Zaman zaman şiir ve şair üzerine yazılar yazıyorum. Türk milleti şair millettir, çobanından padişahına kadar, deriz. Örnekler veririz: Özlem duyguları altında ezilen çobanın, karşı dağa bakarak "Dağlar siz ne dağlarsız / Kardan kemer bağlarsız / Gül sizde bülbül sizde /  Siz ne derde ağlarsız" diye havalandırdığı sözleri hatırlatır, yorumlarız. Osmanlı'nın en mağrur padişahlarından Yavuz Sultan Selim'in "Şirler pençe-i kahrımdan olurken lerzan, / Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek." (Aslanlar bile gücümün korkusundan titrerken/ Felek beni bir ceylan gözlüye esir etti) beytini aşkın nelere kadir olduğunu anlatmak için söyleriz.  

Şair başbakanlara Bülent Ecevit'i örnek gösteririz: "........ ne kollarımız var saracak /  ne öpecek dudaklar /  ne görülecek yüzümüz var /  ne görecek göz ... // bir aşk örüyoruz boşlukta /  çizgiden soyut /  zerreden öz" 
Bach Sonatı adlı şiiri ne kadar yalın bir o kadar da derin... "

Elbette Türk milleti şairdir. Duygularımızı elden geldiğince şiirsel sözlerle dile, kimi zaman tele getirmekten güzel ne var. Kime ne zararı var toplantılarda birileriyle paylaşmanın. Alkış almanın mutluluğunu yaşamanın. Hatta, bir miktar paramıza kıyıp onları hatıra defteri niyeti ile kitap yapmanın, eşe dosta armağan etmenin güzelliği, hoşluğu duyguları anlatılmaz. Varsın olsun, çoğalsın, insanlar kavga, kin, garez, stres bataklığında boğulmak yerine, dize dize sevgi, saygı hoşgörü sunsunlar. Ben de onların aralarındayım. İçlerinde gönül dostlarım, arkadaşlarım var. 
Bu hareketler güzel. Ama lütfen yanlış anlamayınız. Mahallenizdeki berber, kasap, manav, "şair" diye, "yazar" diye, "gazeteci" diye kartvizit bastırınca, durum başkalaşıyor. Ben görmezlikten, duymazlıktan gelsem de biri çıkıyor, onlara "İslam'ın şartı beştir, altıncısı haddini bilmektir," sözünü hatırlatıveriyor. Sonra bir soru daha soruyor: "Sen şairsen, Karacaoğlan kim? Nazım, Necip Fazıl, Haşim, Yahya Kemal ve diğerleri neci oluyor?" Sen Kartvizitli şairsen, gazeteci ve yazarsan, geçimini, çoluğunun çocuğunun nafakasını yazarlık, gazetecilik mesleğini yaparak çıkaran kişilerin meslek hanesine ne yazacağız? 

İki üç kanun maddesi öğrenebilirsiniz. Kartvizitinize hukukçu, hâkim, avukat yazabilir misiniz?  Başı ağrıyana bir ağrıkesici tavsiye edebilirsiniz, sağlık konusunda bilgili olabilirsiniz, mesleğinize doktor mu yazmalısınız? 

Elbette, yıllarca şiirin gül dikenli yollarında yürüyenlere, araştıranlara, yazanlara, kitapları yayınevleri tarafından yayınlanan, ama az ama çok birileri tarafından alınan okunan, saklananlara kesinlikle sözüm yok. Bir gecede, günde şair oluverdiğini sananlara, tuvalete bir oturuşta üç beş şiir çıkaran (inkıbaz) kabızlara dokunup geçmek istedim. Hayatında bir şiir veya edebiyat kitabını okumamış, yazdığı miyavlamaları, Tanrı'nın ona bahşettiği vahiy sananlar için sözlerim. Yarım asır şiir mahfillerinde boy gösterip kafiye nedir, redif nedir öğrenemeyenlere dokunuverişim. 
Şiir emek ister sabır ister bilgi ister kültür ister felsefe ister musiki ister ve de dil bilgisiyle ile bedii yetenek ister.  
Ben de hatıra defteri diye niteleyebileceğim üç şiir kitabı çıkardım. Yalnızca şiirin türlü hallerinin yer aldığı biyografi ve inceleme kitaplarımın sayısı altmışa ulaştı. Hiçbir zaman kendime şair demedim, kartvizit bastırmadım.   

Öyküden romana, araştırmadan biyografiye, tarihten tiyatroya kadar çeşitli türlerde yazdığım kitaplarımın sayısı doksanı geçti. Ama "yazar" ünvanlı bir kartvizitim olmadı. 

Ama geçimimi temin ettiğim gazetecilik mesleğimdir. Onur duyarım. Eskiden Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon'un verdiği, şimdi de Cumhurbaşkanlığı İletişim Dairesi'nin verdiği basın kartını taşırım. Kartvizitimde de "Gazeteci" yazar.