Türkiye'deki seküler, laik, sol ve liberal kesimin, her gördüğü takkeliyi, başörtülüyü, mütedeyyin ve muhafazakâr insanı "siyasal İslâm'ın militanı" gören kafasını da açacak bir yazı bu. Öncelikle şu bilgiyi vereyim: ABD merkezli "dünya krallığı" için IŞİD sahadaki miadını doldurdu ve Suriye ile Irak'ta emekli edilecek. Örgüt küçülecek, sahadan çekilip tamamen yeraltına inecek ama zaman zaman kafasını çıkarıp çok ses getirici bireysel eylemlerle varlığını sürdürecek. Elbette İslâmi makyajını güçlendirip tüm dünyada İslamofobiyi diri tutacak şekilde... IŞİD'in "çakma" halifesi Ebubekir El Bağdadi'nin öldürüldüğüne dair haberler, bunun en belirgin işareti. El Kaide de, Usame Bin Laden'in öldürülmesinin (!) ardından benzer bir sürece girmişti. Dönemsel örgütlerdir bunlar ve "bu canavar olduğu sürece bu savaş sürecek, bize de ihtiyacınız hep olacak" diyen dinamikler sayesinde yaşarlar. Bu iddiamıza itiraz edenler olursa, ayrıca nedenlerini ve nasıllarını anlatacak bilgilere de sahibiz.

El Kaide'yi, Afganistan'da Rus işgaline karşı direniş için ABD'nin kurduğunu hepimiz hatırlıyoruz değil mi? Bu bir projeydi ve işe yarayınca geliştirilerek yaygınlaştırıldı, Ortadoğu'da da devreye sokuldu. ABD açısından hiç kimse "işe yaramadı" diyemez. İşte bu "işlevsellik", işgal altındaki Irak'ta ve yeni açılan Suriye cephesinde ihtiyaç duyulan IŞİD'i doğurdu. ABD'nin "özel işkence hapishanesi"nden sağ çıkmayı başaran Ebubekir El Bağdadi liderliğinde... Irak'ın işgalinde Şii ve Kürt gruplarıyla sıkı işbirliğine giren, Saddam'ın günahlarının faturasını Sünni halka kesen uygulamalar da, en verimli sahayı oluşturdu IŞİD'e. Ortadoğu'da onlarca ülkenin sınırlarını değiştirme hedefiyle "Büyük Ortadoğu Projesi"ni yürürlüğe koyan ABD için gerekli tüm zemini ve gerekçeleri de hazırladı bu örgüt. "İngiliz anahtarı" gibi bir işlev üstlendi...

* * *

Suriye'de iç savaşın şartlarını olgunlaştırıp, cini şişeden çıkaran kapağı açtıktan bir süre sonra Beyaz Saray'da şok bir rapor ulaştı. Raporu yazan 2012'den itibaren 2 yıl süreyle ABD Askeri İstihbarat Ajansı'nı (DİA) yöneten "kuşağının en parlak istihbarat subayı" General Michael T.Flynn kaleme almıştı. DİA ile birlikte ABD istihbarat örgütlerinin yöntemini sorgulayan Flynn'e göre, sofistike casusluk aygıtlarının sistematik bir şekilde kullanılması, artık insan kaynaklı istihbaratın niteliğiyle eşdeğerli sonuçlar sağlamıyordu. ABD'nin alışkanlıklarının tersine, ülkenin ve müttefik ülkelerin diğer istihbarat örgütleriyle işbirliği ve bilgi alışverişine geçilmesini öneriyordu Flynn.

Afganistan'da El Kaide dahil, 15 yıla yakın süre üzerinde yoğunlaştığı "cihatçılıkla" ilgili de farklı görüşler vardı General Flynn'in Beyaz Saray'a sunduğu raporda. 

Cihatçıların, Kur'anı anması ve Kur'an dili kullanmasına karşı dinle ilgisinin olmadığı sonucuna varan Flynn, "O yalnızca bir siyasi ideolojidir" diyor ve ardından sadece Müslüman halkın bir bölümünden destek alabildiklerini, bunu da İslâmi motif sayesinde başardıklarını vurguluyordu.

Bu kadarla kalmadı tabii...

