Bir dönem ABD'de üretimini yapmayanı cezalandıracak kadar önemsenen Kenevir bitkisi neden yasaklandı? Kenevirin yasaklanmasına neden olan hikayeyi şöyle anlatıyorlar; W. R. Hearst, 1900'lü yıllarda Amerika'da gazete, dergilerin ve medyanın sahibiydi. Ormanları vardı ve kağıt üretiyordu. Eğer kenevirden kağıt yapılırsa, milyonlarını kaybedebilirdi. Rockefeller, dünyanın en zengin adamıydı. Petrol şirketi vardı. Bio yakıt olan kenevir yağı da, elbette onun en büyük düşmanıydı. 

Mellon, Dupont şirketinin ana hissedarıydı ve petrol ürünlerinden plastik üretmek için patente sahipti. Ve kenevir endüstrisi, onun pazarını tehdit ediyordu. Sonra ise, Mellon ABD Başkanı Hoover'in hazine bakanı oldu. Bu bahsettiğimiz büyük isimler yaptıkları toplantılarda, kenevirin bir düşman olduğuna karar verdiler ve onu ortadan kaldırdılar. 

Medya aracılığıyla, marihuana sözcüğüyle birlikte keneviri, insanların beynine, zehirli bir uyuşturucu olarak kazıdılar. Kenevir ilaçları piyasadan çekildi, bunun yerini bugün kullanılan kimyasal ilaçlar aldı. Kağıt üretimi için, ormanlar katledildi. Tarım ilaçları ile zehirlenme ve kanser arttı ve derken dünyamızı plastik çöplerle, zararlı atıklarla donattık.  Bu hikayeye inanalım mı vallahi benim inanasım geliyor çünkü her taşın altından bu Rockefeller ailesi çıkıyor işin içerisinde bunlar varsa doğruluk payı yüksektir diye düşünüyorum. 
Günümüzde Amerika Birleşik Devletlerinde 38 eyalette Kenevir stratejik ürün olarak kabul edilmiş durumda. Amerikalı çiftçiler traktörlerini kenevirle yapılmış biodizel yakıt ile çalıştırıyorlar. Dünya kenevire geri dönüyor, yasaklar ortadan kalkıyor kenevirin stratejik önemi yeniden dünyanın gündemine oturmuş durumda.

TÜRKİYE'DE KENEVİR BİTKİSİ... 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Kenevir ekimine başlayacağız söyleminden sonra bu gizemli bitki ülkemizde yeniden gündeme geldi. İsmini Kenevirden alan Rize'nin Kendirli beldesinde petrol bulunmuş gibi sevinç gösterileri yapıldı. Avrasya Stratejik Araştırmalar Vakfı ( ASAM ) kenevirin farklı boyutlarını bilimsel açıdan incelemek, araştırmalar yapmak için bir enstitü kurmuş. Enstitünün hazırladığı raporda; ekilebilir tarım alanı 237 bin 450 kilometre olan Türkiye'de kenevir ekiminin atıl toprakların kullanımını sağlamasıyla birlikte köye dönüş süreçleri başlayacak; şehirlerdeki yoğunluk da azalacak deniyor. 

Boş bırakılan topraklara, nüfus göçünü kentlerden köylere geri döndürerek yeni bir köy modeli oluşturulması, tedarik zincirini de kalkınmaya yönelik planlandıktan sonra o bölgelerdeki sanayinin gelişmesi amaçlanıyor. Sektörün 10 yıllık bir süre zarfında 100 milyar dolarlık bir getiri potansiyeli olduğuna dikkat çekiliyor. Bir dönümlük kenevir, 25 dönümlük orman kadar oksijen üretiyormuş. Yine bir dönümlük kenevirden, 4 dönüm ağaca eş kağıt üretilebiliyor. Kenevir tam 8 kez kağıda dönüştürebiliyorken, ağaç 3 kez dönüştürülebiliyor. Kenevir 4 ayda yetişiyor, ağaç ise 20 ile 50 yıl arasında yetişiyor. Dünyanın her bölgesinde yetiştirilebilen bu bitki radyasyon temizleyici görevi görüyor. Çok az suya ihtiyaç duyan kenevir kendisini böceklerden koruyabilme özelliğine sahip olduğundan tarım ilacına ihtiyaç duymuyor.

