Eğer üst üste olmasaydı, İstanbul'un değişik ilçelerinde çöken duvarlar ve atlattığımız tehlikeler dikkat çekmeyecekti. Bir haftada dört ayrı olay yaşadık ve hepsinden de kıl payıyla kurtulduk. "Kurtulduk" diyorum, çünkü bu çökmelerin üçü facia yaşatabilecek türden ciddi olaylardı. Çöken istinat duvarlarını son günlerde yağan yağmurlara bağlıyor yetkililer. Hiç kimse, tekniğine uygun yapılmayan inşaatları sorgulamıyor nedense. Olayın yaşandığı ilçeye bakılıyor önce. Belediye başkanının partisine göre hüküm verileceği için böyle bir çarpık mantıkla değerlendiriliyor olay. Yaşadıklarımız bize gösteriyor ki; Allah'a emanet bir hayat yaşıyoruz. Tamam, kadere iman ediyoruz ama ihmalden, umursamazlıktan ve hatta suistimale göz yummaktan kaynaklanan felaketi de kader sayamayız. 

Hatırlatalım bazı olayları:

Tarih 27 Ekim 2017. Esenyurt'ta belediyeye ait otopark, pazar ve eğitim binası inşaatının temel kazısında toprak kayması yaşanıyor. İncirtepe Mahallesi'ndeki toprak kayması nedeniyle yolun hemen kıyısında bulunan 12 evde hasar oluştu, evler boşaltıldı. Bu evlerde oturanlar geçici olarak otellere yönlendirildi. Daha sonra fikri takip haberciliğin gereği bu evlerde yaşayanların akıbetini araştırdık. Evleri hasarlı olanlardan bazıları, akrabalarının yanlarına yerleşmiş. Hali vakti yerinde olanlar başka bir eve kiraya çıkmış. Ama çoğunluğu, hasarlı evlerinde yaşamaya devam ediyor. Yarın bu binalardan bir veya birkaçı çöktüğünde "kader" mi diyeceğiz "fıtrat" mı?

Sözkonusu inşaat, belediyeye ait. Kendi inşaatında gerekli tüm tedbirleri alamayan bir belediyenin, her köşesinde yükselen diğer inşaatları ne kadar sağlıklı denetlediğine inanabiliriz ki? Peki ne oldu o çökmeden sonra? Kime hesap soruldu, binalardaki hasar kime fatura edildi? Belli değil. Öğrenemezsiniz, çünkü belediyelerde sizin sorunuza cevap verecek kişiye ulaşmanız mümkün değildir. Basın danışmanını aşamazsınız ve sorularınızı böyle ortalığa doğru atar cevap beklersiniz...
Yakın tarihte meydana gelen çökme olaylarından biri de Kağıthane'de yaşandı. Belediyenin yaptığı bir çocuk parkının istinat duvarı, yola doğru çöktü ve park halindeki araçların üzerine devrildi. O anda yoldan geçen ve araçların içerisinde kimse bulunmadığı için kaza ucuz atlatıldı. Bu parkı da, duvarı da yapan-yaptıran belediye. Projeye göre mi yapıldı, hangi hesap yanlış yapıldığı için çöktü o duvar bilen yok. Soran da yok, açıklayan da yok. 

* * * 

Gelelim son günlerdeki çökmelere ve "es geçilen" ihmallere. 
Beyoğlu Sütlüce'de çöken istinat duvarı ve ardından yerle bir olan 4 katlı bina hafızalardaki yerini koruyor. Bitişiğinde yapılan otel inşaatının temel kazısı nedeniyle istinat duvarı çöküyor önce ve binanın altındaki toprağın bir bölümü boşalıyor. Bir köşesi boşa çıkan bina, birkaç saat sonra yerle bir oluyor.
İlçedeki tüm inşaatları denetlemekle, kaçak olanları yıkmakla görevli Belediye Başkanı olay yerinde ve gayet rahat konuşuyor: Bu bina ruhsatsız ve tamamen kaçak... İtiraf gibi bir açıklama. İlçenin göbeğinde, emlak rantının yabana atılamayacak kadar yüksek olduğu bir bölgede "kaçak" inşaat yapılıyor ve belediye başkanı da bu binanın içerisinde oturulmasına göz yumuyor. 

Peki; o çökme gece yaşansa ve temeli dahi olmayan, toprağın üzerine kondurulmuş o bina bir anda yerle bir olsaydı ne olurdu? Kaç kişi ölürdü veya yaralanırdı? "Allah korudu" diyelim, tevekkül edelim ama geçiştirmeyelim...
İlçesindeki kaçak inşaatları yıkmadığı için görevden alınan belediye başkanları varken, Beyoğlu'ndaki bu "göz göre göre ihmal"i görmezden mi gelelim? Peki bunun gibi ilçe genelinde "beton tabut" olmaya aday kaç bina var biliyor muyuz? Belediye Başkanı dahi bilmiyordur, biz nereden bilelim değil mi?

* * *

Ya Sancaktepe'deki ve Ümraniye'deki çökmeler...
Sancaktepe'deki çöken istinat duvarı bir okula ait. Hemen altından her gün onlarca vatandaşın evine gidip geldiği bir yol var. Okulun bahçesi de, aynı zamanda çocukların oyun alanı. Şükürler olsun ki, sağanak yağmur sebebiyle ne okulun bahçesinde çocuklar var, ne de yoldan geçen...
Olayın ardından Belediye Başkanı İsmail Erden şu açıklamayı yaptı:
"Maalesef tabii afetlerde bunlar oluyor. Hepsi Allah'tan. Biz şükrediyoruz ki herhangi bir can kaybı yok."

Çöken duvarın enkazına bakınca, parçalanan zeminin betonunu inceleyince öyle doğal afet değil, insani sebepler çıkıyor karşımıza.  "Duvarın yapımında bir ihmal söz konusu mu?" sorusuna Erdem, "Okulumuz 10-12 yıl önce yapılmış. İstinat duvarı da okulla beraber yapıldı. Herhangi bir ihmal söz konusu değil. Buna benzer afetler dünyanın her yerinde oluyor" cevabını veriyor.
Bir istinat duvarının, mühendislik açısından nasıl yapılacağı ve ne kadar yük taşıyacağı daha fakültenin birinci sınıfında öğretiliyor halbuki...

Beyoğlu'nda, Sancaktepe'de, Ümraniye'de facianın eşiğinden döndük. Ölen ya da yaralanan olmadığı için herkes ucuz atlattı bu olayları. Kaçak inşaata göz yuman, bir duvara 10-12 yıl ömür biçen, kendi inşaatının temelindeki çökmeyi "kazaya ve kadere iman"la izah etmeye kalkan Belediye Başkanları da...
Şu soruya vereceğiniz cevap, insalığınızı da ortaya koyacak: Bu çökmeler CHP'li bir belediye başkanının yönettiği ilçede yaşansaydı ne diyecektiniz?