Geçen hafta sizlere futbol nostalji köşesi hazırlamıştım. Sizlerden aldığım olumlu görüşler üzerine bu hafta devamını yazmaya karar verdim. Geçtiğimiz hafta 1986 Dünya Kupasından 1996 Avrupa Futbol Şampiyonası’na uzanan bir nostalji kuşağıyla sizlerle buluşmuştum. Bu hafta 1998 Dünya Kupasından 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası’na uzanan kişisel arşivimi sizlerle paylaşacağım.

Futbola ilgisi olan herkesin bilebileceği, hatırlayacağı maçları size kişisel hafızama not ettiğim bilgilerle aktaracağım. Haydi o zaman 1998 yılından 2008 yılına zaman yolculuğumuz başlasın.

1998 Dünya Kupasına Fransa ev sahipliği yapmıştı. Turnuvayı 12 Temmuz 1998’de oynanan final maçında Brezilya’yı 3-0 yenen ev sahibi Fransa kazanmıştı. FİFA tarafından turnuvanın en iyi oyuncusu Brezilyalı Ronaldo seçilirken, turnuvanın gol kralı Hırvat golcü Davor Suker olmuştu.

1998 Dünya Kupası geçmiş organizasyonlarda olduğu gibi birçok yeni yıldızı dünya futbol sahnesine çıkarmıştı. 1998 Dünya Kupası denilince hepinizin aklına haklı olarak Zinedin Zidane geliyor. Özellikle final maçında gösterdiği performans ile Brezilya’yı deviren isim olmuştu.

Ancak ben yukarı da söylediğim üzere kişisel arşivimden bu köşeyi hazırladığım için kendi yıldızlarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Benim kişisel hafızam Zinedin Zidane’in dışında bu turnuvada 3 yıldıza odaklanıyor. Turnuvanın sürpriz takımı Hırvatistan’ın golcüsü Davor Suker, Fransa’nın iki genç yıldızı Thierry Henry ve David Trezeguet.

Davor Suker bu turnuvada oynadığı 7 maçta 6 gol atarak gol kralı olmuştu. Hırvatistan Dünya Kupası tarihinde en büyük başarısını yakalayarak dünya üçüncüsü olmuştu. Turnuva sonrası çıkan FIFA 98 bilgisayar oyununda Davor Suker stili gol atmak bir ayrıcalık olmuştu.

Thierry Henry ve David Trezequet ise turnuvaya damga vuran genç yıldızlardı. Turnuva sonrasında Henry Monoco’dan Premier League ekibi Arsenal’a transfer olmuş, Trezequet ise İtalyan devi Juventus’un formasını sırtına geçirmişti. 2000 senesi UEFA Kupası finalinde Arsenal’in en önemli yıldızı olarak Galatasaray’a rakip olan Henry’in uzatma dakikalarında vurduğu kafa vuruşunu 1994 Dünya Kupası yıldızı Cladio Taffarel’in muhteşem kurtarışı hala hafızalarımda yerini koruyor.

2000 Avrupa Futbol Şampiyonası Türk Futbolunun şahlanış yılına denk geldi. 17 Mayıs 2000’de Galatasaray Danimarka’nın başkenti Kopenhag Parken Stadyumunda Kupayı kaldırmış. Ardından A Milli Futbol Takımımız 2000 Avrupa Futbol Şampiyonasına katılmıştı. Hollanda ve Belçika’nın ortaklaşa düzenlediği turnuvanın şampiyonu 1998 Dünya Kupasını da kazanan Fransa olmuştu. Turnuvanın en iyi oyuncusu Zinadine Zidane seçilirken, Thierry Henry ve Trezequet yine turnuvaya damga vuran muhteşem ikili olarak benim kişisel arşivime girmişti.

2000 Avrupa Futbol Şampiyonası Türk futbolunun şahlanışını devam ettiren bir turnuva olmuştu. İlk maçında yıldızlar topluluğu İtalya karşında güzel futbol oynanmasına rağmen Filippo Inzaghi'nin penaltısı maçın sonucunu ilan etmişti. 2-1 mağlup olmamıza rağmen gelecek için umutlarımız yeşermişti. İsveç ile oynanan ikinci maçta gol sesi çıkmamış umutlar ev sahibi Belçika maçına kalmıştı. Grubun son maçı olan Belçika karşısında maç 0-0 devam ederken, Alpay'ın gelişigüzel vuruşunu takip eden Hakan Şükür basketbolculara taş çıkaracak kadar zıplayıp kaleci Filip De Wilde'nin ellerinin üstünden ağları bulmuştu. A Milli Takımımız bu golle havasını bulmuş Hakan Şükür ile bir gol daha bularak ev sahibi Belçika’yı kupanın dışına iterek tarihinde ilk kez çeyrek finale yükselmeyi başarmıştı.

