Geçtiğimiz hafta Kocaeli Akçakoca Kültür Platformunun düzenlemiş olduğu  "Türkiye'nin Ekonomik Kalkınması ve Endüstri 4.0" konulu bir konferansa katıldım. Konuşmacı Doç. Dr. Murat Yalçıntaş konuyu öyle güzel özetledi ki herkes payına düşeni fazlasıyla aldı. Neden bazı ülkeler zengin neden bazıları fakir? sorusunu yönelterek konuşmasına başlayan Yalçıntaş, İnsan kaynağını verimli kullanmayan ülkeler fakir olmaya, geri kalmışlığa mahkumdurlar. Liyakat olmayan ülkenin zenginleşmesi imkansızdır. Gelişmiş ülkeler öyle bir sistem kuruyor ki insanları çalışmaya teşvik ediyor. İnsanların önünü açmak lazım, liyakat sahibi olan insanları ülkede tutmak, hak ettikleri görevlere getirmek lazım ülkenin zenginleşmesi için bu çok önemli bir görevdir diyor.

Doç. Dr. Murat Yalçıntaş; İnsana, onun fikrine değer vermek çok önemlidir diyerek bir örnek veriyor. Dünya'da ilk patent 1790 senesinde potasyum pantenti olarak verilmiş ve insanların fikri emekleri koruma altına alınmıştır. Güçlü devlet olabilmenin en önemli unsurlarından biri de fikri güvence altına almaktır. Zenginliğin tarifini yapan Yalçıntaş; Dünyanın en zengin iki insanından örnekleme yapıyor. Meksikalı Carlos Slim dünyanın en zengin insanları arasında ama bu zenginlik sadece kendisine ve yakınlarına fayda sağlıyor. Ülke ekonomisine bir faydası yok aksine zararı var çünkü ülkede vergi sistemi adaletli işlemiyor. Amerikalı Bill Gates'in zenginliği ise kendisine ve yakın çevresine fayda sağlamasının dışında kurduğu sistem ile ülke ekonomisinin güçlenmesine de katkı sağlıyor. İşte neden bazı ülkeler zengin neden bazıları fakir sorusunun cevabını böyle veriyor Yalçıntaş hocamız.

Endüstri 4.0 2018 yılında duyduğumuz en popüler söylemdi. 24 Haziran seçimlerinde Muharrem İnce ağzından hiç düşürmemişti bu sözü. Doç. Dr. Murat Yalçıntaş'ın bakışıyla Endüstri 4.0'ı anlamaya çalıştım. Endüstri 4.0 diyoruz ancak bunun 1'i, 2'si, 3'ü de var diyen Yalçıntaş hocamız konuyu şöyle özetliyor. Endüstri 1.0'da 1770'lerde İngiltere'de tekstil atölyeleri, buhar makinaları üretiliyordu. 100 yıl sonra 1870'lerde ABD'de otomobil üretimi başladı bu da endüstri 2.0 olarak kayıtlara geçti. Endüstri 3.0'da ise 1950'li yılların ortasında bilgi teknolojileri, bilgisayar hayatımıza girdi, sonrasında internet ile tanıştık.
Milenyum çağında yapay zeka, eşyaların interneti, derin öğrenme, büyük veri, blok zinciri yani endüstri 4.0 hayatımıza girdi. Endüstri 4.0'da insanlar, makinalar, robotlar birlikte hareket ediyor. Günümüz dünyasında Endüstri 4.0'ı yakalayan ülkeler dünyayı yönetiyor. Google 398 milyar dolar, Apple 609 milyar dolar, Air BNB 25 milyar dolar ekonomik güce sahip. Üçünün toplamı 1.032 milyar dolar ediyor sadece 160 milyar dolar Türkiye'nin tüm sanayisini satın alıyor. 

Türkiye'nin dev şirketi KOÇ grubu dahil en büyük şirketleri Endüstri 2.0 şirketleri. Google, Apple, Air BNB gibi şirketler endüstri 3.0 ve 4.0 şirketleri. Bu bağlamda; otomobil fabrikaları kuralım, tank, tüfek üretelim ancak Endüstri 4.0 seviyesine ulaşmadan büyük devletler ile yarışma şansımız yok. Katma değer ürün, arge ve inovasyon temelli üretim bizi yarışan ülke konumuna getirecek. Teknoloji ve İnovasyon diyoruz her yazımızda peki ikisinin arasındaki fark nedir? Bunu da çok güzel açıklıyor Doç. Dr. Murat Yalçıntaş hocamız; Teknoloji yeniliktir, yeni bir ürün ortaya çıkarmaktır. İnovasyon ise bu yeniliğin, teknolojinin halkın tamamının kullanımına sunulmasıdır diyor.

