"Gördüğünü ört, görmediğini söyleme" derler. "Kibir"den büyüklenmekten söz edeyim istedim.

Atalar, "el elden üstündür",  "akıl akıldan üstündür" demişler.. Ortak deneyimlerinden, ortak aklın yüzyıllar boyu kazanımlarından bir "öğütler manzumesi" oluşturmuşlar. Birçok şairimiz atasözlerini şiir formatında şekillendirmiş. Böylece edebiyatımızda "demişler" diye özel bir anlatım gelişmiş.

17. yüzyıl sonları ile 18. Yüzyılın ilk yarısında yaşamış minyatür sanatçısı Levnî var. Onun atalar sözü destanından iki kita okuyayım: 

Arzeyle bu pendi kendi özüne

Dost addetme her güleni yüzüne

İncinme dostunun doğru sözüne

Doğru söz insana batar demişler

Güneş balçık ilen sıvanmaz ey dil

Bi-zeban da olsa bellidir kamil

Kendüden gayruyu beğenmez cahil

Kendi çalar kendi oynar demişler

Büyüklenmek, kendinden başkasını beğenmemek, kibir şeytanın en sevdiği durumdur. Şeytan ateşten yaratıldığı için kendisini, balçıktan yaratılan insandan üstün görürmüş.  Onun için kibir şeytan işidir, derler. Kibirle cahillik bir birini tetikler. Uzun söze hacet yok. İşin özünü şairler söylesin:

19. Yüzyılda Kayseri'nin şimdiki adı Develi olan Everek ilçesinde yaşayan Seyrani diyor ki:

Kimsenin kimseye yoktur sayesi,

Katıldı sütlere cehlin mayesi,

Tilkiye verildi aslan payesi

Tilki gölgesinde aslan olanlar

16. Yüzyılda Pir Sultan'la arkadaşlık etmiş bulunan Kul Himmet'te şöyle demiş:

Her bir söze sakın dilin uzatma

Doğru söyleyene dilde nemiz var

Aybın görüp elin gıybetin  etme

Kendimiz görelim ilde nemiz var

Nâdana  söz atıp dile getirme

Câhile uyup da kendin yitirme

Her ağaç dibine varıp oturma

Meyvesi olmayan dalda nemiz var

Şerifî adlı bir şairden de bir dörtlük aktarayım:

Alçak ol alçağı gönüller yeğler

Görmez misin suyu alçağa çağlar

Her ne kadar yüksek olursa dağlar

Yollar üzerinden aşar demişler

Evet,  ne kadar yüksek olsa da dağlar üzerinden aşacak bir yol vardır. Gurur, nefsin; kalp ve ruha karşı kullandığı silahtır. Gururun üstünlüğü, kalbin günah kiriyle karalanması, insanın insanlıktan uzaklaşmasıdır. İnsanın hayat boyu savaşması gereken düşmanı, iç benliğindir. O düşman, sürekli kendini haklı ve dost, başkalarını hamsız ve tehlike olarak gösterir.

Bilen hikâyedir: Fatih döneminde bir Yahudi'nin arsası cami inşaatı için satın alınmak istenir. Yahudi cami yapılacağı için arsasını satmak istemez. Fatih, arsanın rayiç bedelinin iki katını öder ve arsayı mühürletir.  Konu mahkemeye taşınır.  Fatih ayakta, kadı oturuyor vaziyette mahkeme başlar. Kadı, Fatih'in arsayı mühürlediği sağ kolunun kesilmesi yönünde karar bildirir. Fatih, kadının kararını gayet soğukkanlı bir şekilde karşılar ve karara yönelik tek bir söz dahi etmez.

Mahkemeden sonra kadı, Fatih'e döner:

"Eğer padişahlığına güvenip kararıma karşı gelseydin şu gördüğün topuzla kafanı ezip seni oracıkta öldürürdüm," der. Fatih'in cevabı ise kadınınkinden aşağı değildir:

"Eğer ki sen de benim padişahlığıma aldanıp farklı bir karar verseydin kılıcımla kafanı koparırdım."

Buna tanık olan Yahudi, şikayetini geri alır ve Fatih de eli kesilmekten kurtulur.

Eski padişahlar, gururun ne zararlar vereceğini bildikleri için, kendilerini uyaracak adamlar tutmuşlar.