Bilmiyorum dinlediniz mi? Erzurum Semahı adı verilmiş. Sözleri, Ali Ekber Çiçek’ten anımsadığınız “On dört yıl dolandım Pervanelikte /   SIDKI ismim buldum divanelikte /   Sundular aşk meyin mestanelikte /   Kırkların ceminde dar’a düş oldum.” Sözlerini içeren ünlü “Haydar Haydar” deyişinin sahibi olan Sıtkı Pervane’ye ait. 

 “Zulf-ü kâküllerin amber misali 
Buy-u erguvandan güzelsin güzel
Kızarmış gonca gül gibi yüzlerin
Şah-ı gülistandan güzelsin güzel

Yüzünde yeşil ben aşikâr olmuş
Çekilmiş kaşların zülfikâr olmuş
Gözlerin aleme hükümdar olmuş
Mühr-i Süleyman’dan güzelsin güzel
..........

Sıdkı der suretim hattın secdegâh
Cümle güzellere oldum pişegâh 
Güzeller tacısın yüzün padişah
Yusuf-u kenan’dan güzelsin güzel...” 
Bu sözlerden oluşan ilahi Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde yıllar yılı söylenegelir. Yıllardan beri Erkan Oğur’da enstrümansız okumakta ve huşuyla dinlenmekte, albümlerde yer alıyor. Everekli (Kayseri Develi) Seyrani’nin “Hak yolunda gidenlerin / Asa olsam ellerine / Er pir vasfın edenlerin / Kurban olsam dillerine” dörtlüğüyle başlayan deyişi yeldirme bölümünde yer almış.  

İlk dinlediğimde  “Boyun erguvandan güzelsin güzel” sözlerini işitince Malatya’nın Erguvan’ından söz ediyor sandım. Erkan Oğur’dan dinledim. Onda da benzer telaffuz vardı. Oysa Sıtkı’nın deyişinin aslına baktığımda “Buy-u erguvandan” olduğunu gördüm. Buy, koku demek. Yani “boyun erguvandan” değil, “erguvan kokusundan güzelsin” demek istiyor. 

Anadolu’da çoğunlukla semahların sözlerinde devşirme geleneği vardır. Örneğin muhteşem bir eser olan Sivas Semahının bir bölümü Hekimhanlı Esirî’den, bir bölümü Pir Sultan’dan, bir bölümü Karacaoğlan’dan alıntıdır. Sözünü ettiğim semah da Sıtkı ile Seyrani’nin sözleri devşirilmiştir. Bu semahın Erzurum’a özgü olduğundan kuşkuluyum. Erzurum’da olsa olsa Tekman, Hınıs, Aşkale, Şenkaya, Pasinler (Hasankale) ve Çat ilçelerinde semah dönülebilir.  

Halk edebiyatımızda aynı yüzyılda yaşamış ve şiirleri birbirine karıştırılmış beş Sıtkı var. Bunların hiç birinin Erzurum’la ilgisi yok. Sıtkı’ların kim olduğunu özetleyeyim: 

Kayserili Sıdkı (1820-1892): Pınarbaşı ilçesinin Gergeme köyündendir. Asıl adı Memiş’ti. 

Zileli Sıtkı (1958- yaklaşık 1914): Çocukken İstanbul’a gitti. Orada öldü. Hece ve aruzla şiir yazdı. 

Hekimhanlı Sıtkı (1795- ?): Biraz öğrenim gördüğü ve Malatya’da memurluk yaptığı söylenmektedir. Zaman zaman Sivas yöresinde de kalmıştı.

Sivaslı Sıtkı (1809-1865): Yağcızade Ömer Sıdkı Efendi olarak da biliniyor. Tarsuslu Sıtkı’nın şiirleriyle en çok bu şairin deyişleri birbirine karışmıştır. 

TARSUSLU SITKI BABA: 1863 yılında Tarsus’un Yenice köyünde doğdu. Asıl adı Zeynel Abidin’di. Ataları Malatya’nın Tohma Çayı kenarındaki Çerme köyüne yerleşmişti. Zamanla eziyet ve baskı nedeniyle yöreden uzaklaşmış ve Yenice köyüne yerleşmişti. Zeynel Abidin Pervane mahlasıyla deyişler söylemeye başladı. On iki yaşlarında iken Hacıbektaş’a gitmiş ve dergâha girdi. Sıtkı mahlasını burada aldı. “On dört yıl dolandım Pervanelikte / SIDKÎ ismim buldum divanelikte” demesi bundan. 

Sıtkı Baba, Şeyhi Cemaleddin Efendi ile birlikte Doğu Cephesi’nde savaştı. Bir süre Sivas’ta Emlek yöresinde yaşadı. Ömrünün 34 yılını Merzifon’un Harız köyünde geçiren Âşık Sıtkı, 1928 yılında Hakk’a yürüdü. “Âşık oldum kaşlarının yayına / Serim verdim ben Ali’nin soyuna / Sene bin üç yüz on Harız köyüne / Geldi de bir âşık Pervane gitti”  Tarikattaki hizmetleri ve ilmi derecesinden dolayı Baba’lık sıfatı almıştı.  Âşık Veysel’i yetiştiren çevre şairleri içerisinde Âşık Sıtkı da vardı. 

 “Siyah perçemlerin hatem yüzlerin / Garip bülbül gibi zareler beni” sözleriyle başlayan türküsünden anımsayacağınız Sıtkı’nın bir deyişinden bir dörtlüğüyle yazımı bitireyim: 

“Aşk atına süvar olan âşıklar / Ölünceye kadar yorulmaz imiş / Hakkı can gözüyle gören sadıklar / Bu fani dünyaya sarılmaz imiş”