Bugün ve yarın gecelerden söz edeceğim. Yeni kuşak, Hamiyet Yüceses'i hatırlamasa da Zeki Müren'i hatırlar sanırım. O ünlü  şarkıdaki "geceleeeer!" kelimesini ne kadar çok uzattıklarını.  Evet "Zulmetle ayrılık bestesi yapan" sizi düşünceye salan, ruhunuzda titreyen son nuru kapan, neş'enizi, ümidinizi çalan gecelerin uzunluğunu, bitmezliğini, bu nakarat kelime anlatır gibiyiydi.

"Geceleeer, geceleeeer, geceleeeeer! Ah geceler"

Bu günler en uzun gecelerin yaşandığı günlerdir. 21 Aralık günü eskilerin deyimi ile "gün dönecek" artık birer ikişer dakika aralıklarla günler uzamaya, geceler kısalmaya başlayacak.

Kim bilir, Türkan İldeniz böyle bir gecede mi yazdı şiirini:

"gecedir

durdum ortasında hüznün

yağmur mermi gibi iniyor sabrıma

bu dar havadan bıktım artık

yoluma mayın ekerek giden Aralık

yatmış pusuya

Ocak sapa kaldı

yamacından geçtim şubatın da  ...."

Kuşku yok ki gecenin türlü türlü halleri, türlü türlü türlü dilleri var.  İç dünyası var, dış dünyası var. Önce Attilâ İlhan'dan bir dış dünya görüntüsü verip içimize dönelim ve gece boyu çıkmayalım:

"tut ki gecedir / karanlık sıvaşır ellerine camlardan  / birden kırmızıya döner  / trafik ışıkları  / kükürtlü dumanlar yükselir  / korkuya batmış  / camkırığı adamlardan  / tehlikeye büyür sakalları

tut ki gecedir  / ihbarlar birer sansar  / bir telefondan bir telefona atlar  / yeraltı örgütleri tetik üstünde / .........."

Necip Fazıl Kısakürek'in Geceye Şiir'leri var.  Birinci şiirde diyor ki:

"Geceler çekmeyin benimçin hüzün,

Gelin siz, ruhumu tenimden süzün;

Bırakın nâşımı yerde gündüzün,

Gölgemi alın da kaçın geceler!"

Söz ve müziği Kayahan'a ait olan şarkıyı Nilüfer söylüyor: "Geceler katran karası geceler / ellerim tütün kokar gecelerde / geceler olmaz olası geceler  / açılır yelkenleri yalnızlığın..." Geceler sigaranın tadı bile başka oluyor diye yazmış şairler. Sokak lambalarına bile şiir söyleyenler olmuş, aya, yıldızlara, doğacak güne söylemişler. Gündüzlerden çok gecelere şiirler yazılmış. Şarkılar bestelenmiş. Gecelerin bütün yönleri didik didik dizelere, notalara dökülmüş.

Birisi diyor ki: "Gece bence gündüzden daha güzel olduğu kesin! Çünkü çok fazla pisliği gizliyor! Belki pisliklerin yuvası ama, en azından yerdeki bir çöpü görmüyorsun! Hadi bunları boşver! Onun verdiği huzuru hiçbir şeye değişmem!"

Çıkınız sokağa ve önünüze gelene gecenin ne olduğunu sorunuz. Kimi, güneşin arkasını döndüğü zamandan, kimi pisi pisilerden, kimi maskelerin dolaba kaldırıldığı andan söz edecek daha neler neler söyleyecekler: "Gece karanlıktır. Gece dingindir. Gece bütün renkleri içinde barındırır. Gece insanın hüzünlenip kendini dinleyerek farklı alemlere gittiği zaman dilimidir. Gece sessizlik ve karanlığın bileşkesidir. Gece bilinçaltıdır. Gece sokaklar köpeklerindir. Gece hayatın birçok farklı yüzünü görebileceğiniz, uyku yüzünden boşa harcadığınız izlenimi veren, günün en güzel ortamıdır."

Gece mi getirir insanın aklına en olmadık düşünceleri, yoksa insan geceye mi yükler suçu. Bunu geceleri mışıl mışıl uyuyanlar  bilmez. Peki kim bilir?

Behçet Aysan  uyuyamamasının nedenini Sevda'nın hayaline bağlıyor ve diyor ki:

"Ben Sevda`nın oturduğu sokakta oturuyorum.

Geceler hiç bitmiyor,ben hiç uyumuyorum.

Gecenin efkarı iniyor perde perde..

Sevda`nın hayali vuruyor arada bir içime."

Cahit Sıtkı Tarancı'nın şiirinde uykusuzluğun mazereti yoktur. Belli ki bu bir hastalıktır. Diyor ki: "Her gece mi bu uykusuzluk! / Hele saatin tıkırtısı!  / Ya karasinek düşünceler!  / Çıldıracağım bu gidişle;  / Yatak değil sanki cehennem. .."  Uykusuz gecelerin hastalığına  "insomnia" diyorlar. Yetişkin bireylerin yaklaşık yüzde 40'ına geceleri zindan ediyormuş. Uzmanlar, "İnsomnia"ya bağlı olarak hasta uykudan dinlenmemiş kalkar, yorgundur, çalışma kapasitesi azalmış, mutsuz ve depresiftir. Kişinin günlük yaşantısında da değişiklikler fark edilir. Hastalık süresince uyku saatlerinde düzensizlik, ani gece uyanmaları, uyandıktan sonra tekrar dalmada güçlük ve sabah çok erken saatlerde uyanma gibi belirtiler ile kendini gösterir." diyorlar. Konuya yarın devam edelim mi?