Önce Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Güvenlik Danışmanı Korgeneral H.R. McMaster geldi Ankara'ya. Afrin'e dönük askeri harekâtın ardından kırılma noktasına gelen Türk-Amerikan ilişkilerini onarmak için başlayan trafiğin ilk adımıydı bu. McMaster, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın'la bir görüşme yaptı.Görüşmeden nasıl bir sonuç çıktı bilmiyoruz. Daha doğrusu net değil. Kalın, Türkiye ile Amerika'nın uzun vadeli stratejik ortaklığının devam ettiğini söyledi. Ardından ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson geldi ve önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la "tercümansız" başbaşa 3 saati aşkın bir görüşme gerçekleştirdi. Tıpkı ABD Başkanı Donald Trump gibi "işadamı" olan ve "petrol" dünyasını iyi bilen Tillerson, Beştepe'de çizilen çerçevenin detaylarını Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile masaya yatırdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Tillerson arasındaki görüşmenin tek tanığı olan Çavuşoğlu, ortak basın toplantısında açıkça ABD'nin Türkiye'ye artık vaadde bulunmasının yeterli olmayacağını, güven verici adımlar atılması gerektiğini söyledi. Tillerson ise, NATO'da yer almanın bedelini en ağır şekilde Türkiye'nin ödediğinden başlayıp, "ne güzel günlerimiz olmuş birlikte" diye geçmişe özlemi dile getirdi.

Çok laf edildi önceki gün yapılan basın toplantısında. Hiç bir vatandaşın tamamını dinlemeyeceği, okumayacağı ve anlamaya çalışmayacağı kadar uzun bir soru-cevaplı mülakat yaşandı.

Konu, PKK'nın Suriye kolunun Afrin ve Menbiç'ten, Fırat'ın batısından çekilmesiydi.

Sonuç: Türkiye ile ABD, ilişkilerin normalleşmesi için yeni mekanizmaların oluşturulmasını kararlaştırdı. Bu "yeni mekanizma"lar Mart ayında bir araya gelerek detayları görüşecek ve sonuca varmaya çalışacak.

* * *

ABD'nin, Suriye PKK'sının Menbiç'ten çekilmesi konusunda ipe un serdiğini söyleyebiliriz. "Yeni mekanizmalar", "çalışma grupları", "koordinasyon ekipleri" falan filanla gelmedik mi zaten bugünlere?

Hemen hatırlatalım...

PKK'nın, Kandil üzerinden ardı ardına sınır karakollarına saldırdığı, onlarca şehidin peşi sıra geldiği dönemler. ABD, Irak'ı işgal etmiş, Barzanistan'ı Bağdat'a karşı "özerk"leştirmiş, PKK'ya ise "çelik kalkan" oluşturmuş. Türkiye'nin yıllarca Kuzey Irak'ta kurduğu "istihbarat ağı", Süleymaniye'de askerin başına çuval geçirilen operasyondan sonra dağıtılmış, onlarca "haber elemanı" yok edilmiş...

TSK, Kandil'e dönük kara harekatı başlatma kararı almış. Hatta Mehmetçik, bir kara kış günü sınırı geçerek Kandil'e doğru ilerlemeye başlamış. ABD, tıpkı bugün Afrin'de olduğu gibi feryat figan, Türk askerinin geri çekilmesi için bastırmaya başlamış...

Yine ikili görüşmeler, diplomasi trafiği, masa altı diplomasisi derken Kara Kuvvetleri birlikleri, Kandil yolculuğunu sonlandırarak kışlalarına geri döndü.
ABD, Ankara'ya "anlık istihbarat desteği" sözü vererek bir "koordinatörlük" kurulmasını önermişti.

* * *

Henüz Oslo cilveleşmesinin yaşanmadığı, "çözüm süreci" denilen "PKK'ya karşı üç maymun"u oynama döneminin hayal bile edilemediği günlerdi.

Türkiye ile ABD arasında "anlık istihbarat paylaşımı"nı da içeren "terörle mücadele koordinatörlüğü" kuruldu. Bir ABD'li General ile Türkiye'nin görevlendirdiği

Emekli Orgeneral Edip Başer "koordinatör" olarak görev yapacaktı...

Fazla detaya boğmadan sonucu söyleyelim. Koordinatörlük hiç bir işe yaramadı. ABD'den, hiç bir PKK eylemini önceden duyuran "istihbarat" gelmedi. Yine "yerel kaynaklar" kullanıldı istihbaratta ama "çift taraflı" çalışanlar yüzünden şehitler gelmeye devam etti.

PKK'nın ne uyuşturucu hattı kesilebildi, ne silah kaçakçılığı, ne insan kaçakçılığı ne de terör...

Türkiye'nin terörle mücadele tarihini gözden geçirince, sürekli olarak karşımıza ABD'nin ve Batı ülkelerinin verdiği tutulmayan sözler, bu sözlere itibar etmenin sonucunda verilen onlarca, yüzlerce şehit çıkar. Dile kolay, 35 yıla ulaşan bir tarih diliminden söz ediyoruz.

* * *

Türkiye ile ABD arasındaki sorunları çözmek için oluşturulacak mekanizmaların bir araya gelmesi için öngörülen en erken tarih Mart ayının ortaları. Devletler için 1 ay çok kısa gelebilir. Ama "savaş hali"ni yaşayan bir ülke için çok uzun bir süre. ABD, "hemen şimdi" demek yerine, Suriye PKK'sının varlığını "halının altına süpürme"yi tercih etti. 

Türkiye'nin Afrin harekatından geri adım atması mümkün değil. Bunu ABD'liler de, diğer ülkeler de çok iyi biliyor. Bundan 10 yıl önce Zap'a doğru yürüyen Mehmetçik'in geri dönmesi gibi bir süreci tekrar göğüsleyemez Türkiye.

Rex Tillerson'un açıklamalarını herkes farklı bir yerinden tutabilir. Ama en tehlikeli sözü, "O bölgelerde kim daha egemen olacak bunlara da karar vereceğiz" sözüydü. Vekalet savaşlarında ABD, Suriye PKK'sının "egemen" olduğu bir coğrafya tasarlamış. Bunu da Türkiye'ye kabul ettirmeye çalışıyor. 

Menbiç'ten PKK'nın çekilmesi karşılığı, Fırat'ın doğusundaki hakimiyetini kabul etmemiz isteniyor açıkça.

ABD, Türkiye'nin iyimserliğini bu zamana kadar en iyi şekilde sömürerek arzuladığı sonuçları elde etmeyi başarmıştı. Artık devran değişmeli ve politikalar "iyimserlik" üzerine değil, "gerçeklik" üzerine kurularak yürütülmeli.

Sorun sadece Menbiç değil. Uluslararası hukuka göre PKK olmasa da bizim Menbiç'te asker bulundurma hakkımız var. Bunu ABD de biliyor, Rusya da, Şam yönetimi de...