Şâir ve Yazar İbrahim Özgün, uzun yıllardır yaşanılan problemlerin ana sebebinin, millet olarak özümüzden ve değerlerimizden uzak kalmamızdan kaynaklandığını belirterek, "Biz, kadim bir gönül medeniyetine sahibiz... Gönlü, yeniden, düşünce ve hayatımızda, devreye sokmalıyız. Bizi biz yapan öz değerlerimizi iyi bilmeliyiz" diyor

Milletlerin varlığında ve yaşamalarında, şâirlerin, yazarların, sânatkâr ve musıki adamlarının önemi her zaman, vurgulanagelmiştir. Ve sânatkârlık gibi, şâirlik de, her kula nasib olmayan, âşk ve kâbiliyet ile birlikte, Milletinin, devletinin, vatanının derlerini, menfaat ve çıkarlarını, şahsi hayatı ve beklentilerinden uzak tutan, kendilerini derd ettikleri âşk ve idealleri uğrunda, bir nevi fedâ eden hususiyetli insanlardır. Eğer bir milletin hakiki manada şairleri, yazarları var ise, o millet her zaman uyanıktır, diridir ve geleceğe umut ile bakacaktır. Çünkü şâirler ve umumi mânada kültür ve sanat insanları, Azerbaycan Türkleri'nin iafadeleri işe 'ziyâlı' yani 'ışık saçan-aydınlatan' insanlardır. İşte tam da bu mânada, 'Güller Sana' adlı şiir kitabının ardından, 'Gonca Gül' adlı şiir kitabı yayınlanan, yazar ve şair, milletine, vatanına, insanına ve insanlığa, kalemi ve sözü ile ümit ve umut veren bir ziyâlı İbrahim Özgün... Bu hafta, âşkı, gönülü, vatanı, Türkçemizi, şiirin ve şâirlerin, sırlı dünyalarını, İbrahim Özgün ile konuştuk...



Ne zaman ve nasıl şiir yazmaya başladınız? Edebiyat ve yazıya ilginizde, yaşadınız çevrenin etkisi oldu mu?

Efendim öncelikle bu anlamlı ve nazik konuşma davetiniz için, sizlere teşekkür ederim. Bizim medeniyetimiz güzellikler medeniyetir. Türkçe, kadar geniş anlam içeriği, zengin bir dil yoktur. Hâl böyle olunca doğal olarak, biz de şiirin içinde bulmuşuz, kendimizi. Şiire başlama safhama gelince; Okumayı yazmayı öğrendikten sonra, çevre ile ilgili iletişim anlayışımızla birlikte, haftalık dergiler, hikaye kitapları, adeta benim dostlarım olmuştur. Kompozisyon yazıları, benim için bir fikir yolculuğu gibi olmuştur. İleriye yönelik, proje üretmek isteyen insanın emeli vardır. İdealleri vardır. Bu idealleri, kişi içinde bulunduğu çevreden, ilim ve fikir dünyasından beslenerek elde eder. Bu edinim ve kazanımlar, yolcunun ruh ve fikir dünyasına yerleşir. Bütünsel yolculuğumuz içinde içimize sinen, şu ana kadar bahsetmiş olduğumuz, bu birikimler etkisi altına alır insanı. Böyle güzel bir coğrafyada olup da, etkilenmek mümkün mü? Ahşap evlerinin camlarının etrafındaki doğramalarını, çeşitli motiflerle süsleyen, camisinin tavanını nakışlayan, kahraman asil insanların içinde, biz de naçizane sözler karalıyoruz, nasibimize bu düşmüş şimdilik.

Güzeli arayış hep sürecek


Şiirin hayat içindeki yeri ve önemi hakkında neler söylersiniz?

Alemleri yaratan Allah (c.c.), insanı en güzele lâyık olacak bir şekilde yaratmıştır. Doğal olarak, İnsan bir çevre içinde doğar, büyür ve yaşar. İbn-i Haldun; '' Coğrafya, kaderdir'' der. Yaşantımızda, içinde bulunduğumuz hayatta, kaderden başka ne vardır ki? İnsan ayrılmış olduğu cennetten, yeryüzüne geldiği günden itibaren, bir arayış hâlindedir. Bu dünyanın neresinde olursa olsun, farkında olsun olmasın, bu yüzyıllardır böyledir. İnsan, yolculuğu boyunca bu arayışını, güzele olan ilgi alaka olarak, ortaya koyarak sürdürür. Afşar Timuçin '' Estetik'' isimli kitabının 7. sayfasında; Ruhsallığı ciddi biçimde sakatlanmış olanların, dışında tüm insanlar güzelle ilgilenirler'' Der. Bizim coğrafyamız, gönül insanlarının bulunduğu bir coğrafyadır. Cemil Meriç; Avrupa'da, kültürün aracı akıl, aklın dili söz, söz musikiden kopmuştur. Asya'da ise, musikinin kendisidir. Avrupa, zekanın vatanı, Asya gönlün zekanın dili nesir, gönlün şiir. Der. Bizim medeniyetimize ''Gül medeniyeti'' diyebiliriz.

