İspanyolca “ DİOS” tanrı anlamına geliyor. Ona futbolun “ Tanrısı “ diyorlardı. 10 numara giyiyordu o yüzden D10S diye anılıyordu. 1986 Dünya Kupasında İngiltere’ye attığı gol “ Tanrı’nın eli “ olarak futbol arşivlerinde yerini aldı. Futbol denilince benim aklıma her zaman ilk o geldi. Diego Armando Maradona 60 senelik ömründe bir nesle futbolu sevdirdi ve aramızdan ayrıldı. Elveda D10S, Elveda Maradona seni unutmayacağız.

Mahalle maçında topu ayağına alan bir iki çalım atan çocuk kendisini Maradona zannederdi. Sokakta Maradona, Maradona goooolll sesleriyle büyüdük biz. Maradona her erkek çocuğunun idolü oldu. O evrensel bir kahramandı her ülkede her millette bu hikâyeleri bulabilirsiniz.

Maradona aktif futbol hayatında ve antrenörlük döneminde futbolun dışında da birçok konuyla gündeme geliyordu. Onun her hareketi bir haber konusuydu. Objektifler hep onun üzerindeydi. O da bir insandı sonuçta, uyuşturucu bağımlısı olması, agresifliği onun kötü taraflarını yansıtırken, papanın karşısında dünyaya insanlık dersi vermesi onun iyi tarafını ortaya koyuyordu.

Maradona’yı birçok kişi uyuşturucu bağımlısı, alemci olarak biliyordu. Ancak onun Latin Amerikalı olarak Latin bir Papa’ya söylediği muhteşem söz hafızalarımızdan hiçbir zaman çıkmadı.

Maradona’nın kendi anlatımından olay şöyle gerçekleşiyor; Evet Papa’ya karşı çıktığım doğrudur. Neden mi size anlatayım. Vatikan’a gittiğimde oradaki çatıların saf altından olduğunu gördüm. Sonrada Papa’nın vaazını dinledim. Diyordu ki, Kilise, yeryüzündeki tüm fakir çocuklar için üzüntü duyuyor! İçimden sen bunu külahıma anlat diye söylendim ! Vaaz bitti ve Papa’ya dönerek bu çatıdaki saf altınları bozdurursanız dünyada aç çocuk kalmaz dedim! Papa çok şaşırmış şok olmuştu!!! Maradona’yı Papaya verdiği bu insanlık dersi ile hatırlayacağız.

Simon Kuper’in “Futbol asla sadece futbol değildir.” söylemi Maradona’yı yansıtıyordu. O sadece bir futbolcu değildi bir hayal kahramanıydı. Onun olduğu her yerde objektifler ona yöneliyordu. Altay forması giyen eski milli futbolcu Reha Kapsal’ın Maradona ile ilgili bir anısını dinlemiştim. Reha 1988 senesinde aktif futbol oynarken sakatlanıyor. O dönemde Türkiye’de ciddi sakatlık geçiren futbolcular Almanya’nın yolunu tutar, Bayern Münih’in takım doktoruna tedavi olurlardı.

Reha’yı takımı Altay Almanya’ya göndermiş. Burada tedavisi tamamlanan Reha yurda dönmesine birkaç gün kala Napoli’nin maçı olduğunu öğreniyor. O zaman Maradona Napoli’de fırtınalar estiriyor. Reha bu fırsat kaçmaz diye düşünerek onu canlı izlemeden Türkiye dönmek istemez ve birilerini araya koyar ve bilet ayarlar.

Napoli UEFA Kupası yarı finalinde Bayern Münih ile karşılaşıyor. Karşılaşma öncesi Alman pon pon kızların gösterisi devam ederken, Napoli takımı sahaya çıkıyor, tüm gözler Maradona’ya çevriliyor. Maradona sahada ısınırken, şova başlıyor. Tribündeki bütün gözler Maradona’ya dönüyor, foto muhabirleri onu çekmek için birbirlerinin üzerine çıkıyor. Bir dönemin futbolcusu günümüzün Teknik Direktörü ve futbol yorumcusu Reha Kapsal’ın bu anlatımı onun sadece bir futbolcu olmadığını ortaya koyuyor.

