Erzurum denilince Nene Hatun’u anmadan geçmek mümkün değil.

Aslında Nene Hatun; Şerife Hanımların, Kara Fatmaların, Topal Gülizarların sembolüydü.  Sembol olarak da şiirlerimizde yaşıyor: İşte Alp Aydın’ın şiirinin bir bölümü:

“Sen Türk kızısın unutma!

Başın Ağrı kadar dik,

Heybetli, vakur.

Yüreğin Fırat kadar deli,

Fırat misali coşkun.

Ve sen İstanbul kadar güzelsin...

Sen Türk kızısın hatırla,

Erzurum Tabyası’nda Nenem Hatun’sun.

Ne ölümler korkutur seni,

Ne de zulümler,

Vatanın esareti kadar...

Sen Elif Anam’sın.

Bir elinde minik beben,

Diğerinde bomba...

Savaş meydanlarındasın, korkusuzsun.

Biliyor yaban seni, ben biliyorum,

Sen Türk kızısın...

...........”

Aziziye’de zafer kazanılmıştı ama, 3 Mart 1878 Ayestefenos (Yeşilköy) anlaşması ile, Rusların galibiyeti kabul edilmişti. Aynı yıl 13 Temmuz’da Berlin’de yapılan anlaşma ile Rus sınırı Erzurum’un doğusundan geçmişti.

Birinci Dünya Savaşı’nda işgalci Rus Çarlık Ordusu’nun ilk hedefi Erzurum’du.  Aralık 1914-Ocak 1915 Sarıkamış hezimeti, Rusların yolunu açtı. 11-15 Ocak 1916’da beş gün süren kanlı bir çarpışmanın sonunda Türk askerleri geri çekilmeye başlamıştı. 19 Ocak’ta Hasankale, 21 Ocak’ta Tortum düşmanın eline geçti.  Düşman, 11 Şubatta Erzurum’a taarruzu başlattı ve 16 Şubat 1916’da Erzurum işgal edilmişti.  Bu acılı günler iki yıl sürdü.

Rusların korumasındaki Ermeniler görülmemiş vahşet örnekleri sergiliyorlardı.  Çoluk çocuk yaşlı, kadın demeden Türk halkını katlediyorlardı.  Büyük Ermenistan hayaliyle girişilen bu soykırıma Rus komutanlar seyirci kalıyordu. 

Suşehri’nde bulunun 3 üncü Ordu Komutanı Vehip Paşa, 10 Ocak 1918’de 1 inci Kafkas Ordusu Komutanı Kâzım Karabekir’e, Erzincan, Erzurum, Sarıkamış yönüne hareket emrini verdi. Ermeni zulmünün haber alan askerimiz, uykusuzluğa, açlığa, kışa bakmadan ilerledi. 13 Şubat 1918’de alevler içinde yanan Erzincan’ı kurtardı.  Öncü kuvvetler 22 Şubatta Mamahatun’u, 25 Şubatta Aşkale’yi almış ve 26 Şubatta Erzurum’a doğru ilerleme kararı vermişti.

Kolordu Karargahını Alaca Köyüne taşıyan Kâzım Karabekir Paşa, 10 Martta hareket emrini verdi. 11 Mart’ta Ilıca kurtarıldı. 12 Mart 1918 günü, Erzurum’un esaret günleri sona erdi. Kısa zamanda bütün Doğu Anadolu Ermenilerden temizleyerek Anavatan’a katılmıştı.

 12 Mart yalnız Erzurumlular için değil, insanlık için de oldukça önemli bir gündü. Çünkü akla gelebilecek insanlık dışı her türlü işkence ve katliamı gerçekleştiren Ermeniler, geldikleri yere gönderilmişlerdi.

O Erzurum ki, bir süre sonra, Kurtuluş Savaşımızın, Cumhuriyet’e giden yolun en önemli kilometre taşı olacaktı. Yüce Atamız, 23 Temmuz 1919’da Erzurum Kongresi’ni gerçekleştirecekti. Erzurum hemşerisi, Erzurum Mebusu olacaktı.  Kurtuluş’a giden yol, 12 Mart 1918’da kurtarılan Erzurum’dan geçmişti.   Şimdi, Ali Hallaç’ın dizelerindeyiz:

“Yürüdüler

Yer yürüdü

Alaylar, bölükler yürüdü

Dadaşlar, efeler yürüdü

Bir kaç kalpaklı,

Bir avuç atlı değildiler

Bir sonsuz ışıktılar yol alan.

Kâh Nene Hatun'un kağnısına rehber

Kâh gazilerin yarasına merhem

Bir tas çorba idiler yetimlerin sofrasına

Bir kaç kalpaklı,

Bir avuç atlı değildiler

Konuşlandılar tam yurdun ortasına.

Kondular, konuşlandılar

Yurdu ülke yaptılar

Akıl ve bilim kavgasındaydılar

Bir kaç kalpaklı

Bir avuç atlı değildiler.”