Kenevirle üretilen tekstil ürünlerinin yaygınlaşması tarım ilacı sektörünü tamamen ortadan kaldırabileceği konuşuluyor. İlk kot pantolon kenevirden yapılmış hatta "Kanvas" kelimesinin kenevir ürünlerine verilen isim olduğu söyleniyor. Ayrıca İp, çanta, halat, ayakkabı, şapka yapımında kullanılabiliyor. Tıpta Kanser ve AİDS tedavisinde kemoterapi ve radyasyon etkisini azaltma, romatizma, kalp, sara, astım, mide, uykusuzluk, psikoloji, omurga rahatsızlıkları v.b 250 hastalıkta tedavi amaçlı kullanıldığı belirtiliyor.

Kenevir yem sektörü içinde stratejik bir ürün olarak karşımıza çıkıyor. Üretimi soyadan daha ucuz, protein değeri çok yüksek bu nedenle kenevir ile beslenen hayvanlar, hormon takviyesine ihtiyaç duymuyor. Son günlerde gündemimize giren plastik poşetlerin kenevirden üretildiğinde doğaya dönüşmesi kolaylaşıyor. Otomobilin kaportası kenevirden yapıldığında, dayanıklılığı çelikten 10 kat daha fazla olacağı söyleniyor. Otomotiv sektöründe daha ucuz daha dayanıklı ve hafif olması münasebetiyle bazı firmalar önümüzdeki yıllarda kenevirle yapılmış kaporta üretimine geçmeyi planlıyor. 2020'den sonra Mercedes ve BMW gibi dünya markalarının kenevirle yapılmış kaportaya geçeceği, böylece hem maliyetlerini düşürecek hem de %30 civarında daha az yakıt tüketimi sağlamış olacakları konuşuluyor.

Binaların yalıtımında da kullanılabilen kenevir, dayanıklı, ucuz ve esnek bir malzeme olarak karşımıza çıkıyor. Aynı zamanda sağlık açısından bir tehdit unsuru barındırmıyor. Kenevirle yapılan sabunlar ve kozmetik ürünler suyu kirletmiyor tamamen doğa dostu ürünler.
Kenevirden teknolojik üretime geçmişiz haberimiz yok...
Türkiye'de Kenevir'den x-ray cihazı, el dezenfekte cihazı ve kurşun geçirmez yelek üreten milli ve yerli bir şirketimiz olduğunu öğrendik. İki girişimci tarafından kurulan Türk Ar-Ge şirketi Techno Ar-Ge'nin havacılık, otomotiv ve inşaat sanayisi gibi onlarca sektörü doğrudan ilgilendiren kompozit sanayisinde "Kenevir Kompozitler" ile ilgili 3 yıldır çalışma yaptığı ortaya çıktı. Avcılar'da faaliyet gösteren şirket geliştirdiği mamul yenilikçi ürünleri konusunda ulusal ve küresel ölçekte patent başvurularını da yapmış hayırlı olsun gurur duyduk.

AYŞE TEYZE ARTIK " BOR-ON " DİYECEK...
Ev hanımlarının yakından tanıdığı reklam yıldızımız Ayşe teyze için yeni ürünümüz çıktı. Ayşe Teyze artık ekranlarda " BOR-ON " diyecek. Türkiye'nin yerli ve milli imkanlarla bor madeninden üretilen temizlik ürünü bu alanda ithalatı azaltacağı söyleniyor. Çevre ve insan dostu sloganıyla satışa sunulan doğal mineralli temizlik ürünü özelliği taşıyan " BOR-ON " geçtiğimiz günlerde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez tarafından tanıtıldı. 4 kilogramlık paketiyle marketlerin raflarında yerini alan BOR-ON içeriğinde insan ve çevre sağlığını tehdit eden petrol türevi kimyasallar ve fosfat bileşimi yer almıyor. İçeriğinin yüzde 50'den fazlası doğal mineral ve borakstan oluşuyor. Böylelikle, kullanımdan sonra açığa çıkan su ile çevremizi de korumaya alıyor.

