bugünlere gelebilmiş olmanın bedeli olduğunu hiç bir zaman unutmadık ve buna razı olduk... Bu satırları, işte o rahatlıkla kaleme aldığımı bir kez daha söylemiş olayım.

24 Haziran "erken" veya "baskın" seçimiyle, ülkenin ve bölgenin tüm diğer can alıcı konuları bir kenara bırakıldı. AK Parti cephesi, 7 Haziran'daki gibi bir kaza yaşamadan 25 Haziran'a ulaşmayı hedefliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan teşkilatları seferber edip, motivasyonlarını en üst düzeye çıkarmak için çabalıyor. Bazı bölgelerde sorun olduğunun o da farkında ve bunları aşmanın yollarını da kurmaylarıyla planladığını hepimiz biliyoruz. Özellikle "Cumhur İttifakı"nın, Doğu ve Güneydoğu seçmeni üzerinde yapması muhtemel olumsuz etkiyi aşma konusunda özel bir çalışması olacağını da...

Farkındaysanız, hiç kimse Cumhurbaşkanı Erdoğan veya AK Parti'nin karşılaşabileceği handikapları konuşmuyor. Hakim siyasi gücün algıları yönetmesine gerek kalmadan kendiliğinden oluştu gündem: Muhalefet ittifak yapacak mı? CHP ve Saadet Partisi'nin adayı kim olacak?

Birinci sorunun cevabı, ikinci sorudaki belirsizliklere de ışık tutacak cinsten.

* * *

CHP'nin ne yapacağı, adayanın kim olacağı bugün-yarın net bir şekilde ortaya çıkar. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, hâlâ Ekmeleddin İhsanoğlu'nu MHP ile çatı aday göstermesinin doğru bir tavır olduğunu savunduğu için, parti içerisinde çıkacak adayla ilgili endişe taşıyanlar çoğunlukta. Bu yüzden, "Yine bir sağdan aday gösterileceğine, Kılıçdaroğlu aday olsun" diyenlerin sesi iyice gürleşmeye başladı. CHP'de aktif siyaset yapıp, Ekmeleddin İhsanoğlu'na oy vermeyi kendisine yediremeyip HDP'nin adayı Selahattin Demirtaş'a oy verdiğini deklare edenler de bu koronun ön sıralarında yer alıyor. 

Kılıçdaroğlu'nun, kongredeki rakibi Muharrem İnce ile görüştüğü gün, iki milletvekilinin "Genel Başkan aday olmazsa ben adayım" diye ortaya çıkması hiç de basit bir hareket değil. Bu hareketin alt mesajları olduğunu, parti içi grupların farklı eğilimlerde olduğunu Kılıçdaroğlu da biliyor. İttifak için zaman sıkışık. Saadet Partisi ve İYİ Parti ile ittifak için görüşme trafiği hızlansa da pek umutlu değilim. 7 Haziran sonrası yapılan "istikşafi görüşmeler"e benzemesi muhtemel ittifak turlarının.

* * *

Kılıçdaroğlu ısrarla "Adayımızı Parti Meclisi belirleyecek" diyor ve kimin olacağını kendisinin dahi bilmediğini şu sözlerle ikrar ediyor: "Eşim dahi adayımızın kim olacağını bilmiyor."

Merakınızı gidermek için, "Tüm Türkiye'yi kucaklayacak bir aday" tanımını kriter alın ve siz tahmin yürütün. CHP içinde tüm Türkiye'yi kucaklayacak bir ismi var mı? Varsa o isim kim ve neden bugüne kadar kimsenin aklına gelmedi de adı yüksek sesle dillendirilmedi? Daha ötesi, 6 ay önce "halktan mı kaçıyorsun, yüreğin yetiyorsa erken seçime gidelim" diyen Kılıçdaroğlu, böyle bir isim varken neden adını sır gibi saklamayı yeğledi? Cumhurbaşkanı adayını YSK'ya bildirmek için son gün saat 16.45'e kadar beklemeyi de bir "taktik" olarak mı görüyor yoksa CHP'nin kaptanı? Parti Meclisi'nde hangi isimler konuşulacak ve oylanacak? İsimleri kim önerecek? Bunları, CHP'nin en azından delegelerinin ve oy verenlerinin bilmek hakkı diye düşünüyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu gerçekten "aday olmama" eğilimindeyse, kendi kendini aday göstermek yerine Parti Meclisi'nin baskısıyla kispeti giyme niyetinde değilse bunun gerekçelerini de net bir şekilde ortaya koyma mecburiyeti var.
Kılıçdaroğlu'nun "her gün telefonla görüşüyoruz" diye tarif ettiği ismin, Kemal Derviş olduğunu söyleyenler ise bence güzel espri yapmış. 3 Kasım 2002 sonrası oluşan siyasi tablo, sadece o dönem erken seçim isteyen Devlet Bahçeli'nin değil, aynı zamanda Kemal Derviş'in çektiği "operasyonun" ürünüyken, ABD ve IMF'in "müstemleke valisi" unvanı hâlâ üzerinde dururken, hangi "antiemperyalist" oy verir ki o isme?

* * *

24 Kasım sonrası, Türkiye'de sadece siyaset değil, birçok şey kökten değişecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi"ni zaten OHAL ilanından bu yana rahatlıkla sürdürüyor ve KHK'larla yönetiliyor ülke. Fakat, 400 milletvekili bir araya gelmeden 16 Nisan referandumu ile kabul edilen Anayasa'nın tek bir harfine bile dokunamayacak.

16 Nisan'da oluşan "hayır" cephesi, seçim propagandasını yeniden parlamenter sisteme dönme vaadine oturtsa da, 400 milletvekilini bulmadan bunun gerçekleşmeyeceğini kendileri de biliyor.

Toplu taşıma araçlarında, kahvehanede, berberde, kafeteryada her kesimden vatandaşa kulak veren birisi olarak muhalefete bir pencere daha açayım.

"Ülke battı, ekonomi çöktü, çiftçi-emekli-işçi kan ağlıyor, Cumhuriyet elden gidiyor" gibi söylemler, ancak bugüne kadar size oy vermiş insanların sinir uçlarına bir kez daha dokunmanızı sağlar.

Tüm bahsettiğiniz olumsuzlukların gerçek olduğunu varsayarak: Elinde çözüm reçetesi olmayan ve meydanlarda bunu açık ve net anlatma becerisi gösteremeyen boşuna kapımı çalmasın...