Çeyrek finalde rakip Figo’lu, Nuno Gomez’li yıldızlar topluluğu Portekiz'di. Karşılaşmayı Portekiz Nuno Gomes'in golleriyle 2-0 kazanırken, Euro 96’nın fair play ödüllü futbolcusu Alpay bu sefer yapacağını yapmış; 29. dakikada Fernando Couto’ya attığı yumruk ile takımını sahada 10 kişi bırakmıştı. İlk yarının sonunda geriye düşen ay-yıldızlılar, Arif Erdem'in ayağından bir de penaltı kaçırınca sonuç kaçınılmaz olmuştu.

2002 Dünya Kupası kişisel arşivimde farklı bir yere sahip. Bu turnuvayı vatani görevimi yapmak üzere gittiğim Kayseri İl Jandarma Alay Komutanlığında takip ettim. 285. Kısa dönem Jandarma er olarak görev yaptığım Kayseri’de askeri gazinoda, çarşı izinlerinde muhteşem heyecanlar yaşadık. A Milli Takımımızın başarısı kışlada bizlere moral olmuştu. Tarkan’ın bir oluruz yolunda şarkısı eşliğinde Türk bayrağıyla Kayseri sokaklarını inlettiğimiz günler hafızamda canlandı tüylerim diken diken oldu.

Güney Kore ve Japonya’nın ortaklaşa düzenlediği 2002 Dünya Kupasını finalde Almanya’yı Ronaldo’nun golleriyle 2-0 yenen Brezilya kazandı. Ronaldo 8 golle turnuvada gol kralı olurken, 4 asistle Alman Michael Ballack turnuvanın asist kralı oluyordu. Türkiye grubun ilk maçında muhteşem bir futbol sergilemiş, Hasan Şaş’ın golüyle 1-0 öne geçmesine rağmen hakemin yanlı tutumunun da etkisiyle karşılaşmadan 2-1 mağlup ayrılmıştı. Gruptaki ikinci maçımızda Kosta Rika karşısında İnter’in genç yıldızı Emre Belözoğlu’nun golüyle 1-0 öne geçmemize rağmen bitime 4 dakika kala Winston Parks’ın golüne engel olamayan A Milli Futbol Takımımız sahadan 1-1 beraberlikle ayrılmıştı. Grubun son maçında Çin Halk Cumhuriyetini Hasan Şaş, Bülent Korkmaz ve Ümit Davala’nın attığı gollerle 3-0 yenerek gruptan çıkmayı başarmıştık.

İkinci turda Japonya ile karşılaştık. Dazlak saçları ile turnuvaya damga vuran Ümit Davala, Ergün Penbe’nin korner atışına vurduğu muhteşem kafa ile bizi çeyrek finale taşıyordu. Çeyrek finalde rakibimiz Senegal olmuştu, İlhan Mansız’ın altın golünde çarşı iznindeydim. Maç sonunda Sivas caddesinde elimde Türk bayrağı ile tur atmış kışlaya giriş saatime dakikalar kala nizamiyeye son anda yetişebilmiştim.

Yarı final maçını alayda komutanlarımızla birlikte izledik, turnuvaya 8 golle damga vuran Ronaldo attığı golle bizi muhteşem bir rüyadan uyandırmıştı. Yarı finalde Brezilya’ya 1-0 yenilmiş, tarihimizde ilk defa Dünya Kupasında üçüncülük maçına çıkıyorduk.

Rakibimiz turnuvanın bir diğer ev sahibi olan Güney Koreydi. Maça, henüz 1. dakikada turnuvanın en erken golüne imza atan Hakan Şükür ile 1-0 önde başladık. Turnuva sonrasında Trabzonspor forması giyecek Lee Yong’un muhteşem frikik golüyle maç 1-1’e gelmesine rağmen. Çeyrek finalde Senagal’i altın vuruşuyla yıkan İlhan Mansız’ın 12. ve 32. dakikalarda attığı iki golle 3-1 öne geçtik. 90+3’te Güney Kore Chong Gug’un ayağından bir gol daha kazansa da karşılaşmadan 3-2 galip ayrılarak dünya üçüncüsü unvanını almayı başardık.

2002 Dünya Kupası Türk futbolunun zirveye çıktığı yıl olarak tarihe geçti. Turnuvadan sonra birçok futbolcumuz Avrupa’nın ünlü kulüplerine transfer oldular. Turnuvanın sürpriz golcüsü İlhan Mansız Japonya’ya giderken, Teknik Direktörümüz Şenol Güneş bir diğer ev sahibi Güney Kore ligine gidiyordu.

