Tam 5 yıldır Show TV'de haber sunan başarılı spiker Pınar Erbaş'la gazeteciliği konuştuk. "Doğru zamanda, doğru yerde olmak çok önemli" diyen Erbaş en fazla çocuklara dair haberlere üzüldüğünü söylüyor.

Kadın Kadına köşemde bu hafta spiker Pınar Erbaş var. Show Tv ana haber bülteninin hafta sonu bültenini 2013 yılından beri sunan Erbaş'ın eğitim hayatının tamamı Galatasaray'da geçmiş. İnglizce ve Fransızca dillerine de hakim olan Erbaş, mesleğe ilk adımını üniversite sıralarında Habertürk'te yaşam konulu röportajlar yaparak atmış. O zamanlardan sonra, meslekte hızla yükselmeye başlayan Erbaş, "Doğru zamanda, doğru yerde olmak çok önemli" diyor. Haber bülteninin başarısını ekip arkadaşlarına atfeden Erbaş, bu başarı hepimize ait diyerek, muhteşem bir ekibe sahip olduğunu da ekliyor.

- Türkiye'nin en çok izlenen Show Tv ana haber bülteninde siz varsınız? Bu başarınızı neye borçluyuz?

"Öncelikle şahane ve profesyonel bir ekiple birlikte çalışıyoruz. Hepsi canla başla işlerini yapıyor, tüm ekip arkadaşlarıma kefilim. Ekrandaki başarı da hepimize aittir, bir kişinin bunu tek başına omuzlaması doğru olmaz. Eğer ekip iyi değilse, ortaya konan haber iyi değilse, kim sizi neden izlesin ki? Bizimki yoku var eden bir ekip, her zaman derim, harika bir ekiple çalışıyorum ve bu da bize başarıyı getiriyor."

- Mesleğe ilk adımınızı da Habertürk'te attınız ve sonraki süreçte buradan hiç ayrılmadınız. Burası sizin için çok özel olmalı. Gazetecilikten televizyonculuğa geçiş hikayenizi de dinleyebilir miyiz?

"Evet, Galatasaray Üniversitesi'nde okurken ilk senemde Habertürk'e stajyer olarak girdim ve 2 yıla yakın stajyerlik yaptım. Hafta sonu eklerinde 5 yıl yaşam konulu röportajlar yaptım. Sonrasında Show Tv'den böyle bir teklif aldığımda 26 yaşındaydım. Meslek büyüklerim ve kurumum bana inandı ve kendimi ana haber koltuğunda buldum, bu benim için büyük bir şanstı. Kamerayı da ben ilk kez orada gördüm ve benim için ilk televizyonculuk deneyimim de orada oldu."

- Peki, sonra neler oldu?

"26 yaşındasınız, gençsiniz, heyecanlısınız. Üzerimde çok büyük sorumluluk vardı ve onun içini doldurmak oldukça zordu. Her yayın benim için bir meydan okumaydı ve ben her zaman elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım."

ELEŞTİRİLERE KULAK TIKAMALI

- Eleştirilerden korkmadınız mı?

"İşte tam o noktada bir seçim yapmanız gerekiyor, ya insanların dediklerine takılacaksınız ya da kulaklarınızı tıkayıp bildiğiniz yolda elinizden geleni yapacaksınız. Ben ikincisini seçtim."

- Spikerlik çocukluk hayaliniz miydi?

"Habercilik benim hayalimdi ama annem çocukluğumdan beri bana spikerliği yakıştırırdı. Annelerin duası kabul olurmuş.  Benim kafamda ise televizyon yoktu, ana çizgim her zaman haberci olmaktı. Benim için haberde olduğum sürece kamera önü veya arkası fark etmiyor."

- Günümüzde haber spikerliği mesleğin zirvesi sayılıyor. Siz zirvede olduğunuzu düşünüyor musunuz?

"Hayır, zirvede olduğumu hiçbir zaman düşünmedim. Benim için haber sunmak zirve değil. Şahane bir haber buluyorsunuz ama birkaç ay sonra başka bir şahane haber bulmalısınız. Bunun sonu yok, bir zirve yok. Bu işin en saygı duyulması gereken, haberciliği ayakta tutan titri muhabirlik aslında. Bu soru onlar için daha yanıtlanabilir bir soru. Bizim meslekte, bugüne kadar ne yaptığınız değil en son ne yaptığınız önemlidir çünkü insanların akıllarına öyle kazınırsınız. O kadar dinamik bir işin içindeyiz ki "Ben zirvedeyim" demek inanın çok komik olur."

- Bizlere bir haber gününüzü anlatır mısınız? Gün nasıl geçiyor?