Teknoloji çağında yaşıyoruz 2016 yılı verilerine göre; 20 milyar alet internete erişim sağlıyor. 2020 yılında 50 milyar alet internete bağlı olacak diyor hocamız. Endüstri 4.0'ın önemli başlıklarından biri olan derin öğrenme konusuna vurgu yaparak bir örnek veriyor. Google'ın yaptığı otomobilin hiçbir yükleme yapılmadan yani navigasyon yüklemesi olmadan ABD'nin bir ucundan diğer ucuna ulaşmasını anlatıyor. Makina kendi kendine öğreniyor bunun adına da derin öğrenme diyoruz.

Konuşmasının sonunda hocamız; Türkiye'nin kalkınması ve endüstri 4.0 seviyesine ulaşması için gerekli gördüğü 4 maddeyi sıralıyor.  
·    Toplumdaki güven seviyesini yükseltmek, sosyal barışı sağlamak.
·    Doğru kurumları oluşturmak ve çalıştırmak.
·    Doğru bir eğitim modeli oluşturmak.
·    Dürüst, samimi ve çok çalışkan olmak.

Hayaller olmadan gerçeklere ulaşmak zordur. Hayal edeceğiz sonra başarmak için uğraşacağız. Biz aslında hayatımıza robotları çoktan almıştık rahmetli Kemal Sunal 80'li yıllarda hayal etmiş Fatma Girik'in robotunu yapmıştı. Konya'da geliştirdiğimiz robot dans ederken sahneden düştü hastaneye kaldırıldı. Kendisini ziyaret eden diğer robot arkadaşları ona geçmiş olsun dileklerini iletirken, Konya'nın meşhur etli ekmeğini hediye olarak getirdi. Kendine gelen mini ada isimli robotun ilk sözleri ise Konyaspor'un ligdeki son durumu ve Şeb-i Arus törenleri oldu. Cephede düşman ile vuruşan milli ve yerli robotlarımız hayatını kaybederse şehit olur mu diye tez konumuz bile var.

Ne diyelim madem robotlar artık hayatımızın bir parçası olacak hatta biz insanlarda pek rastlanmayan derin düşünme kabiliyetine sahip olacaklar. O zaman onlarla yaşamaya alıştırmalıyız kendimizi. Makinalar ile insanlar arasında ileride bir savaş çıkarsa kazanan makinalar olacak diyorlar. O zaman onlarla birlikte yaşamaya alışmanın dışında onlarla iyi geçinmemizde gerekiyor.
İşin esprisi bir yana ben Konya'da geliştirilen mini ada ve benzeri robotları değerli buluyorum. En azından ülkemizde bu işlerle uğraşan birileri var, gayret var gerisi de gelir diye düşünüyorum. Yalnız, biz insanlar işin magazin kısmıyla çok uğraşmasak, derin düşünceye dalsak daha iyi olacak, robotlar zaten kendi kendine öğreniyormuş. 
Kocaeli Akçakoca Kültür Platformuna ve değerli Başkanı Hasan Uzunhasanoğlu'na beni bu güzel konferansa davet ettikleri için teşekkür ediyorum. Türkiye'nin gündemine dair düzenlemiş oldukları programları vakit buldukça takip etmeye çalışıyorum. Alanında uzman çok değerli konuşmacıları bizlerle buluşturuyorlar. Gençlerle baş başa programıyla üniversite öğrencisi ve yeni mezun genç kardeşlerimize kendilerini ifade etme şansı tanıyorlar. Okuyan, düşünen, sorgulayan ve üreten bir toplum için yaptıklarını çok değerli buluyorum. 

Yeni yılda yeni umutlar...

