Bugün Filistin sorunu halen çözülememiş ise bunun en büyük nedeni Amerika'nın İsrail'e olan sonsuz desteğidir.

Bir önemli nokta da, Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri ve Mısır gibi Arapların çoğu zaman İsrail'in yanında yer almaları da bu sorununun çözümünde büyük engel oluşturuyor.  

Beyaz Saray'ın İsrail'e verdiği bu destek, Filistin meselesinin gün geçtikçe daha da içinden çıkılmaz bir duruma dönmesine ve Ortadoğu, dolayısıyla da dünya barışının bir türlü sağlanamamasına neden oluyor.  

"Ortadoğu'nun şımarık çocuğu" olarak gösterilen ve Filistinlilerden zorla alınan topraklar üzerine kurulan İsrail'in en büyük destekçilerinin başında ABD geliyor. Washington yönetimi, maddi ve askeri yardımlarının yanı sıra Birleşmiş Milletlerde (BM) İsrail'in koruyucu kalkanı gibi davranarak Ortadoğu barışını sekteye uğratan en önemli konulardan Filistin meselesinin çözümüne engel oluyor.

Beyaz Saray'daki başkanlar, yıllar içinde değişse de ülkedeki güçlü Yahudi lobisi sayesinde ABD'nin İsrail politikasında kayda değer bir değişiklik gözlenmiyor. 

Dikkat edilecek olursa Amerika'nın başına kim geçerse geçsin "Bizim için hiçbir müttefikimiz İsrail kadar değerli değildir" açıklamasını yapıyor.

Başta İsrail'in yasa dışı Yahudi yerleşim birimleri politikası olmak üzere Filistinlilerin topraklarından sürülmesi ve her geçen gün İsrail işgalinin artması gibi konularda Washington yönetimi Tel Aviv'e bazen açıktan bazen de gizliden destek veriyor.

ABD Başkanı Trump, zorla ele geçirilen Filistin toprakları üzerinde 1948'de kurulan İsrail'i ilk tanıyan lider olarak tarihe geçti. Böylece, İsrail'i tanıyan ilk ülke ABD oldu.  ABD'nin bu adımı, Ortadoğu'daki barış sürecini ateşe atan ve onlarca yıldır çözüme kavuşturulamayan Filistin meselesinin başlamasına neden oldu.

ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray'daki koltuğuna oturduktan sonra Filistin meselesinde attığı adımlar, işgali devam ettirmesi konusunda İsrail'i daha da cesaretlendirdi. Özellikle de Amerika'nın Büyükelçiliğini Kudüs'e taşıması bu desteği daha da güçlendirdi.

Şimdi de geçmişe kısaca bir göz atalım:

İsrail'in bağımsızlık ilanından kısa süre sonra Mısır, Suriye, Ürdün ve Lübnan, İsrail'e karşı savaş ilan etti.

Ancak savaş sonrası kazanan taraf İsrail, Filistin topraklarının bir kısmını işgal etti. Bu savaşın ardından İsrail, 5 Haziran 1967'de de Mısır'a saldırdı. Daha sonra Suriye ve Ürdün'ün de katıldığı ve Altı Gün Savaşı olarak bilinen bu savaşa hazırlıksız yakalanan Arap ülkeleri hezimete uğradı.

Savaşı kazanan İsrail, Sina Yarımadası, Golan Tepeleri'nin yanı sıra Doğu Kudüs ve Batı Şeria'yı işgal ederek Filistin topraklarında iki devletli çözüm olasılığının ortadan kalkmasına giden yolu başlatmış oldu. Ayrıca Golan Tepeleri'nin işgal edilmesi, İsrail ile Suriye arasındaki düşmanlığı daha da pekiştirdi. İsrail, işgal ettiği Mısır toprağı Sina Yarımadası'ndan 1979'da imzalanan Camp David Barış Antlaşması'yla çekildi.

Washington yönetimi, yaptığı finansal ve askeri yardımların yanı sıra BM'de elindeki veto kartını kullanarak İsrail'in Filistin'deki işgalini daha da pekiştiriyor ve her fırsatta Tel Aviv'in hamiliğini üstleniyor. BM'de bugüne kadar veto kartına 80'den fazla başvuran Washington yönetiminin, bu vetoların yarısından çoğunu İsrail'i korumak için kullanması dikkati çekiyor.

BM'nin tarafsızlığından şüphe etmek ve bu kuruluşun tamamen Amerika tarafından yönetilmekte olduğunu da unutmamak gerekiyor.

ABD'nin bu tutumu, İsrail'in Filistin üzerindeki işgalinin güçlenmesine yol açtığı gibi Tel Aviv'in uluslararası baskı altına alınmasına da engel oluyor.

Trump, ilk olarak Aralık 2017'de Kudüs'ü "İsrail'in başkenti" olarak tanıdıklarını açıklayarak, Tel Aviv'deki ABD büyükelçiliğinin Kudüs'e taşınmasına onay verdi.

14 Mayıs 2018'de ABD'nin Kudüs'teki elçilik açılışı için Amerikalı ve İsrailli yetkililerin katılımıyla görkemli bir tören düzenlenirken, aynı zamanda abluka altındaki Gazze Şeridi sınırında kararı protesto eden 60 Filistinli, İsrail askerleri tarafından şehit edildi.

İsrail hem Gazze'de, hem Filistin topraklarında, istediği gibi at koşturabiliyor. Yapılan insani yardımları bile engelliyor. Çocuk,kadın,yaşlı demeden vurmaya ve öldürmeye devam ediyor.

Filistin sorununun bu koşullar altında çözümü mümkün değil. Amerika'nın ve peşinden koşan Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin tutumları bu sorunun daha da kronikleşmesine neden olacaktır.