Türkiye’nin ve tüm dünyanın gündemi korona virüsü…

Başka bir gündem yok, tüm televizyonlar ve gazetelerde sadece korona haberleri var…

Dizi filmlere bile ara verildi…

Daha net ifade ile hayata mola verildi…

Ara verildi ama herkes için maalesef geçerli değil…

Okullar tatil edildi, maçlar ertelendi ama işleri devam etmek zorunda olan insanlar var…

Bir yandan da “evde kal” diye kampanyalar yapılıyor…

İşe gitmek zorunda olan insanlar için tam bir çaresizlik…

Gitse olmuyor, gitmese olmuyor…

Her an risk altında olmanın verdiği tedirginlik ve psikolojik yıkım yaşıyorlar…

Diğer yandan ise hiç umursamayan, işi gücü olmadan kafasına göre takılan ve gezenler var.

Virüsü ve hastalığı ciddiye almıyorlar…

Yaşanan vahim durumu kavramakta zorlanıyorlar…

Ben gencim, bana bir şey olmaz havasındalar…

Doğrudur, gençsin sana bir şey olmayabilir…

Evde annen var, baban var… Onlara bulaştırırsın, anne baban riske girer…

Babaanne ve deden varsa risk iyice artar…

Sadece kendini düşünerek yaşayamazsın ki…

İşin özü şudur ki, biz millet olarak elimizle tutmadan, gözümüzle görmeden hiçbir şeyi ciddiye almıyoruz…

Televizyonlarda anlatılıyor, şu kadar vaka var, birçok insanımız kaybettik diye açıklama yapılıyor…

Ama somut bilgi yok… Kim nerede ölmüş, hangi şehirlerde vaka var, bilinmiyor…

Hasta mahrumiyetine tabii ki dikkat edilmeli…

Ama en azından hangi şehirde olduğu, hangi bölgede risk bulunduğu açıklanamaz mı?

Dünyada hangi ünlü isimlerin virüse yakalandığını biliyoruz, İran’da bile virüse yakalanan kişileri öğrendik… Hangi şehirlerde risk var onu da duyuyoruz.

Bizim ülkede hiçbir bilgi yok…

Böyle olunca insanlar gerçeği algılayamıyor… Televizyonda gördüklerini, gazetelerde okuduklarını sanal sanıyor… Gerçek olabileceğini algılamakta güçlük çekiyor…

Yaşadığı şehirde virüsten ölenlerin olduğunu bilirse, etrafındaki insanların da virüse yakalandığını duyarsa emin olun daha da etkili olacaktır…

Herkes için aynı şey geçerlidir…

Gizlemek de bir yere kadar…

*****

R-Kompleks

İkinci Dünya Savaşından sonra dünyadaki birçok sosyal bilimcinin beynini bir soru kemiriyordu…

Kant, Hegel gibi büyük filozofları, Einstein gibi bilimcileri, Goethe gibi büyük yazarları, Wagner gibi büyük bestecileri çıkarmış bir Alman toplumu, nasıl olur da Hitler gibi bir delinin peşinden gitmişti?

Üstelik 20 milyondan fazla insanın ölmesine neden olduğu halde?

Hitler, “mühendis kafalı” olmalarıyla ünlü Almanlara ne yapmıştı?

Onların mantıklarını nasıl “servis dışı” hale getirmişti?

Sorunun özü şuydu:

“Mantıklı insanların/toplumların mantıksız davranmaya başlamasına sebep olan neydi?”

Uzun süren araştırmalarla cevabın bazı parçaları keşfedildi.

En önemli kavram “R-Kompleks” denilen olguydu.

Almanların beyninde “R-Kompleks” denilen beyin bölgesi, baskın hale getirilmişti.

R-Kompleks, “sürüngen beyin bölgesi” demektir.

Her beyinde bulunur. R-Kompleksle yönetmek, kitlelerin beynindeki “ilkel içgüdüleri aktive ederek, mantıklı düşünmeyi baskılamak” demektir.

Peki bu tip liderlerin metodu neydi?

Sosyal psikoloji araştırmalarına göre, bir insan beynini R-Kompleks seviyesine indirgemenin en iyi yollarından biri onu bir gruba dahil etmekti.

İnsanları “biz ve onlar” diye ayırmaktı. İç bağları sıkı bir grup içindeki kişi “akıl ihalesi” yoluyla mantığını kullanmaktan vazgeçebiliyordu.

Bu amaçla kullanılan ikinci yol, kitleleri “korku kültüründe” yaşatmaktı.

Aynı şekilde “dış düşmanlar” göstererek korkuya dayalı politik propaganda yapılarak da kitleler R-Kompleks seviyesine indirilebiliyor.

Bu siyasi stratejide 3-D çok önemlidir:

1. Düşman göster,

2. Dayanışma duygusunu kışkırt,

3. Düşündürme!

Sürekli çatışma çıkar ki, taraftarların düşünemesinler!

İnsanların mantığına değil içgüdülerine hitap et!

Peki kitleler bu tip “R-Kompleksli” liderlerde ne buluyorlar?

En önemli açıklamalardan biri özdeşlik kurma psikolojisiydi.

Kendi hayatında yenik, ezik, kompleksli kişiler, bu tür gücü ve otoriteyi temsil eden liderler üzerinden, kendilerini ezen kocalarından, patronlarından, üst sınıftan kendilerince intikam alıyorlardı.

R-Komplekse hitap eden liderlerin en büyük sırrı, kendisini bir “intikam aracı” olarak sunmalarıydı.

Onlar hep; kaybedenlere oynayarak kazanıyorlardı!..

Kimliklerini bir düşmana göre konumlandırıyorlardı.

Mesajları şöyleydi: “Ben de senin gibiyim ama senin olmadığın bir yerdeyim, oyunla bana güç ver, nefret ettiğin herkesin canını okuyayım!”

Bu tip liderler kolaylıkla iktidara gelebilirken, gidişlerinde büyük bedel öder ve ödetirler.

Bu tip liderler, toplumlar için bir zeka testidir.

(Mümin Sekman’ın “Her Şey Beyinde Başlar” kitabından alıntıdır)

*****

TEBESSÜM

Göz ağrısı

Temel, göz doktoruna gitmiş:

- Doktor bey, ne zaman çay içsem, gözlerim ağrıyor. Ne yapmam lazım?

Doktor, Temel’in gözleri muayene etikten sonra çareyi söyler:

- Çayı içmeden önce kaşığı bardaktan çıkartmanız gerekli…

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Cahilde eksik olan akıl değildir, o kurnazdır. Eksik olan ahlâktır.

Ferit Edgü