'Gül alırlar gül satarlar
Gül gülden terazi tutarlar
Gülü gül ile tartarlar
Çarşı pazar güldür gül.!'

diye seslenir, atalarımız bize. Gelmiş olduğumuz bu noktada biz güzeli, güzelliği sevdiklerimizin gönüllerinde görmüşüz. Fethi Gemuhluoğlu; '' Her şey gönülde cereyân ediyor.'' Der. İşte aslında estetik budur. Hikaye, roman, resim, müzik, güzel sânatlar, estetik budur, şiir budur.

Şair, arınarak iyi beslenmek durumundadır


Şiirin inanç ve ahlâk ile ilgili bağlantısı, hakkında neler söylemek istersiniz?

Bir kitaplık soru, bu. Şiirin günümüze kadar bir çok tanımı yapılmış olmakla beraber, tam ve kesin ve net tanımı yapılabilmiş değildir. Günümüze kadar söylene gelen, ''arı bal yapar, izâh edemez.'' diye bir deyiş vardır. Bizim topraklarımız, Anadolu'nun bağrından çıkan bir sese, yükselen nefese kulak verelim;

'Biz sevdik, âşık olduk
Sevildik mâşuk olduk
Her dem yeni doğarız
Bizden kim usanası

diye bize seslenir, Yunus Emre Hz ve bize aittir. Tapduk Emre'nin kapısında, 'Bizim Yunus' olmuştur. Şiir yaşanır. Şair bunu yaşayandır. Tabii ki, şair bu yolculuğunu sürdürüyorken, bütünsel olarak çıkmış olduğu bu yolculukta başından geçenleri, olup bitenleri, uzanmış olduğu ve ulaştığı yerlerden elde ettiklerini, heybesinde toplayacaktır. Bu elde ettiklerini, okuyucusu ile paylaşmak için, ortaya döküverecektir. Bunun için şair, arınarak iyi beslenmek durumundadır. Hatta hatta, bunun zorunluğundadır. Onun için, şaire okul kitapları yetmez. Leonarda da Vinci, 'Resim dili olmayan, bir şiir. Şiir kör, bir resimdir.' der. Özdemir Asaf bir şiirinde bize şöyle seslenir;

'Sanki bu bakış seni görmek içindir
Senden başka bir şey var mı?
Denizlere bakıyorum denizlere
Denizler bu kadar mı?'

Şimdi şairin gelmiş olduğu nokta, başlangıçta bulunduğu düşünce dünyasından hareket ederek, ulaşmak istediği yer ile alâkalı mücadelelelerini sürdürerek, elde etmiş olduğu yerdir. Dolayısı ile şairin arınması gerekir, cümlesini gereği üzerine tekrarlamak istiyorum.

Önce kendimizi bilmemiz, tanımamız gerekiyor


Şair kimdir o halde, ya da her şir yazan, şair midir?

Şair olan, olması gereken ve olması muhtemel olanların, peşinden giden kişidir. Bu, şairi içinde bulunduğu, dünyasında yorar. Ancak ilk fırsatta, buraya dönecektir şair. Bu dur sermayesi, çünkü şairin. Bütünsel bir yolculuktur bu.

Nasreddin hocaya sormuşlar
- Hocam dünyanın merkezi neresi?
- Ayağımın tam altı. Bulunduğum yerdir. Demiş.
- Peki nereden, biliyorsunuz? Nasıl inanalım? Dediklerinde,
- İsterseniz ölçün. Demiş.