Michael Flynn ve Clinton-Obama ikilisinin arasını açan çatışma, Levant bölgesindeki "cihadist" örgütlerle ilgili gizli bir notun 2012 yılı Ağustos ayında yayınlanmasıyla patlak verdi. Belgenin gizliliği kaldırılan bölümünde Flynn, "cihatçı"ların Suriye ve Irak arasında at üstünde yaşayan kabile halkları tarafından desteklendikleri gözleminde bulunuyordu. Flynn, bu durumun (birlikte hareket etmeleri halinde) Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye'nin stratejik çıkarlarına uygun sonuçlar doğuracağını da not ediyordu. Belgenin ortaya çıkmasının ardından Flynn, "Bu belgeyi, Obama yönetiminin IŞİD'in kuruluşuna verdiği desteğe karşı çıkmayı denemek için" yazdığını anlatmıştı. Bu görüş kafalarına yatınca Suudi Arabistan, Katar, Türkiye ittifakını, Vahhabi çetesinin Trump'a teslim olması sayesinde bozmayı başardılar.

* * * 

General Flynn, koltuğunu kaybetti ve sonrasında Trump'a yaklaşmaya başladı. 16 istihbarat örgütünü yeniden yapılandırma iddiasıyla oturduğu Ulusal Güvenlik Danışmanlığı koltuğu, yine bu istihbarat örgütlerinin operasyonuyla altından hızla çekildi. Şimdi, ABD yargısına "Ruslar'la gizli ilişkileri" olduğu iddiasının hesabı vermeye çalışıyor Flynn.  Kurtuluşu ise Beyaz Saray'ın istenilen belgeler için "göndermiyorum" demesine bağlı... 

Bu kadarla sınırlı değil tabii, ABD-cihadist işbirliği. ABD Merkez Komutanlığı (CentCom)'da görevli 50 analistin hazırladığı "cihatçılarla" ilgili bir raporun üsleri tarafından değiştirildiği ortaya çıktı. 50 analist, tam aksini yazmasına karşın, raporlar "Cihatçıların tehlikeli olmadıklarına ve Şam yönetimini devireceklerine inandırmak" üzere değiştirilmişti. Bu konuyla ilgili olarak, biri ordu içerisinde, diğeri ise Kongrede iki ayrı soruşturma açıldı.

The Guardian, skandalın ardından analizlerden sorumlu General Steven Grove ve yardımcısı Gregory Ryckman'ın personel arasında terör estirdiğini yazdı. The Daily Beast ise, Irak analizlerinden sorumlu Gregory Hooker'in İngiltere'ye sürüldüğünü, Albay William Rizzio'nun cezalandırılarak Suriye analizlerinden sorumlu işinden el çektirildi. 

ABD Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper'e göre, General Grove raporları değiştirmesi için emir almış ve bunu yerine getirmişti. 29 Eylül 2015'te ABD Senatosu Silahlı Kuvvetler Komisyonu önünde yaptığı açıklamalar dikkate alındığında, talimatın kim tarafından verildiği ortaya çıkmıyor ama Beyaz Saray'dan geldiği kesin...

Bu olay, Defense Intelligence Agency Direktörü General Michael T. Flynn'in 7 Ağustos 2014'te istifasıyla kamuoyu gündemine geldi. Flynn, Beyaz Saray'ı IŞİD'i desteklememesi yönünde ikna etmek için boş yere girişimde bulunmuştu.
Peki tüm bunları neden yazıyorum: İngilizce kısaltmasıyla ISIS, Türkiye ve Arap dünyasındaki adıyla DAEŞ, en yaygın adıyla IŞİD'i, dünya krallığı ABD gizli servislerine kurdurdu. Şimdi faturayı yancılarına kesmeye çalışıyor. IŞİD'in sahadan çekilip, "stratejik zamanlarda" dünyanın çeşitli noktalarında eylem yapan bir örgüt haline getirilmesi sonrasını planlamaya çalışıyor dünya krallığı. Müslüman Kardeşler'i de bu yüzden köşeye sıkıştırıyorlar. Ama bu konuda hâlâ kafaları karışık. 
Neden mi? Bir başka yazıda onu da anlatacağız elbette. Verecekleri karar, Türkiye'yi de yakından ilgilendiriyor çünkü.