Geçenlerde terörle mücadele konusunda yazdığımız bir yazıda, güvenlik güçlerimizin ve bizi yönetenlerin kararlılığı sayesinde PKK 'nın belinin kırıldığına değinmiş ve "Terörle mücadelede başarı elde edildi" demiştik.

Doğu ve Güneydoğu şimdi çok daha huzurlu ve rahat. Bundan şüphe etmiyoruz.

Ancak, Kandil'deki PKK'lıların Suriye'deki terör örgütü PYD ile bütünleşmesi ve bu örgütlere Amerika ve Rusya'nın sağladığı destek bize "Esas düşman yanı başımızda" dedirtmeye yetiyor.

Son aylardaki gelişmelere baktığımızda terör örgütü PKK/ PYD'nin dış güçlerin desteği ile daha güçlendiğini, hatta düzenli bir ordu haline dönüştürülmeye çalışıldığını gözlemliyoruz.

TSK'nin elinde bulunmayan silahlar ve teçhizatların bile terör örgütüne sağlandığını da söylemeliyiz.

Hiç kuşkusuz bu durum endişelerimizi artırıyor.

Bugüne kadar içeride bizi PKK terör örgütü ile oyalayanlar, sinsi planlarını şimdi Suriye üzerinden yürütüyor. Yanı başımızdaki terör örgütlerini en gelişmiş silahlarla donatıp, eğitim vererek ileride üzerimize yürütmeyi amaçlıyorlar.

Nitekim PYD'den yapılan açıklamada da "Eğer Türkiye üzerimize gelirse sonuna kadar savaşmaya hazırız" deniliyor.

Suriye'nin kuzeyinde adım adım bir terör devletinin temelleri atılıyor. Eğer bu durum bizim güvenliğimizi yakından ilgilendiriyorsa sessiz mi kalacağız? Sessiz kalmamamız gerektiren bir yapılaşma ile karşı karşıyayız.

Tüm enerjisini örgütün işgal ettiği bölgede devletleşmesine harcamaya başlayan ABD ile PYD arasında 10 maddelik gizli anlaşma yapıldığı söyleniyor. Akşam Gazetesi'ndeki bu haberde iddia edilen anlaşmadaki 10 madde şöyle sıralanmış:

1- PYD'nin siyasi, ekonomik, diplomatik askeri desteğin artırılması
2- DSG'nin hakim olduğu bölgelerde düzenli bir ordu kurulması (ABD'nin eğittiği 400 asker Türkiye sınırlarındaki kantonlara yerleştirildi.)
3- Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi
4- Rakka'nın yeniden inşası için koalisyon güçlerin teşvik edilmesi.
5- İşgal altındaki bölgelerde petrol, doğal gaz, su ve diğer kaynaklardan yararlanılması.
6- Hükümet kurum ve kuruluşları, yargı sisteminin kurulması.
7- Bölgede hava savunması sisteminin kurulmasının ardından ABD askeri üslerinin 5 alanda konumlandırılması ve bu üslerde 1000 civarında askeri uzmanın her an hazır bulundurulması.
8- Diplomatik bürolarının kurulması, ABD diplomatlarının bölgeye gelmesi, Cenevre'ye PYD'nin de dahil edilmesi
9- Bölgede seçim sürecine destek verilmesi.
10- Şam ile PYD arasında yapılacak müzakerelere yardımcı olunması. 

Bu maddelere baktığımızda Amerika ile Rusya'nın artık saklanılmayacak şekilde terör örgütleri ile içli dışlı olduğunu görmekteyiz.

Bu da şu gerçeği gösteriyor:

Amerika'ya olduğu kadar Rusya'ya da güvenilmeyecek. İran'a da güven duyulmayacak. Hepsi, bölgede kendi çıkarları doğrultusunda adım atmaktan çekinmiyorlar.

Suriye'nin İdlib'teki operasyonları Astana sürecindeki ateşkesi ihlali ise, burada şunu söyleyebiliriz:

"Astana çökerse terör örgütleri için koridor da açılmış olur."

Suriye'nin operasyonlarını yönetenlerin Rusya ve İran olduğunu düşündüğümüzde bu işin içinde kimlerin olduğunu söylemeye gerek var mı? Dikkat edilecek olursa Amerika bile bu operasyonlara ses çıkarmıyor. Çünkü koridorun açılmasında en büyük desteği veren ülkenin Amerika olduğunu da unutmamalıyız.

Nereden bakılacak olursa olsun, Suriye'deki gelişmelerde işin içinden çıkılmayacak hale gelindi. Her ülke kendi çıkarı için, kendi oyununu oynamaya devam ediyor.

Bugüne kadar bize verilen hiçbir sözün arkasında durmadılar. Düşmanlıklarını da fırsat buldukça ortaya koydular.

Tablo, Suriye politikalarında ortada kaldığımızın fotoğrafıdır.