Dünya Bor rezervinin % 73'ü Türkiye'de bulunuyor. Enerji Bakanı Fatih Dönmez 110 ülkeye bor ihracı gerçekleştirdiğimizi, bu ülkelerin arasında en büyük rakibimiz Amerika ile en büyük müşterilerimiz olan Çin ve Hindistan'ın da yer aldığını söyledi. Türkiye'nin bor üretiminde dünyanın en güvenilir tedarikçisi durumda olduğunu belirten Dönmez, aynı zamanda borun büyümeye ve gelişmeye açık bir alan olduğunu anlattı. Geçen yıl açıklanan Türkiye'nin bor stratejisi kapsamında bordan üç ürün elde edilerek ihracat gerçekleştirileceği ve yatırımcı dostu bu modelin, istihdamı da arttıracağı vurgulanıyor.

Ekonomide sıkıntılar yaşadığımız bu günlerde üretime yönelik yapılan ya da yapılması düşünülen tüm milli ve yerli hamleleri destekliyoruz. Türkiye'nin muasır medeniyetler arasında yer alması güçlü bir ekonomi ile gerçekleşecektir. Milli ve yerli bir politika ile tüketim toplumundan hızla üretim toplumuna yönelmeliyiz. Böylece yenilikçi, inovatif ve sürdürülebilir düşünce anlayışı ile gelecek nesillere güçlü bir Türkiye bırakabiliriz.

TÜRK SİNEMASI İYİ YOLDA...

Son yıllarda ülkemizde Türk Filmlerinin yabancı filmlere oranla daha fazla izlediğini gözlemliyorum. Sinema sektörü iyiye gidiyor kaliteli yapımlar izleyiciyi beyaz perdeye çekiyor. Sinemanın sosyolojik ve ekonomik etkisini düşündüğümüzde ülkem adına sevindirici bir durum olduğunu söyleyebilirim. Salı akşamı sinemada " ÇİÇERO "  isimli Türk filmini izleme fırsatım oldu. Senaryosu, oyuncu kadrosu ve güçlü prodüksiyonuyla yine iyi bir sinema filmi ortaya çıkmış. 
Film yüzyılın casusu olarak tarih kayıtlarına geçen Elyesa Bazna ( 28 Temmuz 1904 Kosova Priştine doğumlu Arnavut asıllı Türk vatandaşı ) hikayesini anlatıyor. ÇİÇERO 1918 yılında Sırpların Priştine'yi işgali sonrasında İstanbul'a göç eden, askerlik hizmetini Çankaya köşkünde Atatürk'ün yanında yapan İlyas Bazna'nın gerçek yaşamından senaryolaştırılmış. İkinci dünya savaşı sırasında Hitlerin Almanya'sı ve Churchill'in Britanyası'nın Türkiye'yi savaşa sokmak ve kendi taraflarında yer almasını istemeleri, İlyas Bazna'nın Atatürk'ün yanında çalıştığı dönemde bu gizli görevi alması ve bu durumu engellemek için konsolosluklar arasında yaptığı casusluk beyaz perdeye yansıyor. 
Ayrıca savaş döneminde Hitler Almanya'sının sakat ve Dawn Sendromlu çocuklara yönelik tavrı diktatörlüğün ulaştığı son noktayı gözler önüne seriyor. Yahudilerin fırınlarda yakılarak sabun yapıldığını tarih kitaplarında okumuştum ancak özürlü çocukların ailelerinden alınarak toplama kampında işkence edilerek öldürüldüğü bilgisini bu filmde öğrenmiş oldum. Cahiliye döneminde kız çocukları diri diri toprağa gömülüyordu. 20.yüzyıl dünyasında ırkçılığın ulaştığı son nokta cahiliye dönemine geri dönüşün sembolüydü. Alman ırkı o kadar üstündür ki sakat ve özürlü çocuk dünyaya getiremez eğer getirirse sonu ölüm olur.
Yönetmenliğini Serdar Akar'ın yaptığı Erdal Beşikoğlu ve Burcu Biricik'in başrollerini paylaştığı filmin yapımcılığını Türkiye'de izlenme rekoru kıran Ayla ve Müslüm filmlerinin de yapımcısı olan Mustafa Uslu üstlenmiş. Mustafa Uslu'nun Mart'ta vizyona girecek " Turkısh Ice Cream " isimli sinema filminin fragmanını da izleme fırsatımız oldu. Baharda iddialı bir Türk filmi daha izleyiciyi beyaz perdeye çekecek gibi görünüyor. Hadi bakalım hayırlısı Türk sineması için sevindirici gelişmeler bunlar.