2004 Avrupa Futbol Şampiyonası Portekiz’de düzenlendi. Organizasyon tarihinde ilk kez açılış ve final maçları aynı takımlar arasında oynandı. Turnuvanın hatırda kalan özelliği neredeyse hiç şans verilmeyen Yunanistan'ın favorilerin formsuzluğundan da yararlanarak oynadığı savunma futboluna rağmen şampiyon olmasıdır. Alman Otto Rehhagel’in öğrencileri aynı savunma taktiğiyle oynayıp finalde ev sahibi Portekiz'i 1-0'la geçmiş tarihinde ilk defa Avrupa Şampiyonluğuna ulaşmıştı. Turnuvanın en iyi oyuncusu Yunan futbolcu Theodoros Zagorakis seçilirken, attığı 5 golle Çek futbolcu Milan Baros gol kralı olmuştu.

2006 senesinde İstanbul Gazetesi’nde köşe yazarlığına henüz başlamıştım. Almanya’nın ev sahipliğinde düzenlenen 2006 Dünya Futbol Şampiyonası’nı İstanbul Gazetesi adına takip etmiş, izlenimlerimi bu köşede sizlerle paylaşmıştım. Bu nedenle 2006 Dünya Kupasının da benim hafızamda özel bir yeri var diyebilirim.

2006 Dünya Kupasını finalde normal süresi 1-1 biten maçta, penaltı atışları sonucunda Fransa’yı 5-3 yenen İtalya kaldırmıştı. Ev sahibi Almanya ise Joachim Löw önderliğinde turnuvada iyi performans göstermesine rağmen dünya üçüncüsü olabilmiştir. Turnuvanın en iyi oyuncusu Zinedine Zidane seçilirken, gol krallığı tacını 5 golle Alman Miroslav Klose başına takmıştı.

2006 Dünya Kupasına A Milli Futbol Takımımız olaylı plaf-off maçları sonunda elenerek katılamamıştı. Fatih Terim’in başındaki Türkiye, İsviçre’de oynanan play-off ilk maçını 2-0 kaybetmişti. Bu maçta İsviçre’li futbolcuların tahrikleri, hakemin yanlı kararları ortamı germiş sahada ve tribünlerde istenmeyen olaylar yaşanmıştı.

Bu maçın gerginliğiyle Kadıköy Şükrü Saraçoğlu Stadyumunda rövanş maçına çıkan A Milli Futbol Takımımız karşılaşmayı 4-2 kazanmasına rağmen 2006 Dünya Kupasına katılamamıştı. Bu rövanş maçını stadyumda takip etmiştim. Maç öncesi A Milli Futbol Takımımız milli marşımızı okurken, Alpay Özalan’ın yüz ifadesi ve gırtlağı yırtılacak şekilde marşı okuması maça çok motive olduğunu gösteriyordu. Ancak ilk maçın gerginliğinden kaynaklanan bu yüksek motivasyon ters tepmiş, yapılan basit hatalarla Dünya Kupasına veda etmiştik. Maç sonunda da gerginlik devam etmiş futbolcularımız ve teknik heyetimizin karıştığı saha içi olayları nedeniyle Türkiye Futbol Federasyonuna ağır bir ceza kesilmişti.

Bu kısa dipnot bilgisinden sonra turnuvaya geri dönelim. Finalde Kupa İtalya kaptanı Fabio Cannavaro’nun ellerinde havaya kaldırılırken, Fransız yıldız Zinedine Zidane hem kupaya hem de milli takıma trajik bir şekilde veda ediyordu. Kupa finalinin uzatma dakikalarında İtaltan Marco Materazzi, Fransız yıldız Zinedine Zidane'ın kız kardeşine küfür etmiş, Zidane da bu önemli karşılaşmada sinirlerine hakim olamayıp Materazzi'ye kafa atmıştı. Bu olay 2006 Dünya Kupasına damga vuran olay olarak kayıtlara geçmişti.

2008 Avrupa Futbol Şampiyonası Türk Milli Takımının 6 sene aradan sonra Fatih Terim önderliğinde yeniden geri dönüşüne sahne oluyordu. Bu geri dönüş turnuvaya da sirayet etmiş, Türkiye muhteşem performansıyla turnuvaya damga vurmuştu. A Milli Futbol Takımımız 2002 Dünya Kupasından sonra katıldığı uluslararası ilk turnuva olan Euro 2008’de yarı finale kadar çıkma başarışını göstermişti.

Avusturya ve İsviçre’nin ev sahipliğinde yapılan bu büyük turnuvayı finalde Fernando Torres’in ayağından kazandığı golle Almanya’yı 1-0 yenen İspanya kazanmıştı. Turnuvanın en iyi oyuncusu İspanyol futbolcu Barcelona’lı Xavi olurken, 4 golle David Villa gol kralı olmuştu.

