Eğer Abdurrahman Dilipak'ın söylediği gibi AK Parti bir "proje" olarak kurulduysa, bu projenin önemli köşe taşları vardı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'yla yıldızı iyice parlayan ve Siirt'te okuduğu bir şiir nedeniyle siyasi hayatı bitirilmeye çalışılan Recep Tayyip Erdoğan, Refah Partisi'nin yurtdışında tahsil görmüş önemli isimlerinden Abdullah Gül, teşkilatın "Bülent Abi"si ve Erbakan'ın "ak saçlıları"ndan daha etkili biri olan Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener... Hepsi Milli Görüş camiasının saygın isimleriydi ama toplumun diğer kesimleriyle de irtibat kurabilen bir "geniş yelpaze"ye sahip isimlerdi. 

Yine Dilipak'ın senaryosu doğruysa, Gül bu projenin önemli iki isminden biriydi. Doğu Perinçek'in 20 Ekim 1996'da Aydınlık Dergisi'nin kapağına taşıdığı senaryodan söz ediyorum. İlerleyen yıllarda Erol Mütercimler de benzer şeyler anlatmış, ısrarla detaylarını paylaşmış, Durusu'daki bir evde yapılan buluşmanın ayrıntılarını aktarmış ancak hiç birisine bir yalanlama gelmemişti. Tıpkı, Dilipak ve Perinçek'e gelmediği gibi...

* * * 

"Şimdi bunların ne lüzumu var" diyorsanız eğer, tam da şimdi lüzumu var.

Abdullah Gül, sessizliğini bozdu ve "Cumhurbaşkanı adayı değilim" dedi. Bir gün önce cami avlusunda konuşmanın doğru olmayacağını belirterek dün için randevu vermişti gazetecilere. Sarıyer'deki ofisinin bahçesinde söyleyeceğini söyledi ve ardını dönerek yürüdü gitti Gül. Gül'den önce onun adına öten "bülbülleri" zaten işin tutmayacağını anladıktan sonra hayıflanmaya başlamış, hatta "siz kaşındınız" tarzı sitayişlerle yüklenmişti muhalefet partilerine.

Eğer, Dilipak, Perinçek ve Mütercimler doğruyu söylüyorsa, Gül'ün ittifakla cumhurbaşkanı adayı yapılması da, o projeyi yapanların yeni oyunuydu bence. Gül'ün aday olacağına hiç ihtimal vermemiş ve yazılarında da bunu işaret etmiş biri olarak bu projenin de karşısındaydım. Oyunun dışarıda kurulup, içeride oynanmasına hep karşı çıktım çünkü. Bağımsızlıkçılık böyle bir hastalık işte...

* * *

Gül projesini elinin tersiyle iten ilk kişi Meral Akşener oldu. Siyaset yoluna Cumhurbaşkanı adayı olacağını söyleyerek çıktı ve hâlâ o aynı eksende sürdürüyor çalışmalarını. CHP'nin, 7 Haziran seçimlerinden sonra kazandığı "istikşafi görüşmeler" pratiğini Saadet Partisi'yle sürdürmekte ısrarcı olması sayesinde, Gül'ün bülbülleri çok umutlandı. Kimi iş dünyasının, kimi medya ve siyaset hayatının dışında bırakılmış isimler avuçlarını ovuşturmaya başladı. Davutoğlu'nun Gül'le yaptığı başbaşa görüşme, Ankara'da AK Parti kulislerini de hareketlendirdi. 
Önce Bülent Arınç çağırıldı Beştepe'ye, ardından Davutoğlu... Arınç da, Davutoğlu da, muhalif cephede ittifak umudu kalmadığını görünce, Beştepe çıkışı Gül projesini taca atan açıklamalar yaptı.
("Proje" derken, bundan Saadet Partisi cephesi rahatsız olmasın. O cephe, yeniden siyasi bir ivme kazanmak ve Türkiye siyasetinde söz sahibi olmak için kendisi açısından doğru hamleler yaptı.)
* * *
Peki, Gül dün yaptığı açıklamada neler söyledi, neler söylemedi?

"İçeride daha çok huzura, güvene, barışa, uzlaşmaya ihtiyaç varken maalesef daha çok kutuplaşma, ayrışma, korku ve kaygı ortamı var. Hamasetin ve karşılıklı hakaretlerin siyaseti esir aldığını da maalesef görüyoruz. Türkiye maalesef pozitif bir gündem içinde değil."

"Ne ben ne ailem herhangi bir beklenti, arzu içinde değiliz." (Ailem derken, eşinin yıllar önce yaptığı "intifada" çıkışına atıf yapma ihtiyacı duyuyor.)
"Bir çok kişinin ulaşmak için uğraştığı şeyler benim için mazi olmuştur. Cumhurbaşkanlığından sonra aktif bir siyaset içinde olmayacağımı bir çok vesile ile söyledim ve öyle de yaptım. Öyle ki arkadaşlarımın düğün davetlerine bile gidemedim. İllerde herhangi bir hareketlilik olmasın diye."

Gül, açıklamasının devamında, adının gündeme gelmesinin sorumlusu olarak SP lideri Karamollaoğlu'nu işaret etti ve "Tamamen benim dışımda gelişmiştir" diyerek net tavrını ortaya koydu. İşte burada en büyük haksızlığı Karamollaoğlu'na yaptı. Çünkü, Karamollaoğlu'ndan önce Gül'ün adını, çoğu yurtdışında bulunan birçok "kalemşör" zaten dillendirmeye başlamıştı.

* * *

Gül, kendisi dışında yaşanan gelişmeler üzerine, kendisine dönük gelen eleştirilere içerlediğini de net bir şekilde belli ederek haklı bir sitemde bulundu:

"AK Parti'den bazı arkadaşlarımın benimle ilgili ileri geri konuşmaları karşısında da şunu hatırlatmadan geçemeyeceğim; AK Parti'nin kuruluşuna öncülük etmiş, prensiplerini, ilkelerini o günkü bütün erdemli değerlerini, programlarını hazırlayanlardan bir kişi olarak ben bugün de bu değerleri, prensipleri aynı şekilde onaylıyorum. Görüşlerim de aynıdır. Bu ilkeleri, prensipleri destekliyorum" dedi. 

"Kimseyle herhangi bir şahsi meselem yok. Sıkıntım da yok" diyerek, her şeyi sineye çektiğini de beyan etti. Ama "elini taşın altına koymaz", "risk almaz" diye yapılan eleştirilere daha fazla tepki gösterdi.

Gül, uzun süren sessizliğini bozarken, Davutoğlu gibi "Cumhurbaşkanı adayım Erdoğan'dır" demedi. Ama, başka bir yön de çizmedi. Yani, Gül'ün bülbüllerinin yeni sistemle ilgili işaret ettiği arazların hiç birine değinmedi.

Bakalım, bugün "bülbüller" Gül'ün açıklamalarını nasıl yorumlayacak ve muhalefete "Hep sizden ötürü, hep sizden ötürü" diye çemkirmeyi sürdürecek mi?