2019 yılına yeni umutlar ve hayaller ile girdik. Herkesin yeni yıldan olumlu beklentileri, hayalleri var. Umarım hepimizin hayalleri gerçek olur. 2019 senesi için kötü senaryo ortaya koyanlarda var. Akademisyen/Yazar Erol Mütercimler 2019 Türkiye'de iç savaşın çıkacağı yıl olabilir çok dikkat etmeliyiz demişti. Eğer bu yılı kazasız, belasız atlatırsak önümüz açılır diye konuşmuştu. 
Zor bir coğrafyadayız, sınırlarımız kaynıyor, rabbim Türk Milletini iç savaş tehlikesinden korusun, birliğimizi beraberliğimizi daim eylesin inşallah. Ben Türk Milletinin iç ve dış düşmanların oyununa gelmeden birlik, beraberliğini koruyarak, güçlenerek emin adımlarla geleceğe doğru ilerleyeceğine yürekten inanıyorum. İnanmak zorundayız, her Türk vatandaşının buna inanması gerekir umutsuzluk bize yakışmaz.

Yeni yılda yeni umutlarımız olsun, hayallerimiz olsun onu gerçekleştirmeye çalışalım. Mesela Türkiye'nin gelecekte, kalkınmış, güçlü ekonomiye sahip dünyanın en büyük devletleri arasında yer aldığını hayal edelim. Sınırlarımızda huzurun, barışın olduğu, ülke içerisinde kutuplaşmanın olmadığı, kardeşliğin olduğu bir Türkiye hayal edelim. Hayaller olmadan gerçekler olmaz hayallerimizi gerçeğe dönüştürmek için yılmadan mücadele edelim.

O Gece Korkmayanların Filmi  " BÖRÜ "

Yeni yılın ilk günü resmi tatil olması münasebetiyle sinemaya gittim. Vizyonda iyi gişe hasılatı yapması beklenen iki film var biri "ŞAMPİYON" diğeri ise BÖRÜ". Ben BÖRÜ filmini izlemeyi tercih ettim. 15 Temmuz gecesini Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı Polis Özel Harekat Taarruz timi gözünden anlatan BÖRÜ filminin senaryosu belli ki milli bir kalemden çıkmış. Film ekibi, o geceyi yaşayan gerçek kahramanlar ile 42 saat mülakatta bulunmuş, gerçek zırhlı araçlar kullanılmış. Prodüksiyon ve sinema tekniği bakımından filmi oldukça başarılı buldum.

Yapımcılığını ve senaristliğini Alper Çağlar'ın üstlendiği, yönetmenliği ise Cem Özüduru ile Can Emre'nin yaptığı BÖRÜ, hain FETÖ kalkışmasını, o karanlık gecede 51 şehit verdiğimiz kahraman Özel Harekatçılarımızın yaşadıklarını beyaz perdeye yansıtıyor. O gecenin kaderini değiştiren milli kahramanımız şehit Ömer Halisdemir ve Zekai Aksakallı Paşa'yı hatırlayarak Türk ordusuyla bir kez daha gururlanıyoruz. Ayrıca FETÖ kumpası olan BALYOZ davasına yapılan gönderme ve Atatürk'ün Mareşal Fevzi Çakmak ile sohbet ederken, ileri görüşlü bir başkomutan olduğunu ortaya koyan sözlerini Mareşal Fevzi Çakmak'ın not etmesini konu alan sahneyi izlemenizi özellikle tavsiye ediyorum. 

BÖRÜ filmi iyi bir prodüksiyon ve sinema tekniği ile çekilmiş. Bunu ortaya koyan en önemli sahne ise hain FETÖ'cülerin ele geçirdiği askeri helikopter ile Polis Özel Harekat zırhlı aracında bulunan kahramanlarımızın Ankara'nın göbeğinde çatışma sahnesi. Amerika'da bir FETÖ'cünün yakalanması ile film bitiyor. İyi kurgulanmış bir sahne, kartel müziği ile final yapılması çok iyiydi. Ancak ben yine de bu final yerine daha farklı bir final sahnesi beklerdim. Çünkü bu sahneye kadar tamamen gerçek yaşanmış olaylar anlatılıyor, yaşanmamış bir olay ile final yapılması olmadı diye düşünüyorum. Ne diyelim  Kurtlar Vadisinde de çuvalın intikamını almıştık inşallah beyaz perdede gördüğümüz bu sahneleri gerçek hayatta yaşayacağımız günlerde yakındır diyelim...