Yeni adli yıl başladı.

Hukukun temel sorunları üç beş gösterişli cümle ile geçiştirildi ve yine rafa kaldırıldı.

En büyük sorun vatandaşın, mahkemelere güveninin kalmamasıdır.

Mahkemeler hızlı ve adil şekilde çalışsalar bile (maalesef mümkün olmuyor) vatandaşa güven vermiyor.

Mahkemelerin iş yoğunluğu haddinden fazla…

Hâkim, savcı ve personel eksikliği de eklenince, davalar bitmiyor…

Davaların daha hızlı sonuçlanması için 2012 yılında getirilen ön inceleme, süreci daha da uzatıyor. Zaten uzun olan yargı sürecine bir de ön inceleme aşaması eklenerek iş iyice çıkmaza girdi.

En basit veraset (mirasçılık belgesi) davaları bile 3-4 ay sürüyor. Alt tarafı, miras paylarını gösteren tek sayfalık bir yazı için bazı hâkimler duruşma yapmaya başladı…

Aynı gün, bilemediniz bir hafta içinde kararın yazılıp verilmesi gerekirken, aylarca sürüyor.

Düşünün, noterler bile anında veriyor…

İşler o noktaya vardı ki, mahkemeler sorunları çözmek yerine çözümsüzlük üretiyor.

İş yoğunluğu olmasına rağmen gerçekten işini çok iyi yapan hâkimler var…

Dosyayı iyi incelemiş, konuya hakim ve uzatmadan kararı veriyor…

Duruşmaya giriyorsunuz, bazı hâkimler dava konusunu bile bilmiyor… Duruşma sırasında dosyayı inceliyor, gelen giden belgelere bakıyor.

Haliyle duruşma uzadıkça uzuyor… Sabah onda olan duruşma öğleden sonraya kalıyor…

Bazı hâkimlerin duruşmadan duruşmaya dosyaya bakma adeti olduğu için eksik olan belgelerden, gelmeyen cevaplardan duruşmada haberi oluyor…

Ortalama üç ile altı ay arası duruşma günü verildiği için aradaki süre boşa geçiyor…

Mahkemelerdeki iş yoğunluğu bir yana, asıl sorunlardan biri de gerekli gereksiz duruşma yapılıyor olmasıdır…

Duruşmalarda tarafların uzun uzun derdini anlatma imkânı, iş yoğunluğu sebebiyle mümkün olmuyor… En fazla birkaç cümle konuşulabiliyor. Uygulama böyle olunca duruşma yapmak sadece yargılama sürecini uzatıyor.

Davanın başında bütün yazışmalar tamamlanır, tanık dinlenecekse ayrıca duruşma yapılır. Bütün aşamalar bittikten sonra gerekli olursa son bir duruşma ile dava bitirilir… Bazı davalar duruşmasız, bazıları da bir, bilemedin en fazla iki duruşmada karar verilir. Karar yazılıp tarafların adresine gönderilir.

En azından vatandaşlar mahkeme kapılarında sürünmekten kurtulur.

Duruşmada kaybedecekleri zamanı hâkimler, dosya incelemeye ayırırlarsa davaların daha kısa sürede biteceği kesindir…

Adalet gecikmezse işe yarar… Geciken adalet, zulüm getirir…

*****

Sultan Fatih’in kolu kesile…

Fatih Sultan Mehmet bir cami yaptırıyordu. Bu caminin mimarı işinin ehli olan bir Rum'du. Mabet yapılırken kullanılacak mermer sütunları konusunda Rum mimar ile Sultan Fatih arasında bir anlaşmazlık çıktı.

Rum mimar, bu sütunları yaparken mimariye uygun olması gerekçesi ile Fatih'in dediği şekilde değil de, kendi düşüncesi doğrultusunda yaptı.

Bunu gören Fatih öfkelendi. Caminin estetiğini bozmak için böyle yaptığını düşünerek Rum mimarin elini kestirdi.

Eli kesilen Rum mimar, Sultan Fatih'ten davacı olmak için kadı Hızır Çelebi'ye gider.

Hızır Çelebi, Rum mimarı dinledikten sonra işi bilen bir heyetten bu meseleyi araştırmalarını istedi. İnceleme sonucunda tespit edildi ki; Rum mimar, caminin estetiği bozulsun da kötü gözüksün diye değil, gerçekten de mimariye uygun olsun diye öyle inşa etmiş.

Anlaşıldı ki Fatih haksız. İstanbul ile birlikte nice ülkeleri fetheden, çağ açıp çağ kapayan Sultan Fatih, sanık sandalyesinde yargılanır...

Hüküm verildi... Kısasa kısas yapılacak. Rum mimarın elini kestiren Fatih'in de eli kesilecekti.

Rum mimar kararı duyunca şaşkınlıktan neredeyse dilini yutacaktı. Kendisi gibi sıradan bir Rum mimar, İslâm memleketinde, Müslümanların padişahı karşısında mahkemede haklı bulunmuştu.

Peki, bu karara acaba Sultan Fatih, ne diyecekti? Kendisi ile beraber Kadı da gümbürtüye mi gidecekti?

Fatih büyük bir teslimiyette hükme razı oldu ve “şeriatın kestiği parmak acımaz” diyerek cezaya boyun eğdi.

Bu arada Fatih, Kadı’ya dönüp kılıcını göstererek şöyle dedi:

- Ey Kadı! Şayet ben Padişahım diye korkup haksız olduğum halde lehime hüküm verseydin, vallahi şu kılıçla başını uçururdum!

Kadı Hızır Çelebi de hemen yanı başındaki asılı olan topuzu göstererek:

- Sultanım! Şayet sen de Padişahlığını öne sürüp bu İslâm mahkemesine saygısızlık etseydin, vallahi şu topuzla müdahale edecektim!

Bu durumu gören Rum mimar adeta kendini kaybetmiş, yerlere kapanmış, hıçkırıklarla, gözyaşlarıyla ağlayarak der ki:

- Hepiniz şahit olun ki, ben davamdan vazgeçiyorum ve bu adalet anlayışı karşısında Müslüman oluyorum...

*****

TEBESSÜM

Mevzuat

Avukata “Bir daha dünyaya gelirsen hangi işi yapmak istersin?” diye sorarlar…

“İmamlık” cevabını verir…

Nedenini sormuşlar:

- Mevzuat hep aynı, hiç değişmiyor.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Yasaların uygulaması, onların yapılmasından daha zordur.

Jefferson