Yeşilçam'ın karakter oyuncularından Kadir Savun'un kızı Iraz Savun, "Sinemayı sevmek genlerimde var" diyor. Adını Fakir Baykurt'un Yılanların Öcü romanından alan Iraz Savun, sinema için "Bir aileden bir kurban yeter" diyor.

Kadın Kadına köşemde bu hafta İstanbul Üniversitesi akademisyenlerinden Iraz Savun var. Yeşilçam'ın karakter oyuncularından Kadir Savun'un kızı olan Iraz Savun, üniversitenin sevilen hocalarından birisi olarak biliniyor. Seramik ve ebru sanatları ile de yakından ilgilenen Savun, "Zaman çok yönlü olmayı gerektiriyor" diyor. 1982 yılında mezun olduğu İstanbul Üniversitesi'nde uzun yıllardır eğitimci olarak emek veren Savun'un aile danışmanlığı ve eğitim koçluğunun yanı sıra Tıp Tarihi ve Tıbbi Etik bölümlerinden de doktorası bulunuyor. Babasından dolayı sinemaya da büyük bir aşk duyduğunu anlatan Savun, "Sinemayı sevmek genlerimde var" diyor.

- İstanbul Üniversitesi'ne öğrenci olarak girdiğiniz 1982 yılından beri bu üniversiteden hiç kopmadınız. Önce öğrencilik sonrasında da akademisyen olarak bu sıralarda çok emek harcadığınızı biliyoruz. Eğitimci olmak hayaliniz miydi?

"Eğitimci olmayı her zaman düşledim. Lisede iken bir dönem aklımda gazeteci olmak vardı ancak ülke olarak çok zor günler geçirdiğimiz için bu meslekten vazgeçtim. Hayatın önüme çıkardığı fırsatları değerlendirerek akademisyenliğe yöneldim. Mesleğimi büyük bir tutku ile yapıyorum."

- Akademisyenliğinizin yanında tıp ile ilgili de pek çok eğitim aldınız. Günümüzde akademisyenlik çok yönlü olmayı gerektiriyor değil mi? 

"Elbette. Sadece akademisyenlik değil, günümüzde çoğu meslek için çok yönlü olma durumu geçerli. Akademisyenlik de çok yoğun ve canlı bir süreç."

- Almış olduğunuz eğitimleri de öğrenebilir miyiz?

"Psikoloji doktorası, öğrenci, eğitim ve yaşam koçluğunu California Santa Cruz Üniversitesi'nden aldım. Aydın Üniversitesi'nden Aile Danışmanlığı, Kocaeli Üniversitesi'nden Eğiticinin Eğitimini aldım. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden de Tıbbi Etik ve Tıp Tarihi bölümlerinde de ihtisasım bulunuyor."

YILANLARIN ÖCÜ'DEN HATIRA 

- Iraz ismi Türkiye'de pek de alışık olmadığımız bir isim. Anlamı nedir ve nereden geliyor?

"Iraz ismi kanaatkar anlamına geliyor. Babam ben doğmadan önce Yılanların Öcü filminde rol alıyor. Oradaki Iraz Ana karakterinden çok etkilenerek bana da bu ismi veriyor. Ancak ben anne ve babalara çocuklarına her zaman kolay anlaşılır bir isim koymalarını tavsiye ediyorum. Çünkü, ismimi yanlış söyleyenlerden tutun da Iraz bey diyenlere kadar çeşitli sorunlar yaşadığımı biliyorum."

- Babanız Türkiye'nin en önemli karakter oyuncularından birisiydi. Türk halkının gönlüne taht kurmuş ünlü bir ismin kızı olmak nasıl bir duygu? Ne gibi sorumlulukları bulunuyor?,

"Bu konu ile ilgili Andy Warhol'un çok sevdiğim bir sözü vardır. 'Bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak.' Bu söz gerçekten günümüz için çok doğru olsa da eski Türkiye için geçerli değildi. O dönemlerde yaşayan ünlü birisinin çocuğu olmak hem güzel hem de çok zor bir durum. Mesela, ben babamla İstiklal Caddesi'nde yürürken peşimizde yüzlerce kişinin de bizimle birlikte yürümeye çalıştığını, babamı bir kez olsun görmek için neler yaptıklarını hatırlıyorum. Gerçekten güzel günlerdi. Babamı kaybedeli çok uzun yıllar geçse de onun vefatını duyan insanlar bana, 'Ah babanızı ne çok severdik' diyorlar. Türk halkının gözündeki o yıkılmaz tahtı yaşamak muhteşem bir duygu."

