Esenyurt Belediyesi'nin otobüslerinde "Türkiye'nin En Güzel İlçesi" yazıyor. Henüz Büyükçekmece'ye bağlı bir küçük köy olduğu zamanlardan bilirim Esenyurt'u. Oradan tarla, arsa almaya gidenlerle birlikte çok gitmişliğim vardır. 

Sonrasında da çok sık yolum düştüğü için, Esenyurt'un nereden nereye geldiğini çok iyi gözlemledim. O yüzden "Türkiye'nin En Güzel İlçesi" sloganı bana da komik geldi. Sadece "bazıları için en güzel ilçe" desek daha doğru olur. Gelin bir de Esenyurt'ta yaşayan, arsasını, tarlasını imar rantına kurban vermiş olanlara sorun bunu.

İlçenin tamamını beton kulelerle donatan ve "Esenyurt'un mimarı" olarak kendisini öven twitiyle hafızalara kazınan Necmi Kadıoğlu'nun ardından koltuğa oturan Ali Murat Alatepe, partisinin yıpranan imajını onarmak için çaba harcıyor. Elbette bu da görevlerinden bir tanesi. İlçeye astırdığı "Kültür, sanat şehri Esenyurt" pankartı da bu çabalardan biriydi. Alatepe, yeni ekibiyle medyada farklı şekilde yer almak için yoğun çaba harcıyor. Bazıları benim de hoşuma gidiyor gerçekten. Alatepe'nin geçtiğimiz hafta Dünya Down Sendromu Farkındalık Günü'nde yaptığı davranış da çok hoşuma gitti. 20 yaşındaki down sendromlu Kübra Sancar isimli genç kızın, en büyük hayalini gerçekleştirmek için telli duvaklı gelin yapılması, temsili düğün ve nikah töreniyle o çok özel kızımızın mutlu edilmesi alkışlanacak bir hareketti. Davullu zurnalı düğünde, down sendromlu başka bireyler de vardı ve onlar da çok eğlendi. Onların bir gülüşüne, kısa süreli de olsa mutluluğuna bedel biçilemez. O yüzden, diğer kıytırık etkinlikler için oluk oluk para akıtılmasını eleştirirken, bu etkinlik için "Herşey feda olsun" diyenlerdenim.
Ama Esenyurt'un asıl sorunu, sadece AK Parti'nin yıpranmış olması değil. Alatepe'nin, "kalıcı başkan" olmak için yeni ekip kurmasını ve profesyonel bir kadro ile imaj çalışması yapmasını normal karşılıyorum ama, bu sadece pansuman. Yani Alatepe'yi parlatır, Esenyurt'u değil.

* * *

Esenyurt, çevresindeki ilçelere göre Harlem'i andıran bir ilçe halinde. Her görülen boşluğa alel acele yapılan imar planlarıyla beton kulelerin dikildiği, hiç bir sosyal planlama yapılmadan gelişi güzel müteahhitlerin kâr hırsına ve ranta kurban edilmiş bir yer. Hatta o kadar vahşi betonlaşma yaşandı ki Necmi Kadıoğlu döneminde, halefi Ali Murat Alatepe basınla ilk buluşmasında "İmar verecek yer kalmadı Esenyurt'ta" dedi. Bunu, geçmiş döneme bir eleştiri olarak söylemedi belki ama, durumu net bir şekilde özetleyen bir söz oldu.

Yapılan binaların çoğu, çevre ilçelerden daha avantajlı fiyatlar ve ödeme koşullarında olsa da müşteri bulamıyor. Esenyurt'ta ev satanlar reklamlarında "Beylikdüzü'nde" ifadesini kullanıyor. "Esenyurt'ta" dedikleri anda potansiyel alıcının "evi bir görelim" bile demediğini çok iyi biliyorlar çünkü.

"Harlem" tabiri, Esenyurt'ta birçok kişiye hoş gelmiyor tabii. Bu çok yalın bir gerçek ve Esenyurt'un, makus talihini yenmesi için önce bu gerçeği kabullenmesi gerekiyor.

İstanbul'un en fazla suçlu barındıran ve suç işlenen ilçelerinin başında geliyor Esenyurt. Şehrin herhangi bir yerinde işlenen suçta, polis önce faili bulmak için aklına Esenyurt'u getiriyor.

Günlük kiralanan evlerin, pahalı seks işçisi olarak çalışan hosteslerin, onları pazarlayanların, konsmatrislerin ve onlarla dost hayatı yaşayanların "ucuz" olduğu için tercih ettiği bir yer aynı zamanda. 

* * *

Kara paranın ve bununla irtibatlı olarak "karanlık yapıların" kolay hayat bulduğu ve barınabildiği bir bölge. Reina katliamcısının da, üst geçitte genç kız taciz edenin de barındığı, güven vermeyen bir ilçe...

Genç nüfusu fazla olan ama o nüfusa eğitim veya istihdam alanı sağlayamayan "çarpık gelişmiş" bir bölge. Kaldırım taşlarında, köşe başlarında eğleşen gençlerin, omuz atma yüzünden birbirlerini umarsızca bıçaklayabildiği, üç kuruş veya üç kuruşluk çakma itibar için insanların birbirlerini öldürebildiği bir yer.

"Abartıyorsun" demesin kimse. Bunun böyle olduğunu, Esenyurt'un kalbur üstü insanları da biliyor. Ama bu yapıyı değiştirmek için kimse kılını kımıldatmıyor.

Sözkonusu Esenyurt olunca en "meşru" gözüken işte bile bir hile, hurda kuşkusu doğuyor insanın içine.  

Geçtiğimiz yıl Esenyurt'ta ortaya çıkan "tapu çetesi"nin içerisinde memurlar, emlakçılar, başka birimlerde görev yapan "haramzadeler" yer alıyordu ve polisin tespitine göre bu çetenin günlük kazancı 25 bin lirayı buluyordu. En legal işte bile bu kadar büyük bir "yasa dışı gelir" kapısının olduğu bir yer yani.

Bunları yazmamın nedeni, Esenyurt'un imajını iyice derine gömmek değil. İlçeyi yönetenlerden tutun da, İstanbul'un tamamından sorumlu olanlara bir çağrıdır bu.
Dünya şehri İstanbul'da bir ilçenin, sadece ekstrem kriminal olaylarla, suçla ve suçlularla gündeme gelmesi, "Mafyanın kol gezdiği ilçe" olarak anılması en başta o ilçede yaşayan 500 bini aşkın insana en büyük kötülüktür.

Eğer Ali Murat Alatepe, Necmi Kadıoğlu'nun ihmal ettiği alanlarda iyileşme sağlayarak kalıcı olmak, hatta Esenyurt tarihine kalın harflerle yazılmak istiyorsa, ilçenin sosyal dokusunu onaracak projeler istesin kurmaylarından. Hatta sivil toplum örgütlerinden, üniversitelerden.

Katekulliyle cebi şişen, cebi şiştikçe uçkuru gevşeyen ve çenesi düşen kişilerin kendisine de, Esenyurt'a da pozitif bir katkısının olmayacağını biliyor olması en büyük avantajı. Yıllardır işleyen "kirli çark"ı tamamen dağıtmadan bunu başarmasının mümkün olmayacağını da...