Ramazan ayında aşırı dindar (!) medyamız bu yıl da bu geleneği bozmadı!
Gazetelerde Ramazan sayfası olduğu gibi her televizyonun artık bir hocası var...
Gerçekten iyi niyetle bu işi yapanları tenzih ederim.

Hiç kimse insanlığa üç kuruşluk faydamız olsun diye düşünmüyor, herkesin tek derdi izlenme oranı, moda deyimle reyting...
Bunun için de medyatik hocalara astronomik rakamlar ödeniyor...
İzlenme oranı uğruna yapılanları görmezden gelsek bile hocaların on binlerce lirayı cebine indirip televizyonlarda fetva vermesi ne kadar dinimize uygun...
Toplamışlar kalabalığı... Kimisi Sultanahmet meydanından, kimisi Eyüp'ten, kimisi Boğazın sularına karşı program yapıyor. 
Sultanahmet ve Eyüp gibi umuma açık ve özellikle Ramazan'da halkımızın yoğun ilgi gösterdiği yerlerin bir iki televizyona tahsis edilmesi hangi mantıkla açıklanır?

En üzücü tarafı ise sadece izlenme oranı artsın diye, canlı yayında abuk sabuk sorular soruluyor, sorduruluyor.
Yüz yıldır çözüme kavuşturulamayan sakız orucu bozar mı gibi çok derin (!) sorular yanında...
Canlı yayında, "Lezbiyenim, ne yapmalıyım?" diye soruluyor.
Anormal sorulara hocaların verdikleri bir o kadar anormal cevapları tartışmak bile gereksiz...
Programa katılanların ve soru soranların hepsi Müslüman...
Dini bütün insanlar...

Kimisi gerçekten hocalarla, kafa yapmak için soru soruyor...
Bu mübarek günde, dini konularda dalga geçmek, kafa yapmak insanlığa sığar mı?
Bir kısmı ise gerçekten bilmediği için soruyor...
Bir Müslüman, farz olan, başka bir deyişle bilinmesi zorunlu olan temel ve basit bilgileri bile bilmiyorsa söylenecek söz kalmadı demektir.
Namaz, oruç tabii ki İslam'ın şartı ve Allah'ın kesin emri...
Düşünmek, araştırmak, okumak ve en önemlisi aklımızı kullanmak da Allah'ın kesin emri...
Kur'an-ı Kerim'de onlarca ayette Allah düşünmemizi, akletmemizi emrediyor...
Abuk sabuk sorularla dinimizi öğrenmeye kalkarsak...
Olmayacak fetvaları kendimize rehber edinirsek...
Aklımızı ne olduğu belirsiz kişilere emanet edersek...
Din de elden gider, iman da kalpten gider... 

*****

Vazgeçilmez insan!

Günün birinde bir doktora, gerginlik ve tedirginlikten şikâyetçi olan bir hasta gelir. Yapması gereken çok işinin bulunduğunu; fakat kendisinin rahatsız, işlerin ise beklemeye tahammülü olmadığını söyler.
Doktor, hastasına sorar:
- Sizin bu işlerinizi başka biri yapamaz mı? Yahut bir başkası size yardımcı olamaz mı?
- Onları yalnız ben yapabilirim. Bütün işler bana bakar.
- Sana bir reçete vereceğim. Bu reçeteyi aynen tatbik edersen kurtulursun.
Doktor, bir reçete yazıp hastasına verir.
Adam reçeteyi eline alıp baktığında, hayretler içinde kalır.
Reçetede; "Her gün en az 2 saat işi bırakıp yürüyüş yapacaksın ve haftanın yarım gününü bir mezarlıkta geçireceksin" diye yazıyor.
Hasta doktora sorar: "Yürüyüşü anladık ama neden mezarlık?"
Doktor cevap verir: "Oraya gidip mezarlara bakmanı istiyorum. Mezarlık, kendilerini vazgeçilmez sanan insanlarla doludur. Sen de onlar gibi mezarlığa gömülünce, kendinden başkasının yapmasına imkân olmadığını zannettiğin işlerin, başkaları tarafından da yapılmaya devam ettiğini göreceksin..."

***
TEBESSÜM

İş inada bindi

Abdest, namaz ve ibadetlerle arası iyi olmayan adamın biri, eş, dost ve çevrenin baskıları sonucu bir iftar sonrası namaza gitmeye karar verir. 
Namazdan sonra odun almaya gideceğinden yardım etmesi için oğlunu ve eşeğini de yanına alır.
Caminin önüne eşeğini bağlayıp, oğluyla birlikte camiye girer.
Camiye girerken, imam adamı görüp gülümser.
Namaz başlar, bir iki rekat ve selam derken namaz bir türlü bitmez. Sürdükçe sürer. 
Hoca selam verince adam oğluna dönerek; "Eşeği al eve git. Anana söyle, iş inada bindi. Sahurda eve gelemezsem merak etmesin" der.

*****
GÜNÜN SÖZÜ

Dünyada kusursuz iki insan vardır. Biri ölmüştür, ötekisi ise henüz doğmamıştır.
Çin atasözü