"Gün, sabah 10:00'da editör toplantısıyla başlıyor. Önce yurttan ve ajanslardan gelen haberleri tarıyoruz, dış haberlere bakıyoruz. Muhabir arkadaşlar haber önerilerini sunuyorlar, kabul edilenler dışarı dağılıyorlar, haber akışı tamamlandıktan sonra haberler yazılmaya başlanıyor, editleniyor, montajlanıyor. Sonra da muhabir arkadaşlar dışardan dönüyor. Öğle saatlerinde bir toplantı daha oluyor. Gün kendi hızında akarken yayın saati geliyor, hazırlanıp çıkıyorum. Dinlendiğim saat ise canlı yayın oluyor, inanın öncesi daha zor."

CANLI YAYIN HEYECANIM YOK

- Ekranda heyecanlı olduğunuzu belli etmiyorsunuz, bunu nasıl başarıyorsunuz?

"Ben ekran karşısına ilk çıktığım günden beri heyecanlanmıyorum, işime karşı elbette bir heyecanım var ama televizyona çıkma heyecanım yok. Bunu da şuna bağlıyorum, ben hiçbir zaman televizyonda olayım, herkes beni izlesin diye bir kaygı duymadım. Bu da yayına daha sakin çıkmamı sağlıyor. Ancak canlı yayının bir adrenali olduğunu söylemek istiyorum. Başım ağrısa, hasta da olsam yayına çıkınca yüksek dozda adrenalin sargıladığınız için iyileşiyorsunuz, bu mucize gibi bir şey. Haber sunmak bana çok iyi geliyor."

- Üzücü haberlerden sonra kendinizi nasıl toparlıyorsunuz?

"O videoların ham hallerini sabah toplantılarında gördüğüm için zaten ilk şoku orada atlatmış oluyorum. Kötü olaylara alışıyor musunuz dersen, hayır. Sadece içselleştirmeden empati kurmayı öğreniyorsunuz ama asla alışmıyorsunuz."
Çocuk istismarları kırmızı çizgim

- En zor yayınınız hangisiydi?

"Çocuklara dair her haberde üzülüyorum, özellikle çocuk istismarı kırmızı çizgim. Hayatınıza bir şekilde devam ediyorsunuz ama o görüntüler hafızanızdan kolay kolay silinmiyor."

- Mesleğin geleceğine dair, neler söylemek istersiniz? Yazılı basının biteceği öngörülüyor, siz de bu düşünceye katılıyor musunuz?

"Ben üniversiteye başladığım yıllarda da herkes eyvah yazılı basın bitecek diye telaşlanıyordu. Belki yazılı basın başka bir şeye evrilebilir ama biteceğini zannetmiyorum. Sosyal medya gazeteciliğin yerini alır diyorlar, haberlerin yayınlanmadan önce mutlaka bir süzgeçten geçirilmesi gerektiğine inanıyorum. Geçirilmediği zaman asparagas bilgilerin nelere mal olduğunu görüyoruz çünkü. Ben de yazılı basın bitecek diyenlere öncelikle bir sakin olmalarını öneriyorum."

- Gazeteci olmak isteyenlere neler tavsiye edersiniz?

"Öncelikle kolaylıklar diliyorum bir de yeni gelen arkadaşlarımız staj yapmayı bir külfet olarak görüyorlar, bu doğru değil. Çünkü, bizim işimizde teori çok önemli de olsa pratik yaparak mesleğe hakim olabiliyoruz. Kendilerini sürekli geliştirsinler, bunun için de emek harcamak gerekiyor. Ayrıca, bu mesleğin maddi manevi külfetini de çekeceklerini bilerek bu sektöre girsinler. Zaman içinde başarısızlar öğütülüyor, geriye iyiler kalıyor.  Bir de en önemlisi vicdanlarını rafa kaldırmasınlar, her zaman vicdanlarının sesini dinlesinler."

DEĞİŞMEYEN GÜNDEM

- Ülkemizin kanayan yarası, kadına yönelik şiddete dair neler söylemek istersiniz?

"Eğer o gün akışta kadına şiddet haberi yoksa, kendimi şanslı hissediyorum. Türkiye'nin değişmeyen gündemi kadına yönelik şiddet, artık bu durum kırmızı alarm veriyor. Çözüm için de cezaların caydırıcı olması gerekiyor. Bir de son zamanlarda ya benimsin ya kara toprağın algısı ortaya çıktı, kadınlara boşandıktan sonra ikinci bir şans verilmiyor. Kadın, hayatına bir şekilde devam ediyor ama erkek hayatına tek başına devam etmeyi başaramadığı için şiddete başvuruyor. Bu durumu çözmek zaman alacak evet ama beklemeyecek tahammülümüz kalmadı. Bir an önce ülkemizin bu sorununun çözülmesi temennisiyle."