Çoğunluğunuz hatırlamaz... 1990'lı yılların ortalarında Yeni Sayfa diye bir gazete çıkarıldı. O dönem promosyon modaydı, modanın da ötesinde gazetelerin vazgeçilmeziydi...

Yeni Sayfa da kuponla herkese saat vereceğini duyurdu. Saat millete cazip gelmiş olacak ki, gazetenin tirajı 70 bine kadar çıktı. 

Gazetenin patronu, Türk basın tarihi için utanç duyulacak sözü o zaman söyledi; "Gazeteyi sizin yaptığınız haberler satmıyor, gazeteyi ben satıyorum."

Malum gazetenin, yeni bir sayfa açacak kadar ömrü olmadı.

Türk basınında o gün artmaya başlayan bozulma, günümüzde daha da ileri boyutlara ulaştı...

Bu işi hakkıyla yapanları tenzih ederim. Ama kimi patronların, haberle, gazetecilikle gazete satmaktan vazgeçip, değişik yollarla gazete satmaya çalıştıkları günden bu yana, gazetecilere de çok ihtiyaç duyulmaz oldu...

Maalesef şu veya bu şekilde bir köşeyi kapan veya ekrana çıkan, gazeteciyim diye hava basıyor...

Gazeteciliğin en temel ve en basit kurallarından bile haberi olmayanlar çoğalınca, anormal haberler ve yazılar da daha çok görülmeye başlandı...

En son gazetenin birinde, nasılsa bir köşe bulmuş vatandaşın biri, tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligine katılan Azerbaycan'ın Karabağ takımını ve taraftarını hedef aldı. 

Bilmeyenler için olayın özü şudur. Karabağ takımı kendi evinde İspanya'nın Atletico Madrid takımı ile karşı karşıya geldi. Golsüz berabere biten maçta, Karabağ takımı ilk puanını aldı. Buraya kadar her şey normal...

Maçla ilgili güya yorum yapan, gazetecilikle ilgisi olmadığını düşündüğüm için vatandaş olarak isimlendirdiğim şahıs, "0-0 biten maçtan en ilginç görüntü ise Karabağ taraftarlarının A4 kağıtlarına 'Qarabağ' yazıp şeffaf dosyaya koyup koreografi yapmalarıydı. Futbol tarihinin en fakir, en ezik, en komik koreografisi bu olsa gerek. Olsun, yavaş yavaş onlar da öğrenecek futbol kültürünü" diye yazmış... 

Fanatik futbol taraftarlarının bile rakip takım için kullanmayacakları bu kadar aşağılık ifadeyi, kendini yazar sanan bir vatandaşın kaleme alması ayıptır...

Üstelik Karabağ, Şampiyonlar Liginde mücadele eden iki Türk takımından biridir. Azerbaycan kardeş ülkeden öte Türk devletidir. Karabağ ise Azerbaycan'ın vazgeçilmez davası ve aynı zamanda da yarasıdır.

Bütün bu hususlar ortada iken Azerbaycan taraftarına ezik demek, yavaş yavaş onlar da bunu öğrenecek diye aşağılamak için bir insanın ezik olması lazım...

Hadi vatandaşın dünyadan haberi yok, böyle bir ayıba imza attı... Gazete yönetimi de dünyadan habersiz mi? Hiç kimse okumadı mı o yazıyı...

Her şey olup bittikten sonra yazıyı internet sitesinden kaldırmak sorunu çözer mi?

Gazeteciliği gazetecilere yaptırmadığınız zaman, buna benzer daha çok ezikle karşılaşırız...

***
Geç kalmayın

Daha henüz 18 yaşındaydı ama hayatının sonundaydı. Tedavisi mümkün olmayan ölümcül bir kansere yakalanmıştı. Kahır içinde kendini eve kapatmıştı... Sokağa çıkmıyordu. Annesi, bir de kendisi. O kadardı bütün hayatı...

Bir gün fena halde sıkıldı, dayanamadı, attı kendini sokağa... Birçok vitrin önünden geçti, tam bir CD satan dükkânı da geride bırakmıştı ki, bir an durdu, geri döndü. Kapıdan içeri, gözüne hayal meyal takılan genç kıza bir daha baktı. Kendi yaşlarında harika bir genç kızdı tezgâhtar...

Hani, ilk bakışta aşk derler ya, öyle takılıp kalmıştı işte... İçeri girdi. Kız, gülümseyerek koştu ona; "Size nasıl yardım edebilirim?" diye.

Nasıl bir gülümsemeydi o... Hemen oracıkta sarılıp öpmek istedi kızı... Kekeledi, geveledi, sonra "Evet" diyebildi. Rastgele birini işaret ederek; "Evet, şu CD'yi bana sarar mısınız?" dedi.

Kız, CD'yi aldı, içeri gitti, az sonra paketle geri geldi. Genç, kızdan aldı paketi, çıktı dükkândan, evine döndü. Paketi açmadan dolabına attı...

Ertesi sabah yine aynı dükkâna gitti... Yine bir CD gösterdi kıza, sardırdı, aldı eve getirdi. Yine paketi açmadan dolaba attı... Günler hep alınıp, sardırılan CD'lerle geçti.

Kıza açılmaya bir türlü cesaret edemiyordu. Annesine açıldı sonunda... Annesi; "Git konuş oğlum, ne var bunda?" dedi. Ertesi sabah, bütün cesaretini topladı, erkenden dükkâna gitti. Bir CD seçti. Kız gülerek aldı CD'yi, paketlemeye arkaya gitti.

Kız içerdeyken bir kâğıda "Sizinle bir gece çıkabilir miyiz?" diye yazdı, altına telefon numarasını ekledi, notu kasanın yanına koydu gizlice. Sonra paketini alıp kaçtı yine dükkândan...

İki gün sonra evin telefonu çaldı... Anne açtı telefonu. Arayan dükkândaki tezgâhtar kızdı. Delikanlıyı istedi, notunu yeni bulmuştu da... Anne ağlıyordu... "Duymadınız mı?" dedi; "Dün kaybettik oğlumu."

Cenazeden birkaç gün sonra anne, oğlunun odasına girebildi sonunda. Ortalığa çeki düzen vermeliydi. Dolabı açtı, oraya atılmış bir yığın açılmamış paket gördü. Paketleri aldı, oğlunun yatağına oturdu ve bir tanesini açtı. 
İçinde bir CD vardı, bir de küçük not... "Merhaba, sizi öyle tatlı buldum ki, daha yakından tanımak istiyorum. Bir akşam birlikte çıkalım mı? Sevgiler... Jacelyn."

Anne, bir paketi daha açtı, onda da bir CD ve bir not vardı: "Siz gerçekten çok tatlı birisiniz, hadi beni bu gece davet edin, artık. Sevgiler... Jacelyn."

 ***

TEBESSÜM

Savunma
Temel silah satan bir dükkândan içeri girer:
- Ben tutukluk yapmayan, seri bir silah arıyorum.
Satıcı sorar:
- Savunma amaçlı mı?
Temel:
- Hayır... Savunmamı sonra avukatım yapacak...

****

GÜNÜN SÖZÜ

En tehlike insanlar yarı deliler ve yarım akıllılardır.

Goethe