Türkiye Portekiz, Çek Cumhuriyeti ve ev sahibi İsviçre ile aynı grupta yer aldı. İlk maçta Portekiz’e 2-0 mağlup olan milli takımımız, ikinci maçında yağmurlu bir havada, ağır zeminde oynanan maçta ev sahibi İsviçre’yi Semih Şentürk ve Arda Turan’ın müthiş golleriyle 2-1 yenerek ümidini son maça bırakmıştı. A Millilerimiz bu neticeyle 2006 Dünya Kupası Elemeleri Play-off maçlarının rövanşını da almıştı. Çek Cumhuriyeti ile yapılan son maçta muhteşem dönüş yapan A Milliler 2-0 geriye düşmesine rağmen Arda Turan ile ümitlenmiş, sonrasında Nihat Kahveci ile 2 gol daha bularak Çek Cumhuriyetine hiç unutamayacağı bir şok yaşatmıştı.

Çeyrek Finalde rakibimiz turnuvanın favorilerinden Slaven Bilic’in takımı Hırvatistan olmuştu. Karşılaşmanın normal süresinde iki tarafta gole ulaşamamış maç uzatmalara gitmişti. Uzatma dakikaları da bitiyordu, maç artık penaltılara kaldı derken, Hırvatistan Klasnic ile şok bir gol buldu. Dakika 119’u gösterirken, Hırvatistan atağında ceza sahasının içerisinde topla buluşan Modric topu aut çizgisine doğru taşıdı. Rüştü kalesini terk edip Modric’in orta yapmasını engellemeye çalışırken, Modric topu boşta olan Klasnice ortaladı ve Hırvat futbolcu kafayla topu ağlarımıza gönderdi.

Bu gol sonrası ülke olarak resmen yıkılmıştık. Slaven Bilic sahaya girip çılgınca sevinmişti. Ancak Bilic’in sevinci sadece 1 dakika sürdü. Euro 2008’e veda etmeye saniyeler kala sahneye sürpriz golcü Semih çıktı. 120. dakikada attığı muhteşem golle maçı penaltılara taşıdı. Slaven Bilic bu kez sahada sinir krizi geçiriyordu, hakeme doğru koşarak maç bitmişti diye saatini gösterse de itirazlar bir şeyi değiştirmedi. Bu muhteşem maçın neticesini penaltı atışları belirleyecekti. Hırvatistan’da, Rakitic, Modric ve Petric gibi teknik oyuncular penaltı atışlarını gole çeviremedi. Rüştü 118. dakikada yaptığı kritik hatayı telafi ederek kalesinde devleşti. Penaltı atışları sonucunda Hırvatistan’ı 3-1 ile geçerek Euro 2008’de adımızı yarı finale yazdırdık.

Yarı finalde Almanya karşısına çıkacaktık, kadromuzda ciddi eksikler vardı.  Ancak turnuva boyunca gösterdiğimiz üstün performans, muhteşem geri dönüşler futbolcularımıza özgüven getirmişti, finale çıkacağımıza inanıyorduk. 22. dakikada Uğur Boral ile 1-0 öne de geçtik. Ancak Almanya 26. dakikada Schweinsteiger ile eşitliği sağladı devre arasına 1-1 eşitlik ile gidildi. Karşılaşmanın ikinci yarısının 79. dakikasında Klose ile Almanya 2-1 öne geçti. Artık buraya kadar dediğimiz bir anda Sabri Philp Lahm’ın sağından atıp solundan geçerek topu yerden ceza sahasına gönderdiğinde nöbetçi golcü Semih Şentürk her zamanki yerindeydi.

86. dakikada Semih’in golüyle bir geri dönüş daha yapıyor maçı 2-2’ye taşımayı başarıyorduk. Bu geri dönüş bizi umutlandırmış maç artık uzatmalara gidecek diye beklerken, Kazım Kazım çok acemice bir hata yaptı. Topu taç çizgisinin önünde kapan Philip Lahm ceza sahasına topla birlikte hızlıca girerek golü yaptı. Ne olduğunu anlayamadık bile her şey bir anda oldu, hayallerimiz yıkıldı. Karşılaşma Almanya’nın 3-2 üstünlüğünde sona erdi. Euro 2008 Avrupa Futbol Şampiyonasına Yarı Finalde veda ettik ancak 1990’da gönüllerin şampiyonu olan Kamerun gibi EURO 2008’in gönüllerdeki şampiyonu Türkiye olmuştu. Turnuva sonrasında kalbine yenik düşen Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Hasan Doğan hayatını kaybetti. Bu üzücü olay sonrasında A Milli Futbol Takımımızın Riva’da bulunan kamp ve eğitim merkezine Hasan Doğan’ın ismi verildi. Bu vesileyle TFF Başkanı Hasan Doğan’a Allahtan rahmet diliyorum.

Evet bu haftalık bu kadar bir sonraki nostalji kuşağında görüşmek dileğiyle kalın sağlıcakla…