Evet iyi ölçüp biçmemiz gerekiyor. Neresinden ölçersek ölçelim, bu topraklar bizim. Bu vatan bizim. Bu bayrak bizim. Önce bizim değerlerimizi, bizi biz eden değerleri iyi bilmemiz ve iyi tanımamız gerekiyor. Önce kendimizi bilmemiz gerekiyor. Sonra penceremizi her sabah, yenilenen gün ile birlikte hayatımızda, yeniden dirilerek tutunarak, yürümemiz gerekiyor. Kültür, insanların kalbinin toplu olarak attığı yerdir. kültürümüzün kökleri, oldukça zengindir. Evvelâ, kendimizi tanımamız, kendi değerlerimizi iyi bilmemiz gerekiyor.Okumaya evvelâ, kendimizi okumadan başlamalıyız. Sonra, bizi biz eden değerleri, okumamız gerekir. Daha sonra penceremizi dünyaya, açmış olmamız gerekiyor.

Bizi biz yapan, fikir ve düşünce adamlarından beslenmemiz, gerekiyor


Şair olarak tarihten bu güne, kimleri önerebilirsiniz?

Aslında bizim kadim medeniyet tarihimizin var oluşundan bu güne baktığımız zaman, milli hassasiyet ile manevi hassasiyet içiçe girmiş, yoğrulmuş ve bu aziz millete lütfedilmiş, bizlere kadar emanet olarak gelmiş, 'Bir Aşk Medeniyeti' bir 'Gönül Medeniyeti'ne sahibiz, şükürker olsun. Bu 'Gönül Medeniyeti'nin oluşmasında Yesevi Hz'den başlayarak, Yunus Emre Hz, Hz Mevlâna, Bâki, Fuzuli, Şeyh Gâlip, Cenap Şehabeddin, Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek, Arif Nihat Asya, Nurettin Topçu, Cemil Meriç, Fethi Gemuhluoğlu, Erdem Bayazıt, Cahit Zarifoğlu, Nuri Pakdil ve Nazif Gürdoğan'dan ve bu doğrultuda yürüyen, bizim biz olmamızı sağlayan, fikir ve düşünce adamlarını iyi okumlaı, tanımalı ve onların fikirlerinden, düşüncelerinden beslenmiş olmamız gerekir.

'En büyük sânatkâr; ahlâklı insanlardan olur'


Her şair ve yazarın, inanç ve ahlâkla bağı olmalı mıdır?

Değerli Şamil Kucur Beyefendi, bu soru için ayrıca teşekkür ederim. Biz Müslüman bir coğrafyada. Müslüman bir ülkede, güzel Türkiye'mizde dünyaya gelmişiz. Şu ana kadar ismini saydığımız, medeniyetimizi aydınlatmış değerlerimizi, çok iyi anlamış olmamız gerekiyor. Bu kıymetlerimizi, çok iyi takip etmiş olmamız gerekiyor. Evvela, Müslüman olduğumuzu, unutmamamız gerekiyor. Allah'ı (c.c.) unutmamamız gerekiyor, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed'i (s.av.) unutmamamız gerekiyor. Türkiye'mizin kıymetini, vatan topraklarının değerini, unutmamamız gerekiyor. Sanat zaten, dar kalıplardan çıkıp, sınırsızlığa gitmeyi öğütlemez mi bize? Ayrıca bu konuya açıklık getirmek için, Süheyl Ünver beyin, şu sözünü değerlendirmemiz gerekiyor; '' En büyük sânatkâr; Ahlâklı insanlardan olur. Bir sanat eseri, ahlakın tezahürüdür.''

Toplum değerlerini unutan sanatçı, kendisini unutur


'Sânat, sânat için mi, sanat halk için midir?' Tartışmalı sözüne, şiir pencerinden bakacak olursak, şair şiiri, kim için yazmalı?

Sânat hayatımız içindedir ve hayatımızın bir parçasıdır. Elbette sanatın, bir takım kuralları vardır. Sanat bulunduğu toplum içinde, kabul görmelidir. Rıza Tevfik; '' Estetiğin dayandığı üç ana temel öğe olduğunu vurgular. Bunlar; 1- Felsefe, 2- İlim, 3- Tenkit'' dir. Der. Sânat, içinde bulunduğu toplumun, aynası olması durumundadır ve ileriye, yol açmalıdır. Bunu gerçekleştiriyorken, içinde bulunduğu toplumun değerlerine ve değer yargılarına, sahip çıkmalıdır. Sânatçı, (şair, yazar, romancı, hikayeci, sinemacı) sanatı içinde, bu değerleri göz ardı etmemelidir. Sanatı içinde , bunu unutmamalıdır. Sânatı içinde, olmazsa olmaz olan, bu değerleri unutan sânatçı, kendini unutur.

Kültür, insanların kalbinin toplu attığı yerdir!


