Dikkatli okurlar İstanbul'un salı günkü manşetini hatırlayacaktır. "Ünlü markalara dolar bereketi!"... Doların yükselmesini fırsat bilen Araplar, dünyaca ünlü markaların ürünlerini satın alabilmek için bazı lüks AVM'lerde kuyruk oluşturmuştu. Fotoğraflar ve haberler kısa sürede tüm Türkiye'ye yayıldı. Herkes AVM kuyruklarını konuşmaya başladı. Ama biz de dahil olmak üzere birçok gazeteci bazı "ayrıntıları" kaçırmıştı. Çoğu dünyaca ünlü markanın "indirim" gibi bir alışkanlığı ya da prensibi yok. Dolayısıyla son derece pahalı. Ancak "parası değerlenen" Araplar, yine de ultra lüks markalardan vazgeçmedi, poşetlerini doldurdu. 

Vitrin ve mağazalarında az ve öz ürün sergileyen mağazaların depoları dolu muydu, gerçekten indirime gitmişler miydi, merak bu ya sorduk soruşturduk. İşin aslının sadece "dolar değerlenmesi" olmadığını öğrendik. Hikaye şu: Marka mağazalar dolar kurunu 4 lira 30 kuruştan sabitledi. Ancak uyanık Araplar, AVM'lerdeki döviz büfelerinde dolarını TL'ye çevirip mağazalarda kuyruk oluşturmaya başladı. Ama mağaza müdürleri buna da bir çözüm buldu. "Nasılsa her ürün satılıyor" mantığından yola çıkan mağaza yetkilileri, boşalan tezgahlarına yeni ürünlerini yerleştirirken etikelerle de oynadı. Yani aslında ünlü markalara neredeyse her gün zam geldi. Türkiye'nin bundan kazancı ne diye sorarsanız, cevabı basit. Vergisini düzgün ödeyenlerden Türkiye de kazanıyor, aksi taktirde kazanan sadece yabancı ünlü markalar oluyor.

Jön gibi polislerden insanlık örneği

Konu AVM'lerden açılmışken yer Şişli Mecidiyeköy Cevahir AVM'nin önü... Memur olamayacak kadar yakışıklı 4 polis. Yanlış anlaşılmasın polislerin üzerindeki "polis" yazan yeleği çıkarın bir dizinin jönü zannedersiniz. Standart kimlik kontrolü yapıyor, şüphelendiklerinin GBT'sine bakıyor. Bu sırada kırmızı ışık yanmış otomobiller sırasını bekliyor. Meydana doğru yürürken birden iki adamın bağırış, çağırış, kavga, gürültü seslerini duyunca bütün dikkatler seslerin geldiği yere yöneldi. Doğal olarak ben de döndüm. Bu arada saat 19.00 civarı. Taksici ile ayakta duramayacak kadar sarhoş olan bir müşterisi birbirlerine girmişler. Taksici müşteriyi itiyor, müşteri alkolün de verdiği etkiyle düşmemek için bir yerlere tutunmaya çalışıyor. Bu sırada gürültüyü duyan ve biraz daha ileride olan polisler "olay yerine" geldi.
Ancak adam o kadar sarhoş ki polislere de kafa tutuyor. Tam "Eyvah, şimdi dayağı yiyecek" ben de fotoğrafını çekeceğim diye düşünürken öyle olmadı. Neredeyse 15 dakika polislerin sarhoş vatandaşı ikna edip bir yere oturtmaya çalışmasını izledim. Hatta "olay" o kadar uzun sürdü ki sıkıldım. Buna rağmen o dört genç ve yakışıklı polis sabırla adama yardım etmek için uğraştı. Asayiş berkemaldi ve oradan uzaklaştım. Tabi dönüp arkama baktım, polisler sonunda sarhoşun koluna girmiş oturtmak için bankalara doğru götürüyor. Tam bu sırada başka bir polis sarhoş adamı biraz olsun ayıltmak için su içirmeye çalışıyor. Uzun süredir bu kadar yardımsever polisleri birarada görmeyince insan şaşırıyor elbet. Sayılarının artması dileğiyle...

Bu kadar kötü ezan eğitimle mümkün

Gazetenin merkezi Cağaloğlu ile Sultanahmet arasında bir yerde. Her yer turist dolu. Etrafımızda tam olarak sayısını bilmediğim kadar cami var ve doğal olarak günde 5 kez ezan okunuyor. Tam olarak yerini tespit edemediğim ama yakınlarda bulmak için kendime söz verdiğim bir caminin müezzini var ki evlere şenlik. Benim gibi birçok insan da bu müezzinin detone ve korkunç sesiyle okunan ezana maruz kalıyor. Müezzin o kadar kötü ezan okuyor ki, başta ben olmak üzere tüm çalışma arkadaşlarım ezan başladığı zaman kulaklık takıp müzik dinliyor. Benden önce İstanbul Müftülüğü'nün ezanı bu kadar kötü okuyan sesin sahibini yerinde tespit etmesini sabırla bekliyorum.