Türkiye'deki Trumpistler dahil analistlerin büyük bölümü, ABD'deki seçimin Ortadoğu ve dünyada büyük değişimlere yolaçtığı tezi üzerine bina ediyor fikirlerini. Medyada, strateji kurumlarında ve akademik kadro içinde böyle çarpık değerlendirmelerin yapılması da "üst akıl" denilen küresel gücün oluşturduğu yörüngenin doğal sonucu. Ama kazın ayağı hiç de öyle değil.
Donald Trump ile Hillary Clinton'un sadece "yoğurt yemesi farklı" olacaktı. Yoğurt aynıydı ve yenilecekti. Dünya enerji kaynakları ile nakil hatları yeniden dizayn edilecek, küresel ekonominin aslan payı ABD özelinde temsil edilen ittifakın olacaktı. Doğu blokunun dağılmasının ardından adı "Yeni Dünya Düzeni" olarak konulan projenin Ortadoğu ayağı, yani "Arap baharı" aldatmacasında izlenecek yöntem oylandı ABD seçimlerinde. Daha "ılımlı" ve "sinsi" olarak yoğurdu soft yöntemlerle yiyecek Clinton'un yerine, daha şahin, hard yöntemleri uygulamaya koyacak Trump tercih edildi. Silah sanayiini daha da güçlendirecek, birçok ülkenin savunma sanayiine daha fazla pay ayıracağı bir yeni dönem için...
* * * 
ABD'de propaganda savaşlarının hızlanıp, Hillary Clinton'un yarışı önde götürdüğü kamuoyu araştırmalarıyla net bir şekilde ortaya çıkınca, o meşhur FBI soruşturması devreye girdi ve George W.Bush'un Dışişleri Bakanı Clinton hızla kan kaybetmeye başladı.
O dönemde bu sütunda soruşturmanın içeriğini ve etkilerinin neler olabileceğini açıkça not etmiştik. Meraklıları tekrar o tarihlere dönüp okuyabilirler.
Clinton'a dönük en ağır suçlama, Sünni dünyasının en yaygın örgütü olan Müslüman Kardeşler'le olan ilişkileriydi. Özel kalem müdiresi Huma Abedin ve ailesinin Müslüman Kardeşler'le olan bağlantıları ABD gündeminde hayli ses getirmişti. İslâm dünyası iddiaları görmezden gelmeyi tercih etti. Duygusal davranarak Müslüman Kardeşler'in, kafası ABD'de, kolları dünyanın her yerinde bulunan ahtapotun kollarıyla irtibatlı olabileceğine ihtimal vermedi. Müslüman Kardeşler teşkilatına gönül vermiş "fedailer" de farkında değildi belki bu ilişkiler ağının. 
İngilizler, asırlar önceden İslâm dünyasında devreye soktuğu "özel organizasyonlar"ın hayli nimetini yemişti ve yemeye de devam ediyordu. Her şeyden önce "tevhid"e büyük darbe vurmayı başarmışlar, birden fazla İslam yorumu birbiriyle çatışır hale gelmişti.
Yeni dünyada da benzer teşkilatlar ve yöntemlerin nimetlerinden yararlanmaya devam etti ahtapot. İslâm dünyasını "diktatörlerin" ve "kralların" güdümünde başka türlü kontrol altında tutmak mümkün değildi çünkü.
* * *
Daha net vurgulayalım: Türkiye'yi "hasta adam" gösteren bir yığın operasyonun, bir dönem "hizmet hareketi" diye kutsanan "ılımlı İslam" temsilcisi bir örgüt tarafından yapıldığını hatırlayalım. NATO'nun en büyük ikinci ordusunun kurmaylarının üzerinden silindir gibi geçen FETÖ'yü kastediyorum elbette. NATO konsepti çerçevesinde kurulmuş "derin devlet"le veya "vesayetle savaş"la mücadele adına yapılan açık operasyonların ülkeye neler kaybettirdiği net bir şekilde ortada değil mi? Askerlikte, teknolojik güç, savaş makinesinin modenliği kadar "moral-motivasyonun" da belirleyici unsurlar olduğunu hangi kurmay inkar edebilir ki!...
Ahtapot, FETÖ eliyle Türkiye'yi hırpalarken, özel laboratuvarında ürettiği IŞİD ve İngilizlerden miras kalan "Selefi-Vahhabi" dinamikler eliyle Ortadoğu'yu dizayn ediyordu. 
1916 yılında Ortadoğu sınırlarını belirlemek için İngilizlerle Fransızlar arasında imzalanan gizli anlaşma Sykes-Picot'un 100. yılında, asırlık tezgâh hâlâ işliyor.
* * *
Vahhabi çetesi, Katar üzerinden Türkiye'yi hedefe koyuyor ve Lawrence'nin manevi evlatlarının güdümündeki basın Osmanlı ve Türk nefreti kusup duruyor. Clinton'un bağlı bulunduğu ahtapotun bir kolunun "kontrol altında" tutmakistediği Müslüman Kardeşler'i, Trump'un bağlı olduğu kol "terör örgütü" ilan etme peşinde. Türkiye ve Katar'ı da "terör örgütü destekçisi" tehdidiyle terbiye etmek istiyorlar.
Terörden başka mahareti olmayan PKK'dan peydahlanan "düzenli ordu", yine ahtapotun güdümündeki IŞİD'le "Rakka tiyatrosu" sergiliyor ve Türkiye'ye de savaş tehdidi savuruyor. Sykes-Picot'la oluşturulmuş Barzanistan projesi de hızla hayata geçiriliyor.
Daha geçen yıl iflas bayrağını çekmiş Yunanistan, mülteci geçişini önlemek için 2 yıla yakın süredir Ege'yi kuşatma altında tutan NATO gözetiminde Türk gemisine kurşun yağdırıyor. Adalarımızı işgal ediyor...
Ahtapot, Lozan'la çizilmiş sınırlarımızı tüm kollarıyla kuşatmış, içeriye doğru sıkıştırdıkça sıkıştırıyor. İçerideki "gölge ordusu" da, büyük kaos için aportta bekliyor.
Ülke olarak 80 milyonun hızla kenetlenmesi ve ahtapotun kollarının kavrayamayacağı büyüklükte bir kütle oluşturmak tek çare şu an. Daha acil bir çözümümüz yok. Bu yüzden kim bu ülkenin 80 milyon insanını şu veya bu şekilde ayrıştırıp birbirine düşmanlaştırıyorsa, o yöne bakın. Ahtapotun kollarını ve gölge ordusunu göreceksiniz.