Millet olarak kötü bir huyumuz var. Haklının, adaletin yanında olmamız gerekirken, güçlünün yanında olmayı tercih ediyoruz... İstisnalar çok tabii... Ama maalesef çoğunluğumuzun meyli bu yönde...

Temel ölçümüz güçtür. Güçlü olan kimse onu sonuna kadar destekleriz. Ama gücünü kaybetmeye başlayınca da ilk tekmeyi biz atarız...

Güç kimi zaman paradır, kimi zaman makamdır, kimi zaman adamdır... Kimi zaman da gerçekten bedensel güçtür...

O an neye ihtiyaç duyarsak, o gücün peşindeyiz...

Vaktiyle biri vardı... Vefat ettiği için ismini yazmayacağım. Köyden kalkıp İstanbul'a gelir. İstanbul'da genel kanaate göre çok da iyi olmayan bazı işlere girer. İşleri iyi gider ki, çok zengin olur... Ancak yaptığı işler sebebiyle herkes arkasından atıp tutar, kimse iyi söz etmez...

Vaktiyle bir gece düzenlenir. Geceye o kişi de çağrılır. Baktım salonun bir kenarında uzun bir kuyruk var. Nedir diye merak ettim. Bu kişi salonun bir köşesine oturmuş, gelenler de el öpmek için sıra bekliyor... Onun hakkında atıp tutanlar, el öpme kuyruğunda...

Çok sevildiği için mi, güçlü olduğu için mi dersiniz!

Buna benzer onlarca, yüzlerce örnek var...

Bir bakıyorsunuz, ciğeri beş para etmez biri... Nasıl olmuşsa, üç beş kuruş kazanmış, yolunu bulmuş... En makbul adam sayılıyor...

Bakıyorsunuz yüksek makamda... Herkes onun peşinde koşuyor...

Gücünü kaybettiği anda, kimse tanımaz... Selamı bile esirgiyorlar...

Etrafınıza bakın, otoparkçılar bile lüks araba ile gelene itibar gösteriyor...

Belediye başkanı iken her türlü yalakalığı yapanlar, başkanlık gittikten sonra selam bile vermez oldu.

Nice insan tanırım. Milletvekili veya bakan oldukları dönemde kapılarında kuyruk vardı. Günlerce bekleyenler olurdu...

Bakanlık ve milletvekilliği gidince kimse yüzüne bakmıyor.

Gücün iktidarını bilenler, yemeyip içmeyip en iyi araba almak, en lüks yerden giyinmek çabasındalar...

Şurası kesindir ki, kişiliğinizde, karakterinizde, daracığınızda var olması gereken değerler yoksa...

Sizde emanet duran güçle yolun sonunu göremezsiniz...

Haklının yanında olmayıp güce tapanlar her zaman yanılmaya mahkûmdur. 

****

Bilgin ile kayıkçı

Kendini fazla beğenmiş dil bilgini, boğazdan karşıya geçmek için bir kayık kiraladı ve gururla oturdu yerine.

Kayıkçı, olgun ve alçak gönüllü bir insandı. Hiç ses çıkarmadan küreklere asılıyor, yolcusunu sağ salim karşıya geçirmek ve üç beş kuruş kazanmak için çalışıyordu.

Denizin orta yerine geldikleri sırada kendini beğenmiş bilgin, küçümser bir eda ile kayıkçıya sorar:

- Sen hiç dil bilgisi okudun mu, dil biliminden anlar mısın?

Kayıkçı:

- Hayır efendim dedi, ben cahil bir kayıkçıyım, dediğiniz şeylerden hiç anlamam.

- Vah vah dedi bilgin, ömrünün yarısı boşa geçmiş!

Bu şekilde bir süre ilerledikten sonra rüzgar şiddetini artırmaya, dalgalar büyümeye başladı. Denizde şiddetli fırtına çıkmış, bilgin korkmaya başlamıştı.

Kayıkçı olağanüstü bir güçle kurtulmaya, sağ salim karşı kıyıya geçmeye çalışıyordu. Gördü ki artık kurtuluş ümidi yok, bilgine dönüp sordu:

- Efendim, yüzme bilir misiniz?

Bilgin:

- Ne yazık ki bilmiyorum diye inledi.

O zaman kayıkçı:

- Vah vah dedi, şimdi ömrünün hepsi boşa gidecek! Keşke dil bilgisi bileceğinize benim gibi yüzme bilseydiniz de canınızı kurtarsaydınız...

***

TEBESSÜM

İsmimiz okunsun

Temel ile Dursun, İstanbul'a ilk kez gelmişlerdi. Minibüse binmişler...

Şoför sürekli, "Karaköy, Beşiktaş, Taksim" diye bağırıyor...

Dursun sıkılır ve Temel'e sorar:

- Temel, biz ne zaman ineceğiz?

Temel cevap verir:

- Çatlama, ismimiz okununca ineceğiz.

****

GÜNÜN SÖZÜ

Kuvvete dayanmayan adalet güçsüz, adalete dayanmayan kuvvet acımasızdır.

Blaise Pascal