BİR KURBAN YETER DEDİK 

- Çocukluğunuzda babanız ile bazı filmlerde rol almışsınız. Sinemaya yönelmeyi hiç düşündünüz mü?

"Evet, Dila Hanım'da ve TRT'de yayınlanan Atlar Obalar isimli filmlerde rol almıştım. Bazı filmlerde de kamera arkasında çalıştım. Sinemaya yönelme konusuna gelince de bir aileye bir kurban yeter dedik ve kendimi üniversiteye attım. (gülüyor)."

- Çocukluğunuza dair babanızla geçen anılarınızdan aklınızda kalanları bizlerle paylaşır mısınız?

"Yeşilçam zamanlarında her evde telefon bulunmazdı. Bizim evde de yoktu. Zil çalar ve set ekibinden birisi babama ertesi gün hangi filmde, nerede yer alması gerekiyor, rolü ne, hangi kıyafeti giyecek. Balıkçı mı olacak, mafya babası mı olacak şeklinde bilgiler olan bir davetiye getirirdi. O dönemler günümüzdeki gibi sponsor olayı yok, herkes kıyafetlerini kendisi hazırlıyordu. Babam da davetiyeyi anneme verir annem de modacı olduğu için babamın rolüne uygun kıyafet hazırlardı. Bazen iki çekim olurdu ve babam valizler dolusu eşya ile gezerdi. Benim için önemli başka bir anı da, babam eve gelen yapımcıları kırmamak için arka kapıdan kaçmasıdır."

- Geçtiğimiz yıllarda Psiko-Onkoloji isimli kanser hastaları için mücadele eden bir dernek kuruldu ve siz de bu derneğin kurucuları arasında yer aldınız. Dernek çalışmaları nasıl gidiyor?

"Evet, o dernekte güzel işlere imza atmaya devam ediyor. Ben çok aktif olamasam da manevi destek oluyorum. Dernekte, kanser hastaları hiçbir ücret almadan tedavi gördü. Kurulan telefon zinciri sayesinde hasta ve doktor arasındaki mesafeler kalktı. Hasta, dilediği zaman kafasına takılan her soruyu rahatlıkla doktorlarına sorabiliyor. Babamı da kanserden kaybettiğim için benim için oradaki her hasta çok değerli."
Belgesel projem de olacak

- Babanız için bir belgesel projesi çekmek istediğinizi öğrendik. Bu projenin içeriği hakkında bize bilgi verir misiniz?

"Bu aslında babamın bir projesi idi fakat tamamlanamadı. Projenin ismi, İstanbul'un Seslerle Uyanışı olacak. Bir martının kanat çırpmasından, korna ve satıcı seslerine kadar her ses projede işlenecek. Bununla ilgili fikir üretimlerimiz de devam ediyor."

ŞİDDETİN ÇÖZÜMÜ DUYARLI OLMAK 

- Ülkemizin kanayan yarası kadına yönelik şiddet hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?

"Ülkemizde ve dünyada kadına yönelik şiddet giderek artıyor. Bu konu ile ilgili ekonomik geliri yüksek ve eğitimli kişiler şiddet uygulamaz şeklinde yanlış bir algı var. Şiddet konusu, her ekonomik, sosyal ve eğitim düzeyinde kişinin başına gelebilir ya da şiddet uygulayabilir. Şiddetin çözümü ise toplumun her kesiminin duyarlı olmasından geçiyor. Bananeci bir anlayıştan vazgeçmek gerekiyor. Bu duyarlılık insana şiddet, çocuk gelinler, çocuk istismarları, hayvana şiddet şeklinde her konuda sağlanmalı. Farklılıklarımız ile bir bütün olmayı öğrenebilirsek işte o zaman daha yaşanılır bir dünya kurabiliriz. O renkli mozaiği bir şeffaf şemsiye altında toparlayabilmeliyiz. Kadına yönelik şiddet, Türk toplumuna da aykırı bir durum. Eski Orta Asya'da buyruk çıkarılırken Hakan ve Hatun der ki diye karar çıkartan bir toplumdan bugünlere nasıl geldiğimizi anlamakta zorlanıyorum. Atatürk, dünya üzerindeki pek çok kadından daha önce Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı vermiş."

- Son olarak neler söylemek istersiniz?

"Kadınlara asla vazgeçmemelerini ve bütün zor şartlara rağmen hayallerinin peşinden gitmelerini söylemek istiyorum."