Millet hayatında, fert ve şahsiyet oluşumunda şiirin, edebiyatın, musikinin, yeri ve önemi nedir?

Kültür, insanların kalbinin toplu attığı yerdir. Yetkin insan, buradan beslenerek yetişir. Nurettin Topçu; '' İmge, hakikatin kendisi değil suretir.'' der. Dolayısı ile edebiyat ve sanat, hayat daha geniş pencerelerden bakmamızı sağlar. Engin ırmaklardan beslenen, bir cemiyet haliyle daha güçlü olacaktır. Bu noktada merhum İstiklal şairimiz, bize;
''Girmeden tefrika bir millete düşman giremez
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.''
diye seslenecektir.
Yine yüzyıllar öncesinden bu konu ile ilgili
''Herkesin derdine dermânı, yine derdindedir.
Derdinin içindeki dermânı, bulmazsa ne güç. ''
diye ses veren Niyazî-i Mısrî' Hz'ne, kulak vermekte fayda var.
Önceliklerimiz arasına şiiri, sânatı ve musıkiyi mutlak almalıyız

Devlet, üniversiteler, STK'lar ve medyanın, toplumun kültürel alt yapı oluşumu ile şiire ve sanata olan duyarlılığın oluşumundaki etkileri yeterli midir, Nasıl olmalıdır?

Zaman içinde her şey değişiyor. Değişmeyen tek şey güzellik, yani estetik. Ne olursa olsun, zaman bunu eritemiyor. Yukarıda ismi geçen dağerlerimiz, yüzyıllardır bu yolda karanlıkta olanları aydınlatıyor. Susuz kalmışlara, su veriyor. İnsan, hayatını hangi uğurda harcarsa, doğal olarak onun karşılığını alacaktır. Bu gelişmeyi, sadece okullardan beklememek gerekir. Bugün, gündelik hayata ve bir parçası olan doğal hayattaki, değerlere ve maddi değerlere, yüklediğimiz anlamı kültüre, sanata, edebiyata yüklemediğimiz sürece, gerek fert olarak, gerekse toplum olarak, duyarlılığımızı yerine getirmiş olmayız. Son olarak 'Yedi güzel adam'dan, bir büyüğümüz, bu konunun fert, toplum ve millet hayatındaki önemini vurgulayan şu sözünde, çok veciz ve manidar bir ifade ile vurgulamıştır ve der ki; Nazif Gürdoğan üstâdımız; '' Bir şiir bir ülkeyi, bir ülke, bir kıtayı yerinden oynatır.''

Böyle anlam ve önemli bir söyleşi ile siz değerli, Şamil Kucur Beyefendi ile ve kıymetli okuyucularımızile birlikte olmaktan mutluluk duyduğumu belirterek, teşekkür ederim.

Şiire, yazıya, kültür ve sanata dair, fikir ve düşüncelerinizi paylaştığınız için, biz teşekkür ederiz...

İBRAHİM ÖZGÜN KİMDİR?

Şair ve Yazar İbrahim Özgün, aslen Kastamonu Abana'lı olup, 1965 yılında, İstanbul'da doğdu.İlk, orta eğitimini istanbul'da tamamladı. Alibeyköy End. Mes. Lis. Elektrik Bölümü'nden, mezun oldu. (1982) Aynı yıl Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi İş İdaresi bölümünden mezun oldu. (1986) Askerlik sonrası, ticari faaliyetlerde bulundu. Aynı zamanda, özel eğitim kurumlarında, eğitmenlik yaptı. Emeklilik sonrası, Şiir ve yazıları, internet ortamlarındave dergilerde yayımlandı. Edebiyat ve sanatla ilgili, radyo, televizyon kanallarında etkinliklerde, söyleşilerde bulunduve konferanslar verdi. Edebiyat Sanat ve Edebiyat Araştırmaları Derneği'nin (ESKADER), düzenlemiş olduğu edebiyat yarışmasında, mansiyon ödülüne layık görüldü. 'Güller Sana' (2014) ve'Gonca Gül' (2016) isimli şiir kitapları yayınlandı. Halen, özel eğitim kurumlarında eğitmenlik görevinin yanında, sanat ve edebiyat ileçalışma faaliyetlerini sürdürmektedir. Şiir ve yazıları, sanatalemi.net, medeniyetimiz.com, Somuncu Baba Dergisi, Halk Edebiyatı Dergisi, İmge Dergisi vb. dergilerde yayınlandı ve yayınlanmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.