Her dört yılda bir biz onu bekledik…

Biz futbolseverler için Dünya Kupasının yeri ayrıdır. Dört yılda bir gerçekleştirilen Dünya Kupasını iple çekerdik. Aslında biz Maradona’yı izlemek için sabırsızlanıyorduk çünkü Dünya Kupası demek Maradona demekti.

1978 yılında henüz 18 yaşında tüm dünyanın ilgisini çeken bir yıldız adayıydı. Ancak o yıl kendi ülkesinde düzenlenen Dünya Kupası kadrosuna davet edilmedi. Arjantin Mario Kempes’in 6 golle krallık tacını giydiği turnuvada şampiyonluğa ulaşarak tarihinde ilk kez bu başarıyı elde etti.

1978 yılında Arjantin’de darbe olmuş askeri cunta ülke yönetimine el koymuştu. FİFA’nın Dünya Kupası organizasyonunu Arjantin’e vermesi şaşkınlıkla karşılandı. Bu karara tepki olarak Hollandalı Johan Cruyff ve Alman Paul Breitner gibi yıldızlar turnuvayı protesto ederek ülkeye gitmediler. Bu şartlar altında oynanan turnuvanın yıldızı Mario Kempes olmuştu.

Futbol severler D10S efsanesini izlemek için 4 yıl beklemek zorunda kaldılar. 1982 Dünya Kupasında 22 yaşında Dünya Futbol Sahnesine çıkan D10S futbol efsanesi olma yolunda ilk temellerini burada atıyordu. Grup maçlarında Macaristan’a karşı attığı iki gol Dünya Kupası tarihinde attığı sekiz golden ilk sunumlarıydı. D10S turnuvanın devamında ezeli rakipleri Brezilya karşısında rakibine attığı tekme ile kırmızı kart ile oyun dışı kalmış, takımı da turnuvaya veda etmişti. Arjantinliler turnuvaya damga vurmasını bekledikleri D10S’un kırmızı kart görmesi ve elenmeleriyle hayal kırıklığına uğramışlardı.

Futbolseverler onu izlemek için bir dört yıl daha bekleyecekti. Benim jenerasyonumda onu ilk defa doya doya Meksika 1986’da izledi. İşte bu yüzden bize futbolu o sevdirdi. Futbol denilince aklımıza her zaman o gelir diyorum. 1986 yılında Meksika’da düzenlenen Dünya Kupasında gözler onun üzerindeydi. Tüm dünya onun ne yapacağını merak ediyordu. D10S bu kez tam anlamı ile turnuvaya damga vuruyordu. Dünya futbol tarihinde üzerine en çok konuşulan “ Tanrının eli “ golü bu turnuvada atılmıştı. Ayrıca bir futbol resitali olarak kayıtlara geçen o muhteşem golde bu turnuvada atılmıştı.

Futbolun beşiği olarak kabul edilen İngiltere Milli Takımı futbolcularını adeta ipe dizerek attığı golü o maçın Tunuslu hakemi şöyle anlatıyor. Topu orta sahada ayağına aldığında rakipleri süratle çalımlayarak gidiyordu. Rakip oyuncular onu durduramıyor, tekme ve vücut hamleleri ile yıkmaya çalışıyorlardı. Normalde faul çalıp oyunu durdurmam gerekiyordu ama o kadar süratli ve güçlü bir şekilde ilerliyordu ki oyunu avantaja bırakarak devam ettirdim. İyi ki de devam ettirmişim, dünya böyle muhteşem bir resitali izlemiş oldu. D10S yıllar sonra Tunus’a yaptığı bir gezide bu hakemi buluyor kendisini ziyaret ediyordu. Tunuslu hakem Maradona ile bir araya geldiğinde D10S ile ve tüm dünya kamuoyuyla bu golle ilgili anısını  paylaşıyordu.

1986 Dünya Kupası D10S efsanesinin zirveye çıktığı Arjantin’in ikinci kez kupaya uzandığı bir turnuva oldu. Onu artık dünyanın en büyük futbolcusu Pele ile kıyaslamaya başladılar. Birçok futbol otoritesi onu dünyanın gelmiş geçmiş en iyi futbolcusu ilan ediyordu.

