Elbette bir gün Gaziantep’in kurtuluş öyküsünü yazacağım.  O yazı da şüphesiz ki, “Kara imiş şu Antep'in yazısı / Meleşmiyor koyun ilen kuzusu / Ana baba bacı kardaş acısı / Nerde benim sarı güllü bağlarım / Antep diye hazin hazin ağlarım” sözleri ile başlayan Antep savunmasını anlatan bu uzun hava da yar alacak Bugün Antep övmesi türküsünün sözlerini aktaracağım: . 

“Ta ezelden taşkındır

Sellerin Antep senin

Aşıkları müjdeler

Yellerin Antep senin

Kumruların ötüşür

Yanar yürek tutuşur

Bahar gelir kokuşur

Güllerin Antep senin

Bey dili hep yaslıdır

O yar benle küslüdür

Goncalarla süslüdür

Yolların Antep senin”

Bayram değil, seyran değil, Enişten beni niye öptü, diye bir deyim var. Antep nereden çıktı. Kültür Bakanlığı Portalı’nda gezinirken, gözüme Gaziantep kalesine ilişkin bir efsane takıldı. Onu sizlerle paylaşmadan edemedim. Bu paylaşımı yapmadan bir konunun düzeltilmesini istemeliyim. Burada “Şahin Bey”den söz edilirken, niteliğine “masal” olarak yazılmış. Masal bu olmasa gerek. Şahin Bey’in kemiklerini sızlatmayalım.

Gelelim efsaneye:

Halk arasında kalenin yapılışı ile ilgili anlatılan bir efsaneye göre; kale çok zengin bir kadın tarafından yaptırılıyormuş. Sokağa çıktığı bir gün cenaze taşıyan bir kalabalık görmüş ve hizmetçisine “nedir bu?” diye sormuş. Hizmetçisi, “ Gün gelir insanlar ölür ve ölülerini de böyle taşıyarak toprağa gömerler. Taşıdıkları tabutta dün bizim kadar canlı bir insanın ölüsü var…” demiş. Zengin kadın hemen yaşadığı yere dönerek kalenin inşaatını durdurmuş. Bunu yaparken de ustalara “ Bırakın kale yarım kalsın, ben hiç ölümü düşünmezdim…” demiş. Doğruluk derecesi bilinmeyen bir efsane, ancak bununla da sınırlı değil.

Gaziantep, dünyanın hala yaşam sürülen en eski kentlerinden biri.. Geçmişten günümüze uzanan birçok tarihi eserin ve anıtsal yapının da beşiği olmuş.. Bunlardan biri de hala tüm gizemi ve güzelliğiyle dimdik ayakta duran Gaziantep Kalesi.

Gaziantep Kalesinin kimler tarafından ya da ne zaman yapıldığı bilinmese de, üzerinde bulunduğu höyüğün geçmişi günümüzden yaklaşık 6 bin yıl kadar önceye, yani kalkolitik döneme kadar uzanmakta.. Şehrin merkezinde Alleben deresinin güneyinde, 30 m yükseklikteki höyük üzerinde yer alan kalenin, yapılan arkeolojik çalışmalar sayesinde Roma döneminde ve M.S. II – IV. yüzyıllarda gözetleme kulesi olarak inşa edildiği, zamanla da genişletildiği belirlenmiş. Gaziantep kalesi, bugünkü şeklini Bizans İmparatoru Justinyanus döneminde yani VI. Yüzyılda kazanmış. Yine bu dönemde kalenin güney kısmı kemerli ve tonozlu galerilerin oluşturduğu temel yapılarıyla donatılmış.

Kale zamanla genişlemiş, çapı 100 metreye, çevresi de dairesel bir şekil alarak 1200 metreye ulaşmış. Evliya Çelebi’nin Seyahatname‘sinde kalenin 32 kulesi olduğu belirtilse de günümüze bunlardan sadece 12 adedi ulaşabilmiş. Gaziantep kalesinin çevresinde 30 metre eninde ve 10 metre derinliğinde bir hendek bulunuyor. Kaleye ulaşımı bir köprü ile sağlıyor. Bizans döneminden sonra, kale dönem dönem elden geçirilmiş. Kitabelerden birinde Mısır Sultanı Kayıtbay’ın 1481’de tadilat yaptırdığı, 1557 yılında da Kanuni Sultan Süleyman tarafından da kale köprüsünün iki yanındaki kulelerin yeniden inşa ettirildiği görülüyor. Kalenin ismi ile ilgili de anlatılan bir efsaneye göre kaleyi bölgenin sahibesi olan bir kız yaptırmaktaymış. Ancak masrafları karşılayabilmek için bir süre sonra çok değerli bir taşı olan yüzüğünü satmış ve kalenin yapımında kullanmış. Bunun için de kaleye “Yüzük Kalesi” ( Kala-i Füsus ) adı verilmiş.

Gaziantep Kalesi’ne ilişkin bu bilgilerden sonra birkaç Gaziantep atasözü ve deyimi ile yazımı bitireyim:

Çirkin bürünür güzel görünür

Acından garnı gurlar, başında nergis parlar

Dağ dayısı davşan emmisi

Eşeğine gücü yetmez kürtününü döver

Ne ölü görmüş ağlamış ne düğün görmüş oynamış

Şalvarı yok uçkuru üç batman

Akraba akrabayı atmış yar başında tutmuş

Çirkin bürünür güzel görünür

El eli yur elde döner yüzü yur

Beleş olsun da, deve depiği olsun.

Yemeni ile yürüdüm de, haphapla kaçmam mı kaldı?