İstanbul Aydın Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve Afet Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi (AFAM) Müdürü Prof. Dr. Mehmet Fatih Altan, deprem konusunda açıklamalarda bulundu.

Türkiye’deki üniversitelerden 50 yıl öncesine kadar çok nitelikli inşaat mühendislerinin yetiştirildiğini hatırlatan Prof. Dr. Altan, “Bunlar alanlarında, bulundukları çağın gerekleri ve imkânları dâhilinde küresel seviyeye hâkim olabilme yeteneklerine de sahiptiler. Türkiye’de de planlama ve yapılaşmaya önemli katkılarda bulundular. Bu nesil içerisinden çıkan kimileri ise 1990’lı yıllarda ulusal bazda en büyük ve küresel ölçekte de etkili müteahhitlik ve proje şirketlerini kurdular. Bu şirketler günümüzde büyüklüklerini ve etkinliklerini, eşsiz tecrübeleri dâhilinde koruyor. Ne var ki son 50 yılda sektörde büyüme artarak devam etmiş ancak belli noktalarda nitelik kaybı yaşandı ve sektör içi gelişme dinamikleri arasında (müteahhit, mühendis, denetçi, idare vs.) yeterli istihdam temin edilemedi” ifadelerini kullandı.

Büyüyen inşaat sektörünün birçok avantajı beraberinde getirse de, Türkiye’nin deprem kuşağında olduğu ve yaşanabilecek gelişmeleri 17 Ağustos 1999’da net ve acı bir şekilde tecrübe ettiğini kaydeden Prof. Dr. Altan, şöyle devam etti: “Depremde on binlerce vatandaşımızı kaybettik, çok daha fazlası yaralandı. Ciddi bir ekonomik kayba uğranması ise cabası idi. Bunun takibinde ilgili inşaat şartnameleri güçlendirildi ve denetim arttırıldı. Bunun olumlu katkıları bilahare görüldü. Ancak süreç içerisinde o günden bugüne atılması gereken birçok adım atılırken, bir kısmında ise aciliyete kıyasla kimi tedbirler de halkın bilinci bağlamında da yetersiz kaldı.”

İstanbul’a dikkat!

“Ülkemizin inşaat sektöründe imkân ve kabiliyetleri ile planlama ve göç gibi konularda on yılların problemli noktaları ve deprem riskini birlikte düşündüğümüzde ise bunların hepsinin merkezindeki misal İstanbul’dur” diyen Prof. Dr. Altan, “Devasa büyüklüğü, eşsiz tarihi mirası, turistik özellikleri ve konumu dâhilinde Türkiye ve bölge için hatta Avrupa ve Avrasya’nın bütünü için vazgeçilmez doğal bir merkezlik işlevi icra eden İstanbul da maalesef ki deprem riski açısından da, deprem kuşağı üzerindeki ülkemizin risk merkezlerinde en önde gelenlerinden birisini meydana getirmektedir” dedi.

İstanbul’un zemin açısından en sağlam bölgesinin kuzey kıyıları olduğunu, ancak bu bölgenin de ormanlık bir yapıya sahip olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Altan, “Dolayısıyla bütün bu tablonun hem iyi kentleşme, hem yeşilin korunması hem depreme karşı önlemlerin alınması bağlamında bu kadar kısa sürede ortak çözümler şeklinde gerçekleşmesi oldukça zor görünüyor. Bütün bunların yanı sıra on yılların, yer yer artarak devam eden plansız kentleşme sorunu ve İstanbul’un sürekli de tetiklenen devasa rantı bağlamını da göz önüne alınarak çözümü daha da zorlayıcı şartları meydana getiriyor. Gelişen teknoloji ve bunun yönü, COVID 19 salgını ile birlikte gelişen dinamikler ve sosyolojik çeşitlenme, zamanla İstanbul için alt kent bölgelerinin, kır kent arası yerleşimlerin gelişmesi ve de tarımın yeniden canlanması gibi hususları gündeme getirebileceği değerlendirilebilir. Bütün bunlar yeni şartların çok iyi tahlilini, analiz ve istişaresin fazlasıyla gerekli kılar” açıklamalarında bulundu.

GZFT analizi şart”

Türkiye’deki inşaat sektörünün olumlu noktalarının yanında deprem gerçeği, planlama ve eş güdümde yıllardan beri gelen eksiklikler, insanların konut ve barınma hakları, inşaat sektörünün Türkiye için ekonomik anlam ve önemi, kentleşme ajandası, kentsel dönüşüm, mega projeler, COVID 19 süreci beraber düşünüldüğünde ve teknolojik ilerleme, yenilikçi yaklaşımlar, yapay zeka gibi hususlar dikkate alındığında planlama ve vizyon geliştirilmesi gereken pek çok konu olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Altan, “Bütün bunlar bilimsel ayağı da kuvvetlendirilmek adına ilgili alanlarda bilim kurullarının oluşturulması yolu ile güçlendirilebilir. Ulaştırmanın inşaat sektöründeki ve ülkemiz altyapı kurulumundaki merkezi rolü yadsınamaz bir gerçektir. Türkiye bu kapsamda kendisi için önem arz eden ve potansiyel avantajları da bünyesinde taşıyan sürdürülebilirlik ve yeşil dostu eksenli yaklaşımları da hesaba katmak suretiyle kimi ayak bağlarından kurtulup buna ilave, bir sıçrama da meydana getirebilir. Kapsamlı bir SWOT (güçlü yönler, zayıf yönler, fırsatlar, tehditler) analizine ihtiyaç olduğu görülüyor. Ülkemiz bunu yerine getirip, ilgili kalkınma planlarıyla da destekleyip gelecek vizyonu dâhilinde kararlı adımlar atabilecek donanım ve kabiliyette görünüyor” dedi.

Swot analizi nedir?

İngilizce “güçlü yönler” (strengths), “zayıf yönler” (Weaknesses), “fırsatlar” (opportunities) ve “tehditler” (Threats) kelimelerinin baş harflerinden oluşturularak kavramsallaştırılan SWOT Analizi, herhangi bir konunun ya da kuruluşun güçlü ve zayıf yönleri ile o konudaki fırsatlar ve tehditleri ele alan bir analiz türü olarak biliniyor. 1960'larda Harvard Üniversitesi profesörlerinden Learned, Christensen, Andrews ve Guth tarafından geliştirilen SWOT kavramı, son zamanlarda GZFT (güçlü, zayıf, fırsat, tehdit) kısaltmasıyla Türkçeleştirilmeye çalışılıyor.