1990 yılına geldiğimizde futbol denilince aklımıza artık sadece o geliyordu. D10S efsanesi futbol ile özdeşleşmişti. Dünya Kupası zamanı gelince tüm futbolseverler ekran başında onu izlemek için sabırsızlanıyordu. Ezeli rakipleri Brezilya ile yapılan maçların tadı ise bir başka oluyordu. Nitekim 1990 yılında Arjantin ikinci turda Brezilya ile karşı karşıya geldi. D10S üç kişinin arasından verdiği muhteşem pasla Claudio Caniggia’ya golü attırıyor ve Arjantin ezeli rakibini 1-0 yenerek kupanın dışına itiyordu.

1990 Dünya Kupası İtalya’da oynanıyordu. D10S İtalyan Napoli takımının yıldızıydı. İtalyanlar onu izlemek için tribündeki yerlerini almışlardı. Napoli formasıyla efsane olan D10S kariyerinin en ilginç maçına Napoli’de çıkmıştı. Ama üzerinde Napoli forması yoktu. Arjantin Milli Takımı forması ile İtalya karşısına çıkan efsane futbolcu bu kez İtalyanları üzüyordu. Kıran kırana geçen yarı final maçının normal süresi 0-0 sona erdi. 120 dakika da gol sesi çıkmayınca maç penaltılara kaldı. Penaltılarda Arjantin ev sahibi İtalya’yı eleyip finalde Federal Almanya’nın rakibi olurken, D10S attığı penaltı ve takımının zaferi ile bu kez İtalyan hayranlarını üzüyordu.

Maradona’yı canlı izleme fırsatını iki kez kaçırdım…

Burada bir futbol efsanesini anlatırken, onunla küçükte olsa bir anımı paylaşmak isterdim. Bir futbol sevdalısı olarak Maradona ile bir kare fotoğraf çektirmek çok anlamlıydı benim için. Bu fırsat aslında iki kez ayağıma kadar geldi ancak maalesef gerçeğe dönüşmedi.

1993 senesinde Maradona İspanyanın Sevilla takımının formasını giyiyordu. Devre arasında Galatasaray ile İstanbul İnönü Stadında bir hazırlık maçı yapacaktı. Maradona’nın İstanbul’a gelmesi hem de taraftarı olduğum Galatasaray ile oynayacak olması beni çok heyecanlandırmıştı. Bu maça kesin gitmeliydim, ama nasıl olacaktı.

Bilet bulmam gerekiyordu, birde tabi en önemlisi ailemden izin almam gerekiyordu. O tarihlerde okulda derslerle aram pek iyi değildi ve sürekli evden izinsiz Galatasaray’ın maçlarına gidiyordum. Babam beni sıkı takibe almıştı, şansıma bu maçta hafta içi akşam saatinde oynanacaktı. Arkadaşlarım bana bilet ayarlamıştı ama evden vize alamayınca maalesef bu tarihi anı yaşama şansım olmamıştı.

D10S efsanesi son olarak 1994 Dünya Kupasında yeşil sahalara çıktı. Dünya Kupası o yıl ABD’de düzenleniyordu. Ben o yıl yaz tatili için ABD’deki kuzenlerimin yanına gitmiştim. D10S efsanesini orada canlı izlemek hatta onunla belki bir fırsat bulup fotoğraf çektirmenin hayalini kuruyordum.

Bu kez biraz daha ümitliydim, çünkü yabancı bir ülkedeydim, ailemden uzaktaydım, kuzenlerimde benim gibi futbol meraklısıydı. Tek bir şey kalmıştı Arjantin Milli Takımının benim bulunduğum eyalete yani New York’a gelmesiydi. New Jersey’de bize çok yakındı oraya gelse de olurdu umutla bekliyordum.

Ancak beklediğim hayal maalesef gerçeğe dönüşmedi. Arjantin Milli Takımı benim bulunduğum New York ve New Jersey eyaletlerinde maç yapmadı. Kendisini tüm dünya futbolseverleri gibi ekran başında izleyebildim. Tek tesellim o turnuvada çeyrek final karşılaşmasının yakınımızda bulunan New Jersey eyaletinde oynanmasıydı. Bir futbolsever olarak Almanya- Bulgaristan arasında oynanan bu maçı Giant Stadyumu tribünlerinden izlemiştim. Yani Maradona’yı hayal ettim Hristo Stoickov’a razı oldum diyelim.