Berat Albayrak’ın istifasını medyanın yüzde 95’i görmezden, duymazdan geldi. Kimse haber yapmadı. Herkesin bildiğini herkesten gizlediler.

Kızılca kıyamet koptu; böyle bir haber nasıl gizlenir, bütün dünyanın ilgisini çeken bir konu niçin haber yapılmaz diye…

Değişik sebepler, gerekçeler öne sürüldü, yazıldı çizildi…

Eleştirenler haklı mı, yüzde yüz haklı…

Böyle bir haberin görmezden gelinmesi, yok sayılması habercilik adına utanç vericidir…

Sormak lazım, sorun sadece medyada mı?

Medya korktu, sindi ya da moda deyimle emir almadı haber yapmadı!

Peki, halkın büyük çoğunluğu niçin medyaya uydu, niçin sustu, ne oluyoruz diye sosyal medyadan olsa bile niçin tepki veremedi? Tepki vermeyi bıraktım, niçin istifayı dillendiremedi?

Hâlâ dinlendirilmiyor da görevden af diye olmadık ifadeler kullanılıyor.

Olayın diğer boyutu daha da vahim…

Bir kısım basın yayın organlarında insanlar suçsuz yere linç ediliyor; itibarları, onurları ayaklar altına alınıyor, her türlü iftira atılıyor, her türlü yalan haber yapılıyor.

İnsanların gözünün içine baka baka ekranlardan yalan akıyor…

Hatta aynı haberde kendilerini bile yalanlıyorlar; evde çamaşır makinesi çalışırken insanlar susuzluktan kırılıyor, günlerdir evlerde su akmıyor diye haber yapıldı…

O zaman niçin herkes sustu?

Habercilik ahlâkını geçtim; haberi görmemek mi suç, yalan haber vermek mi daha büyük suç?

İşin özü şudur ki, suçu ona buna atmaya gerek yok…

Suç hepimizin… Hepimiz aynı gemideyiz ve hepimiz maalesef olup bitene ucu bize dokunana kadar sessiz kalıyoruz.

Ne zaman ki, ucu bize dokundu, bize zarar veriyor; kızılca kıyameti koparıyoruz. O zaman da kızılca kıyamet koparmamız bir işe yaramıyor, çünkü zararı diğerlerine dokunmadığı için bizim dışımızda herkes yine sessiz kalıyor.

İyiyi, doğruyu, ahlâkı, hakkı hukuku sorgulayan bir anlayışı unuttuk…

Kahır bir çoğunluk, çıkara dayalı bir görüş benimsedi ve çıkarına dokunulmadığı sürece duymazdan görmezden gelmeyi tercih ediyor.

Küçük bir azınlık hak hukuk mücadelesi verse de sesini duyuramıyor.

Medyaya kızmamıza hiç gerek yok; çünkü o medyayı kendi ellerimizle biz yarattık…

*****

Zamanla öğrenilen dersler

65 yaşını aşıp 70’e yaklaşmakta olan biri, zamanla hissettiği değişiklikleri şöyle anlattı…

Ailemi, kariyerimi ve pozisyonumu sevdiğim yılların ardından, şimdi eski arkadaşlarımı sevmeye başladım.

Bir atlas olmadığımın farkına vardım. Dünyayı omuzlarımda taşımam gerekmiyor.

Meyve sebze satanlarla pazarlık yapmayı bıraktım. Sonuçta, bir kaç kuruş fazla ödememle cebimde bir delik açılmayacağını biliyorum ama o bir kaç kuruş, zavallı adamın kızının okul masraflarını ödemesine yardımcı olabilir.

Taksi şoförüne ödeme yaptığımda, para üstünü almıyorum. Az da olsa fazla para kazanmak yüzüne bir tebessüm kondurabilir. Ne de olsa benden çok daha fazla yoruluyor.

Yaşlılara bu hikâyeyi anlatmıştınız demeyi bir kenara bıraktım. Bu hikâyeler hatıralarını canlandırmalarına ve geçmişi tekrar yaşamalarına yardım ediyor.

İnsanları hatalı olduklarında bile düzeltmemeyi öğrendim. Herkesi mükemmel yapma sorumluluğu bana ait değil. Huzur mükemmeliyetten çok daha önemli…

Cömertçe ve bolca iltifat ediyorum. Bu yalnızca karşımdakine değil, benim de ruh halime iyi geliyor.

Giysilerimdeki kırışıklığı ya da bir lekeyi dert etmemeyi öğrendim. Sonuç itibariyle, kişilik görünüşten daha çok öne çıkar.

Benden farklı görüşteki kişilerle tartışmaktan kaçınıyorum. Onlar iyi ilişkiler yürütmenin önemini bilmiyor olabilirler ama ben biliyorum.

Beni kirli oyunlarıyla saf dışı bırakmak isteyen biri olduğunda, sakinliğini koruyorum. Sonuçta, ben ne kirliyim ne de kimseyle bir yarış halindeyim.

Duygularımdan utanmamayı öğreniyorum. Ne de olsa, beni insan kılan duygularım.

Bir ilişkiyi koparıp atmaktansa egomu bir kenara bırakmanın daha iyi olduğunu öğrendim. Sonuçta ego tek başıma olmama neden olacakken ilişkiler asla yalnız kalmamamı sağlar.

Her günü son günümmüş gibi yaşamayı öğrendim. Öyle de olabilir.

Beni mutlu eden şeyleri yapmayı öğrendim; ben kendi mutluluğumdan mesulüm, başkasınınkinden değil.

*****

TEBESSÜM

Eski günler

80 yaşındaki adam eşine sorar:

- Gençliğimizdeki flört günlerimizi hatırlıyor musun?

- Evet, çok özledim.

- O zaman yarın ilk buluştuğumuz yerde buluşalım. Sevgiliyken yaptığımız şeyleri yapalım.

Adam, süslenir buluşma yerine gider. Saatlerce bekler ama gelen giden olmaz.

Eve gelince bakar ki eşi ağlıyor. Sorar:

- Ne oldu?

- Ne olacak aşkım, annem yollamadı.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Gazeteyi yapan haber değil, haberi yapan gazetedir.

Umberto Eco